El tabiri tekil tanım olma söylemiyle gerçeklik olmayıp, bu söylem mana El’e bir mahlas gibi (tutunamayıp eğreti duran-takma ad gibi) duran, bir anlam ve söyleme dönüşmektedir.


El'in tekilliğini söyleyen gibi olan bu mahlastı anlatış ikinci bir atakla “tek irade, tek rızk veren, tek takdir eden, tek kaderleri belirleyen, tek önce olan vs. durumları şimdilik beş tane ile saydığımız tek olan birçok yeni bir niceli nitelik olan sıfatlara dönüşmekle El'de karakter çoğalmalı bir muhtariyet olmaktadır. 


Söz gelimi El neye göre öncedir?  El, sonradan olanlara bir kıyas ve denklik olur mu ki önce ve sonra benim diyordu?


Sürü dönemi pek konuşmasa da doğaya göre sağlayış içinde oluş ve davranıştı. Doğaya uyumlu davranıştı. Totem dönem, sürü döneme karşı oluş ve sürü döneme zıt söylenen söz ve yasalarıyla çevreden soyut kıldığı, çevreden izole ettiği, bir kolektif oluşun uzam zaman yalıtılmasıydı.


Ön ittifaklar da totemdi yalıtılmışlığı kırmakla, totem yalıtılmışlığın üreten ilişkisine göre dışta üretim hareketi olma bağıntılarıyla totem durumun zıddıydı. Ön ittifaklar çevresel ittifaklı entegrasyonlara açılan üretim hareketi içindeki kolektifi ilahilikti.


Totemi yapı ve ilahi yapı kolektifi ilik tabanlı bir alt yapıda birleşiyorlardı. Ve El, kolektifi ilik içinde ortak olan sürece karşı, “ortak tanımayan fiil olarak konuşurken El’di. Ayrılık verip El iman ahdi içindeyken monarşinin Rabbi; oligarşinin yeryüzüne doğru egemen eşen Yehova’sı olan mana anlayışıydı.


El, “kendisinden öncesine göre konuşuyordu”. El, ön ittifaklı yapılardaki ortağı benzerleri olan kolektif (ortaklaşan-kamucu ilah) söylemine göre; ortağı, benzeri olmayan mana olarak konuşuyordu. El kendi öncesi olan, kolektif zıddına göre konuşuyordu.


İlah sistemin içindeydi. İlah sistemin dışındaydı. İlah kolektif bilinçli çoğul iradeydi. El kişi sahipli kişi egolu tekil, tek kişilik mana iradeydi. Kişilere konuşsa da kişilerin olamayacaktı. İbrahim'in, Musa'nın, nemrudun vs. kişi mana izahı olacaktı.


El kendi El iman akitli inşasını tamamlayana kadar; seçilmiş kişilere verilen mal ve mülk eksenli çalışılacak alan ile üretim nesneleri sahipli, bir izole yapı soyutluğuydu. El iman ahdi, kendi içinde zıt durumlarlaydı.


El iman ahdi içinde sahipliği olana karşı, sahipliği olmayanlar vardı. Yine mülk sahibi olan kişideki, kişi iradesine boyun eğenler vardı. Yani El iman ahdi içinde boyun eğdirenle boyun eğenler vardı.


Bu ölçü üzerine şansı olanla, şansızlığı olanlar vardı. Kaderli olanla, kadersizler vardı. Üstelik kaderi de kader olarak belirleyen ile bu hükme tevekkül etme içinde olanlar vardı. Kolektifi iliklere de (ortak tanılı olanlara da) karşı olanla, ortağı olmayan vardı. El, ortak tanılıya karşı, ortak tanımazlıktı bir zıt oluştu.


Sosyal ve etnik zıtlıklar dıştan ittifak yapıcı tutumlar değildiler. Bu nedenle totemi yapı ancak ve ancak dışta üreten ilişkileri içinde ittifaka bağıntıdırlar. Totem gruplu üreten totem meslekli ilişkiler (günümüz anlayışına göre sektörler) bir totem grubun kolektif sahipliği ve patent sahipliğiydi. Yani ilahi ittifaklı dönem, kendi içinde üreten totemi zıtlıkları oluşan üretim ilişkileri olmakla ilk ittifaklara bağıntıydılar.


Tarımcı bir üreten ilişki içindeki bir gruba zıttı bir farklı kullanım üretir olma durumuyla, çoban bir grup karşılık geliyordu. Veya buğday üreten gruba kundura üreten ya da dokuma yapan yahut ta, et süt üreten farklı bir kullanım üreten grup mesleği karşılık geliyordu.


Yani kolektif sahiplik ve farklı bir kullanım tüketimi veren bir grup mesleği ile kolektif üretim ilişkisi; ittifakı veriyordu. İlk ittifakın temeli buydu. Ne kişi sahipliği vardı. Ne bu kişi sahipliğine boyun bükenler vardı. Zaten olmayan böyle bir kişi sahipler ile sahipsizlerin ilişki biçimleri ön ittifakları başlatamazdı da.


İlk ittifakları ancak, kolektif sahiple; kolektif üretim ilişkisi içinde olan gruplar entegresi verirdi. Bu entegre üretim hareketini başlatmakla, üretim hareketini ön ittifaklara bağıntı kılmıştı. Üretim hareketi içinde türlü birikim ve üretim nesnesi vardı. El bunlar üzerinde bir kişi sahiplikti. Ve El kişisi sahipliği olmayanların tevekkülce boyun eğmeleri içinde bunlarla ikinci bir ittifak olan köleci ittifakını olası kılacaktı.


