Ali’ydi ismi kırtasiyecinin. Kaldığı yurdun üyelerindendi. Haliyle yakındı öğrencilere.
Veli okul öncesi a4 kağıdı almak için ona uğramıştı. Kırtasiyeci tersledi Veli’yi.
“Paran yoksa niye alıyorsun kağıdı?”
Veli bozuldu biraz. “Vermezsen verme. “diye çıkıştı.
Ardından dükkanı terk etti. Okula doğru yol aldı.
Lise bire gidiyordu. Okulu Cumhuriyet Lisesiydi. Ağır abiler İskenderun Lisesi’ne Fakir fukara Cumhuriyet Lisesine giderdi. Okuduğu yurtta ayrı ayrı liselere gidenler vardı. Veli hep imrenmişti. O da ağır abi olmak istiyordu.
Bir beden eğitimi dersinde Veli formasızdı.
Öğretmen “Yaptı yapacağını. Hani oğlum forman?”
Veli susup pustu. Her şey canına tak etmişti. Öğretmeni onu yanına çağırıp banket oturttu. Kendi de oturdu. Öğretmen “Oğlum yurdunda sorun varsa orada kalmayabilirsin. Okula evden gidip gelsen daha iyi.” Öğretmen ha bire konuştu durdu. Veli’nin yapacak bir şeyi yoktu. Yurtta kalmasını babası istiyordu. Veli o günleri hatırladıkça daha çok pişman oluyordu. Keşke okulunu bitirseydi. Okula yurda çevresine hiç uyum sağlayamamıştı. Şimdi ise o günler geride. 
Lise birden terki onu kitap okumaya sevk etmişti. Veli ‘hep çok kitap okursam kitap yazabilirim’ diye düşünüyordu. Liseyi terk etmenin acısını böyle çıkarıyordu.
Şimdi hayatında kitaplar ve sevgilisi Lora vardı. Lora orta okula gidiyordu. Giydiği siyah okul kıyafeti içinde Veli’ye daha çok ulaşılmazdı.
Gece mahallede düğün vardı. Yine alışıldık müzikler. Özellikle Köroğlu halayı. Veli o halayı çekmeye can atıyordu. Türküdeki dağların methi hemen ilerideki dağın ve Yarıkkaya’nın cazibesi havaya ayrı bir atmosfer katıyordu. Veli çıkıp şu dağlara yaslanmalıdır sözünü duydukça dağlara çıkma isteği hat safhaya çıkıyordu.
Güzel elbiselerini giymiş kalabalığın içindeydi Veli. O da ne! Lora evinden çıkıp düğüne gelmişti. Hemen yanda oturan gencin yanına geldi. Veli ona “kız evimi oğlan evimi burası?”
Genç “Kız evi”
Veli “Adın ne?”
“Ümit.” Ümitle o gün tanışmıştı. Orhantepe de oturuyordu. Ümitle sonraları abisi ve arkadaşları ile dost olduklarına şahit olmuştu. Az sonra Veli’nin yanına Hüseyin geldi. Mahallede biri ile kavga ettiğini söylüyordu.
Veli’ye “Abime sakın söyleme. Değilse abim ortalığı karıştırır.” Veli bu. Öcünü almalıydı. Çünkü Hüseyin haindi. Lora için her şeyi yapan Veli Hüseyin’den sevgilisinin saç telini getirmesini söylemişti. Hüseyin’de kız kardeşinin saç telini getirmişti. Medeni cesareti zayıftı. Ama Lora için her şeyi yapardı. Lora’nın saç telini ise Veli aşk büyüsü yaptıracaktı. Onu da kırtasiyeci Ali hocaya yaptıracaktı.
Öç alma sırasıydı. Veli yerinden kalkıp düğünü terk etti. İlk fırsatta Hüseyin’in abisini buldu. Ortalık karışmadı ama Veli amacına ulaşmıştı.
Veli saç teli ile yapacağını yaptı durumu babasına açtı. Babası onu kırtasiyeci Ali hocaya yönlendirdi. Veli Ali hocadan olumsuz yanıt alınca büyü işi yattı. Muska ile Lora’yı kendine aşık etmek isteyen Veli babasının sürekli şaka yollu takılmalarına maruz kalmıştı.
Lora bu. Güzel kız. Veli için vazgeçilmez. Ama Veli Hüseyin’den aldığı saç telini sürekli cüzdanında taşıdı. Bir ikinci Hüseyin vakası ise yine medeni cesaretsizlik yüzünden ona Lora’nın soy ismini öğrenmeye göndermek oldu. Ödül karşılığı ona bira ısmarladı. Oldu bitti Veli’nin babasının kulağına da gitti. Babası Hüseyin’i çağırdı. Evin kapısı önünde onu payladı. “Veli’den kaç lira aldıysan geri ver.” Dedi.
Bir akşam evde kimse yok. Veli evde yapayalnız. Balkona çıktı. Karşı apartmandan babasının sesi geliyor. Veli sesin geldiği yere dikkat etti. Sesin geldiği yeri buldu. Evden çıkıp hemen oraya gitti. Bir polisin tayini çıkmış. Evini taşıyacakmış. Onu uğurlamak için tanıdıklar orada toplamış. Veli içeri geçti. Yine babası ona takıldı.
“Oğlum Hüseyin seni kandırdı. O kız kardeşinin saç teli. Veli hiç umursamamıştı. Cebindeki bir kızın saç teliydi. Varsın Lora’nın olmasın.
Ama o akşam saç teli tılsım oldu. Onu Lora ile karşılaştırdı. Misafirler evden çıkarken Lora elinde tepsi içinde çaydanlık ve bardaklar ile merdivenden aşağı iniyor. Lora Veli’yi görünce bardaklar şangır şungur etmeye başladı.
Veli’nin babası “Hanım kız yavaş ol bardakları kıracaksın. Neyse ki Lora bardakları kırmadan aşağıya indi. Vaziyet ki hava serin konu komşu Lora’nın annesi dışarıda kaldırımda oturup çay içip sohbet edecekler.
Orhantepe de Lora, çarşıda kütüphane. Veli’nin hayatıydı bunlar. Veli kendisini kitap okuyarak avutuyordu. Leyli olmuş biri de ancak kitap okuyarak aklı selim olur. Neyse ki Veli kendisine ne jilet vurdu ne de başını alıp dağlara çıktı. Dağlara çıktı ama başını dağlara vurmadı
Biricik sevgilisi Lora. Onunla konuşamasa da olur. Her gün balkonda onu seyretmek yetiyordu Veli’ye. Lora Almandı. İskenderun’da Protestan kilisesine her cumartesi giderdi. Veli için kiliseye girmek sıradan olmuştu. Lora Hristiyan’dı ya o da ona benzemenin cazibesi ile dinini bile sorguluyordu. Hatta gidip kendine haç kolyesi aldı. Veli o kolye ile kendini daha iyi hissediyordu. Diğer taraftan babasının dini cemaatine girer çıkar bundan ise daha büyük keyif alırdı. Veli Müslüman cemaatine girince her şey ona ezoterik gelirdi. Sanki İslam’ın ilk devrini yaşıyormuş gibi. Bu boşalmış bardağı doldurmaktı. Lora’nın çekip götürdüğü dünya hiçbir zaman Veli’yi avutmadı. O yine saç teli ile aşk büyüsü yapmanın yollarını aradı durdu.
Tuna M. Yaşar
( Aşk Büyüsü başlıklı yazı Tuna M.Yaşar tarafından 2.02.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.