Bir martaval okuyabilmenin efsunu,
kır saçlarında yaşlı Tabiat Ana’nın rüküş ve paspal bir çiçek kadar koparılmaya
mahkûm, solması ise an meselesi.
Garipsenen varlık; ketum yıldızların
pırıltısına yenik düşen aslında ışığın ta kendisi o parendeler atan maruzatsız
geçmeyen günün eşildiği muğlâk bir gölgeye itaat etmenin yadsınamaz içeriği.
Karartılardan arda kalan ve şimdi,
diyebilmenin rotasında gidip gelen düşünce sarmalı. Farklı addedilen bir
kımıltı belki de için için yeşeren Allah’ın takdiri doğmaya mecbur bir gün
ışığı ile hemhal.
Yalın bir metin dilendiğim Tanrı’nın
merhametine denk düştüğüm her dibi görmüşlüğümde zafiyetlerimi tasvir edip bir
yandan pekişen cinnetime bir rota tahayyül etmek.
Aklın ırmaklarında demirden kayıklar
ve batıp batmayacağını sorguladığım tıpkı rahmetli Titanic’in aymazlığında
kehanetlerin batmaktan değil savurmaktan hicap duyduğu o devasa buz dağları.
Göğün piramitlerinde yerle yeksan
olmuş bir derviş gibi yüklendiğimle nazlandığıma bir sunum tayin ediyorum aklım
sıra.
Mihrabın savunduğu güzelliklerle dolu
yüreğim ve gel de anlat ve adlandırsınlar seni yeniden, demenin bir methiye
değil de hiciv olduğu gerçeği.
Kuram kuşlarına nazire yapan kukumav
kuşları ve ölü bir dostumun sadece tefekkürü aşağılaması yetmezmiş gibi içimin
kompartımanlarında ben geç kalmış bir mezar bekçisiyim aslında yorgun ruhundaki
bataklık güllerine ve mezarlık çiçeklerine ayrı bir değer verdiği.
Değerin katığı azımsanmayacak kadar
çok bir de yoksulluğu yok mu ömrün?
Beyitler aşırmak isteyen hin bir şair
değilim zaten şair filan da değilim yine de yazdıklarımın ne olduğunu bir yere
konumlandıramıyorum tıpkı zati âlimin tepelerde konakladığı bazense dibi görüp
hüzünleri sağalttığı varsayımından çıkıp da yola hala nereye varacağımı bile
tayin edemezken yabancı bandıralı bir gemi gibi ağır ağır yol almaya
programlanmış bir mekanizmayım kimine göre: eh, bir de yıllarımı vermişken
sayılara hala akıl sır erdiremiyorum uğruna geçen uykusuz yıllardan sonra o
diplomaları hak edip de niye verim alamazken, demenin meali iken içimde
patlayan o mühimmat.
Her şeyin aynı olması mümkün değil
gelin görün ki aynı kalmayı becerip farklı nokta atışları yapma istemi de benim
özrüm.
Kulağa hoş gelen neler yok ki bir o
kadar içinizdeki sakinliği korumak adına göze hitap eden bir sunum olmasını arz
ettiğim güzellikler belki hafif bir makyajın asil duruşu ya da kendinizi her
kötü hissettiğinizde farklı çıkış noktaları aradığınız.
Öteberisini toplayan aceleci göçmen
kuşlar gibiyim aslında göç edeceğim farklı bir coğrafya da yok ne de olsa yerim
yurdum belli ve asla da taviz vermez iken Türklüğümden.
İbre nereyi mi gösteriyor ya da ucu
bucağı olmayan hayal dünyanızda nasıl oluyor da yeni hayalleri havale etmiyorum
başka bir ruha başka bir hesaba?
Ritmik bir nefes alıp veriş her
sözcükle dolduğum günün gecesinde bir bir nakşetme ihtiyacı hissettiğim
kendimce hoyrat bir rüzgârı dindirmek adına kalemimle baş başa kaldığım kısıtlı
saatler.
Söyleyemediklerimi ölçüp biçen yine
ben değilim sadece yaz emri verdiğim kurşun askerimin itaat edip beni
kanatlandırması gerçi kanadımın biri hala kırık yine de kör topal arşınlıyorum
miladımın dolduruşuna gelip miadı dolmadığını da kanıtlıyorum hayallerimin ve
öykündüğüm sadece huzur iken üstelik mutluluktan bile çok evvel.
Bir ihtiras zincirine eklenen
yeknesak ve fevri gülüşler sanki yer yarılsa da içine girsem diyeceğiniz
cinsten.