El, bu oluşumu içinde geçmişi yok sayıp geçmişi unutturmak için önce olan benim dese de sözleri karşıtına göre cevap ya da düşün sel inşaca sözler olmasıyla bu El’in kendi kendisini tekil olmamakla dışa vuru muydu? 


El’in kendisinden iki, üç, beş tane El olması nedenle de El öfkelenmiyordu. Kolektif süreçli yapılar, üretim hareketi içinde grupları, grup sahipliği olan üreten ilişkilerindeki kolektifi iyeliğine göre parçalı etmişti.


El bu yapıyı kimi kişilerin mülkiyeti esasına göre parçalamayı akıl etti. Kişi mülkiyetli anlayışı düşündüğü bu aşama içinde bile bu düşünürün zikrinde, bir tek El anlayışının söylenmesi ne aklındaydı ne aklının ucunda geçiyordu. Ne de esasen böyle bir şey olasıydı. El, ilahın karşısında ikinci olandı. Sani olandı.


El, özel sahipli mülk anlayışını dile getiren bir mana anlayışı olmakla; önce kolektife karşı kişiler sahip iliğini söylüyordu. Sonra da ilk takdirle kimi kişilerin mal-mülk sahipliği karşısında, ikinci bir takdirle de “pek çok kişinin maldan mülkten yoksun” olmasını ön görüyordu.


Düşüncede olanı (kuvvede olanı) uygulamaya (fiiliyata) geçirirken kolektifin, kolektif olan sahipliğini alıp El’e veriyordu. Ki böylece kolektifin takdir ve irade gücü, El’in sahipliği üzerinde El’e geçmişti. Bu nedenle El “mülk benim” demekle mal ve mülkü ele geçirmek kadar, irade ve takdir gücünü de ele geçiriyordu.


Aslında El’in ilk kes “kişi sahipliğini” dile getirmesi, gerçekten kişilerin sahipliğini dile getiren bir savlama değildi. Hileydi. Bunun böyle olmadığı “Mülkün sahibi benim”. “Ben El Mülk”. “Ben El Malik’im” demesi ile keyfine göre olacağından belliydi. Sorun bir iyice ve etraflıca eni konu düşünülmüş olmakla oluşan gizli bir gündem ya da gizli bir ajanda olan söylemle, söylenenin gerisinde kafalarda gizli olandı.


Kotarılmış düşüncenin şifreleri uygulamaya konurken deşifre oluyordu. Açıktan “Kişilerin sahipliği” derken uygulamada görülecekti ki bu söylemle “El’in sahipliğini” diyormuş. İşte bu apaçık söylemle; El’in “kişiler sahipliğini” söyler olmakla, uygulamanın içinde kişiler sahipliğini söyler olmadığı apaçık bir görünümdü. Bu tavır, kolektife karşı takdir eden; irade kullanan bir gücün keyfi oluşunu ortaya koymaktı.


El’in” Mülk benim” diyen ilk hitabı bir tanınma ve bir kendisini açık etme deklarasyonuydu. Bu söylem de gizlenmiş olan alt anlamlar bizim kendi bencil irade ve bilincimizdi. Yine bizim kendi bencil istemimiz hatta hilemiz olan şeylerdi.


Bu tanınma ve kendisini açık eden tanıtma takdimesi, El’in gizli amaçları olan bir irade ve takdir etme güç sahipliğiydi. Güya ortakları olan kolektif mülkünüzü ortaklar tanımaz olan bir tavırla “seçilmiş, takdirle olmuş, mükafata ermiş kullara” vermenin takdir ve iradesiydi. Ortaklığın malını mülkü bu seçilmiş kullara parçalıyorsunuz.


Bu aşamada El’in sadece mülk bağıntısına göre mülke sahiplik ifadesi ve takdir söylemi belki tekil durumdur. Ama kolektife ait mülkü, kolektifin ortaklaştıran özgecil iradesine karşı da ortak tanımazlığı söylüyordu.


Bu ortak tanır olana karşı ortak tanımaz olan en az iki tane ayrı ayrı takdir ve iradenin çarpışmasıydı. Kolektifi iliği söyleyen irade ile kolektifi iliğe karşı olan iradeydi. Karşıtına göre inşa ve düşünce olmakla bu tecelli El’in bir çokluk karşısında belirmesidir.


Mülkten payını alan şanslı kişi, mülke sahipliğin irade ve hükmüyle konuşuyordu. Bu da tarihte ilk kes olan bir durumdu. Bu insanın kendisinden, insanın isteminden, insanın bilinç ve iradesinden bağımsız OLMAYAN bir anlayıştı. Yani El insanın kendisi, insanın istemi, insanın bilinç ve iradesi olan bir mana anlayıştı.


Bu mana anlayış insan aktlarını (zekâ, benlik bilinci ve iradeyi içeren bir söylemi) içeren mana olmakla El insanın ve sosyo toplumunun dışına inşa olandı. Ve El'in kendisini sosyo toplumunun üzerine bir etkime olarak yansıtması aynı zamanda da insanın El ile kendisine ve toplumuna yabancılaşmaydı.


Yani herkes kendi aktlı tasavvur içindeki sahipliği olan mülke göre kendi yararı olan El hükmünü ve El takdirini söylemekle, birçok El sahipliği ortaya çıkıyordu. El parçalar kadar sahiplikler hükmü olmakla El, birçok El oluyordu.

( Sahiplik 4 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 29.07.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.