Bu akla ziyan istismarcı mantığa GÖRE sanki karın doyurmayı var eden de bizi kıpırdatan da aynı enerji gücünün büyülü dönüşüm bağıntıları değildi. Halbuki karın doyurmayı var etmek demek akış içinde besine dönüşen enerjiyi, kişiye topluma, toplumsal harekete dönüşmekle yine bir enerji ve devim olan kıpırdanmaydı. 

Beslenme ve besin enerji akışı içindeki enerjinin bin bir tür dönüşme yolu içindeki değişme yollarından sadece biriydi. Siz enerjiydiniz. Beslendiğiniz şey de enerjiydi. Enerji (besin) zaten dışta vardı. Kimse size rızk diye vermiyordu. Bunların enerji düzenlenim süreçleride devim ve hareket kıpırdamasıydı. Bu süreçler enerjinin niceli durumlarıyla kesikli sürekli devim olmasıyla birbirine bağıntılı olan olgu ve olayla zaten zorunluydular.

Yani sizin rızk dediğiniz besin ne lütuftu ne sizin içindi. Zorunlu olandı. Unutmayın siyona bakteri meyva yemekle beslenmez (enerji dönüşmez). Sülfürlü bileşiklerde besin ve enerji düzenli enerji dönüşme yollarıdır. Beslenme değişme dönüşme ve eylemdi. Enerji varsa, akış varsa, meyve de var. Siz de varsınız. Akla hayale gelmeyen şeyler de var. El kıpırdatmasa üretemezdiniz demek, berhavadır. 

Olup biten enerjiden kaynaklı bağıntı içinde kesikli sürekli anlam ilişkileriyle yeni bağıntılardı. Akıl perdelemesi içinde, rızk olmakla açlığın giderilmesini söyleyen, düzenleyen güç ile bizi kımıldayabilir yapan aynı güç güya ayrı ayrı karşıt kılınmıştılar!

Oysa biliyoruz ki enerji akışı, enerji düzenlenim yasası, devim vs. özdeğin özünde birlikte olan birlikte giden zorunlu belirimdiler. Kımıldamayan, enerji akışı yapmaz olan ve bizim gibi her bir tür yapılarda beslenme dediğimiz bir enerji düzenlenmesi içinde olmayan olgu olay ve beliriş yoktur. Ne sülfat bakır içindi. Ne de bakır sülfat sülfür bakterileri içindi. Her biri bir enerji düzenli denge ve dengesiz oluşun akış girişmesiydi.

Bir olaya göre enerji akışı olan durum (geçişen niceli ilikler), diğer olaya göre devinme, enerji sağlamadır (beslenmedir). Ya da enerji dalgacık ve parçacık görünümlü, ikili zıt durumla tiril belirmelerin devinmesidirler. Özdek kavramı zaten böylesine kesikli sürekli, enerji düzenli ve enerji düzensizliği olan dengesizlikle denge durumlu belirmelerin azlık çokluk gibi niceli durumlarıyla olan bir kavramdır.

Sistemin tüm özne nesnel bir somutlukla olan gerçekleşmelerinin üzerine oturan köleci öznel mana anlayışlı enerji, adeta altındaki gerçeği gizleyen bir kutsal Kâbe örtüsüne dönüşmüştü. Biz sadece örtüyü görüyorduk, örtü altında olup biteni değil.

Kolektif ligin zıttı olan köleci özel mal sahipliğinin var oluşu aktif oluşla zıtların varlığı ve birliği yasası gereği kolektif ile birlikte vardır. Ne var ki başlangıç koşulları içinde sistemin kollektif polarmalı alan etkisi, karşı konulamaz denli baskındır. Tüketilenden çok üretilen ortamda, kişi sahipli yansımanın beliren etkisi, baskın sistemin baskın pozitif polarma gücünü yavaş yavaş uçlar arası orta noktaya doğru geriletti. 

Bir taş kolye gibi kişisi kullanım zıtlık bağlamında bir kişi sahipli alan gücü olmakla tohum halindeki kişi sahipli benci duygu gerekli şartları ortaya koyacak olan olgunlaşmalarını ortaya konmadan, kişi sahipli çevrimi sürekli kılmayı sağlayacak olan köleci sahipli uygulamalar, insan anlaması içinde beliremezlerdi. Artık ürün verir denli olgunlaşan bir üretim hareketi ve üretim ilişkisi ortaya konmadan, köleci sahipli ahit öğretisini ortaya koyamazsınız.