İlla ki bir açığınızı arıyorlar
aslında onların kim olduğu da meçhul üstelik umurumda bile değilken hiç biri
ben cafcaflı bir yürek dileniyorum elbette yine Tanrıdan; sonralarımı tayin
eden efsane gülücükler adımı da mıhlıyorlar ve muğlak bir referans ile kendimi
kendim’siz sunuyorum.
Ne ilginç, değil mi?
Kendimle iştigal ama sunarken
kendimden hariç ne kadar duygu varsa yine kendime ulaştığım sanırım eksenimde
dönmeyi seviyorum semazenler gibi sonra da dönen başımı alamadığım kuru
gürültüden bu kez kuruntularımı lav edip eriyorum gerçeklere. Gerçekler hep hep
asılı kancanın takıldığı zirvede gözlerimi alamadığım o mükemmeliyetçi yönüm ve
titrim filan da değil hani olup biteni algılamak adına zorlandığım sadece
tinimde saklı bir özdeyiş misali.
Mısır patlağı gibi düşünceler;
savrulduğum bir o kadar savunduğum ve nelere kadir hele ki yazmaya başlayıp
sırtımı sevgili okuyucuma dayadığım: Allah’tan sonra ve kendimden önce elbette.
Olumsuzlukların algı gücümü ele
geçirmesine izin vermiyorum gerçi zaman zaman doz aşımına uğruyor
gözlemlediklerim lakin güzele düşkünlüğüm ve güzel görmekle güzeli hatmetmek
tüm kaygı eşiğimi aşındıran ve Aşiyan mezarlığında güller derliyorum az sonra
gök kubbenin frekansında içimin ayarını yapıp da muteber bir dalga olmak adına
ve bir o kadar kendimle dalga geçtiğim.
Nazik bir reverans:
Sevgiyi nasıl alırdınız?
Bol şekerli canım…
Söylemdeki zarafete bakar mısınız?
Keşke içtiğimiz acı kahvenin hatırı
bile olmadan yazdığımız her yazının da kırk yıl hatırı olsa ve mümkün mertebe
edebiyata esir düşse yeryüzü hatta iklim değişiklikleri bile hizaya gelse sevip
seveceğimiz şıklarda bizler şerrine lanet okuduğumuz sair güncede sadece
merhamet eden ve merhametlilerin en merhametlisi olan Tanrının bizatihi kulları
olduğumuz gerçeğine vakıf birbirimize merhamet göstersek…
Ütopyanın kıyısından selamlıyorum
sizleri ve ihtimal filan da vermiyorum hani; ne zamanki vicdan devreye girecek
ve komşusu aç yatan bizlerin de gözünü uyku tutmayacak.
Gör de inanma hani, dercesine hele ki
hastanelerde nöbetlediğimiz son birkaç senenin ardından ben sadece şükrediyorum
Rabbime öyle ya; O’nun varlığı dışında kim vardı ki yakınımızda?
Komşu komşunun külüne ihtiyaç/mış:
gülüp geçiyorum artık ve nabzını alamadığım insanlığın nasıl oluyor da bu
noktaya geldiğini sorgulamıyorum bile. Sorgulamayı bıraktığımdan beri daha
huzurlu ve mutluyum madem hele ki kendimle yaptığım hesaplaşmayı her noktaya
taşırken varlığımı dahi umursamadan hiçliğimi devreye sokup öğrenci kimliğime
duyumsuyorum hayatı ve yine kalemi şekillendirirken de en çok kendime kızıyorum
belki de sadece kendime.
‘’Daha iyisini yazamayacaksam niye
yazıyorum?’’(Alıntı)
Daha kötüsünü yazdığımı görüp
yenilenmeye doyamadığım inancı ve bir adım sonrası:
Her halükarda inancımın ve insan
sevgimin katlandığı…
Bilumum afette tek kurtarıcım hatta
ve hatta AKUT düzleminde kurtarıcımı tayin ettiğim…
Bir mizansen örüyorum ben.
Bir milat daha tayin ediyorum.
Miadı dolan hayallerimi geri dönüşüm
kutusuna atıp çeyrek lira verdiğim her poşeti de sahiplenip aslında doğayı
kurtarıyorum en çok da kendi doğamı ve Tabiat Ana’ya duyduğum minnet ölçüsünde
insanlığımı sunuyorum hatta ve hatta her geçen gün özlemle içimdeki yarımları
tamamlamayı da şiar edinip tam altına dönüştürüyorum günümü ve şakıyan o hoş
sesleriyle kukumav kuşlarına göz kırpıyorum çünkü yalnız olmadığımı biliyorum.
Sevgimle.