Kolektif sahipliğe karşı olan kişi sahipliği kolektif sahiplikle birbirine dönüşen “var oluş şeklidir”. Kişi sahipli birçok türlü türlü var oluş yolunun yansımaları içindeki yansımalardan birisi de köleci sahiplikti. Kollektifliği dönüşen yol süreçleri içindeki kişi sahipli süreç te sadece bir olası durumdu! Ne var ki üreten kolektif irade gereği istenirse illa köleci sahipli, köleci varoluş asla ve hiç bir şekilde zorunlu değidi zorunlu bir yönelim olamazdı.

Kolektif yaşamın zıttı olmakla beliren süre durumlar; içteki gerileyen veya geri çekilen pozitif polarmadan kalan oyuk (boşluk) alan devinmelerinin içinde yansırlar. Zıddını var eden kolektif süreç, illa ki zıttını belirleyendi. Bu tür belirlenme “kolektif taban yansımalı, kolektif özelliğin kristalize ediciliği içinde” olan değişmeler; bu tür dönüşmelerin özündeki bir değişme, dönüşme ve gelişmeler olacaktı.

İyi de insanlık neden kolektif özden kopup, köle sahipli anlayışla ortaya konan kişi sahipliğinin içine geçmişti? Böylece kolektif tabanı gözeten inşa olmaktan da vaz geçmişti?

Yanıtı biraz dolaşaraktan verelim. Bir grup kolektif yapının üreten ilişkiler girişmeli dış sal bir üretim hareketi içinde olmasından kaynaklı, girişen sosyal grupların biyo kültürel sentezi içinde hemcinslerimiz insan olmuştu.

Yani insan olma baştaki kolektif sürecin çok ileri aşamasının ürünüydü. Kolektif sürecin zamana bağlı dış doğru bir gelişme girişme oluşunun bir gereğiydi. Kolektif sahiplik insanı ortaya korken, köleci sahiplik insanı yitirmiş efendi köle ilişkisi içinde insan efendi karşısında işk kez "kul" olmuştu. Efendi mülkü ve sahipliği olandı.

Mülk yönetir. Mülk sahibi olmak yönetmekti. Mülk güç (zor) kullanmaktı. Mülk irade sahibi olup, kararlar alıp; kararlar vermekti. Mülk takdirde bulunmaktı. Mülkten yoksun oluş acizlikti. Yönetemeyip yönetilmekti. İradesizlikti. Sahipliğin zıddıydı.   

Pekiyide insanlık zorbalık olan bu sürece neden geçmişti? Bir kere dönüşen sürecin içinde sürecin zorbalığı bu kadar net görülüp bilinmiyordu. Totem duygulu üreten aitlik duygusunun kapsayıcı rehavetiyle, bencil duygulu hoşlanma tamahı veren hevesin içindeydi. Görülüp bilinenler de akıldan çok yakın hoşlanmanın verdiği bencillikle görmezden gelinen bir göz yumulmasına binaen tamaha eğilim ediş kolektif yapıda çıkılmasına özne etkisel bir neden oluyordu.

Yani kişisi bencillik olan tamahkarlık, kolektif bilinç ve kolektif güç üzerindeki süreç kazanımlarından doğan muktedirliğin içinde hortlamıştı. Kişi benci süreç, inşacı kolektif ilişkilerdeki kolektif iradeyi kendi eline almıştı. Kişisi irade kullanımı içinde kişinin kolektiflikten gözeteceği yararlardan ötürü yeni akım süreç eğrilmişti.

Kolektif oluştan, köleci ahit olan köleci öğretili iman içine geçişi şöyle anlamanız da olasıdır. Şimdiki köleci kapitalist sürece göre biri kaybetmeden diğeri kazanç edinemiyordu. Biri çok kişi zarar etmeden diğeri biri kâr edemiyordu. Yani birilerine kaybettirmeden sizin kazanmanız olası değildi. İlk kaybettirilen kolektiflikti.

Yine günümüz, borsa kaybettirerek kazanma bu sürecin en ileri en kapitalci ruhunun tezahür yeridir. Kaybedeceğinizi bile bile kazanacağım diye borsa gibi kaybettiren süreçleri desteklemekle borsaya girersiniz. İşte kolektif yapıdan çıkmayı tetikleyen süreç kolektife kaybettirerek "kişi sahipli, kişi tamahlı  muktedir oluş hevesinin size kazandıracağı güç cazibesi sizi köleci mantığın içine çekecekti.

Bilinmez olanın korkutan bir kaçınması vardır. Ancak köleci yapı içine geçişte siz kolektif sahipli bir ön deneyin bilmesine sahiptiniz. Ve siz kolektif bilişle olan veriler üzerinde, bilinmez yansımaları olacak köleci sürece kolektiften yansıma damak tadı muktedirce   oluşun bilen heva ve hevesiyle kişi sahipli sürece bakıyordunuz. Bu yanılgı da sizi kolektif oluştan köleci sahipliğin içine geçmenize, öznel bir alan etkisiydi.

Kolektif sahipli iradenin eksen çekimi içine kendi bencil arzunuzu koyup, hayal ediyordunuz. Bu düş kolektfliğin ortaya koyduğu özgeciliği bencilliğe dönüşüyordu. Bencilliği güden bu hayali duyguyla siz, insanlar üzerine irade kullanacaktınız.

Elinizde karşınızdakinin çalışmasına izin vermeyi hükmeden tarlanız araç gereciniz yoksa; yine elinizde karşınızdakinin açlığını kontrol edecek bir somununuz yoksa; veya karşınızda olanın yükünü taşıyacak veya o karşınızdakinin naklini sağlayan eşeğiniz vs. yoksa; sizin vereceğiniz iradenin de bir hükmü olmamakla iradesizsiniz demekti.  

İrade sahipliği nasıl olası olacaktı? Üreten kolektifin iradesi  olan kolektif sahipliği ve kolektif gücü ele geçirmekle, olası olacaktı. Kolektif güçten yoksun olanların yoksunluğu; sizdekilerle onların size olan muhtaçlıklarına dönüşecekti. Böylece yoksunluk (iradesizlik) sizin sahiplerdeki iradeyi tanımanıza dönüşecekti.

İradeni olan, yöneten kolektif alanın yönü, köle sahipli irade ve yönetenle zıt bir alan yönüne dönüşecekti. Üreten ilişkiye dek kolektif alanın yönü, yine kolektif emek gücü üzerinde, mütekabiliyeti ve karşılıklı emek gücü oluşa göre çalışacaktı. Köleci inşa kolektif üreten süreç gibi olup, “sektörel üretim hareketi yine kolektif alan yönündeydi”.

Ne var ki köleci sistem üretim aşamasından sonra tüketim yapacak paylaşım aşaması içinde herkesin emek gücüne göre pay alması yerine, mülk sahiplerinin üretilen payın tümünü alma takdiri üzerinde sınırlı kaldı. Kolektif harekete göre üreten kolektiflik paylaşırken kolektif değildi. Köleci sistemde üreten kollektif güç paylaşırken kölenin boğaz tokluğu ile sınırlı kaldı. Üstelik kölenin boğaz tokluğu kölenin çalışmasına karşılık değildi de efendi köleye lütfetmesiydi. Böylece kölenin boğaz tokluğu lütufla sağlanmış olacaktı.  

Yani kolektif üretimden sonra, tüketimi ortaya koyan kolektif paylaşma aşamasında paylaşım emek gücüne göre olmamakla alanın yönü kolektif alan yönüne göre zıttı. Alan yönü öznel alan etkisiyle köleci ahit olan mantığa göre ilişkilendi. Bu efendi özneli yeni bir  alan yönüydü. Bu efendi özneli yön yeni alan yönünün de meşruiyet ligiydi!

Sahipliği olmakla takdirde bulunmak, insanları yönetmek sosyal çevre ile üreten çevreyi size bağlı kılan bir eksen hareketine dönüşüyordu. İşte bu cazibe iledir ki görmezden gelinen bilinmezliğin korku veren duygusuna rağmen, eksen oluş cazibesi size daha çekici gelmekle sizler bu cazibe ile ateşe atılan pervanelere dönecektiniz. Düzenli enerji çevrimi olan kolektif yapıya göre köleci öğreti içinde çok düzensiz bir enerji akışlı alan etkisinin baskısı altında ezilecektiniz.

Kolektif sistemi içinde herkese göre olan enerji düzenleyici kolektif firen ilişkileri şimdi sadece efendilerin sömürü gerçekleşmesi için 24 saatle sınırlı kölenin emek gücü üzerinde firensiz olarak çalışıyordu. Köleden efendiye doğru zorunlu eğim edişte kölenin kayıplarına neden olan pek çok firen dirençleri vardı. Tevekkül, taat, itaat, takdire boyun eğme, biat etme, köleci ahde vefa gibi yığınlarca firen direnci vardı. Her biri bir ritüel tekrarları olmakla köleye imanı çevrimdiler.
( Alan Alan Etkisi Ve Alan Yönü 7 başlıklı yazı Bayram KAYA tarafından 24.11.2018 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.