Makale / Araştırma

Eklenme Tarihi : 4.02.2019
Okunma Sayısı : 4849
Yorum Sayısı : 6



“Buradan alıp götürmeye geldim;
seni şişleyen gözlerden
karanlıkta yaşayan
insandan yapılma canavardan
emperyalizmin pençeleriyle
bedenini lime lime parçalayıp doğrayan,
senin ruhunu benzetip de Şeytanınkine
kendini en büyük tanrı ilan eden!”

“Sarah Baartman’a Şiir”, Diana Ferrus

***********************************************

''Tanrılar  Çıldırmış  Olmalı''  Diye bir  filmi  görmediyseniz  bile  mutlaka  duymuşsunuzdur.

1981  Yılı  yapımı  olan  bu  filmi  seyretmiştim  yıllar  önce.  Süper  komedi  bir  filmdir. 

Film  süper komedidir  ama  filmin  çekildiği  topraklar  ve  filmin  başrol  oyuncusu ( Ki  yanlış hatırlamıyorsam  başka  oyuncusu  da  yoktu.  Tek  kişi  hiç  bir  diyalog  olmaksızın  filmi  götürüyordu ) N!xau  gerçek  manada  bir  Güney  Afrikalı  kabile  mensubuydu  ve  onun  kabilesi  tarih  boyunca  beyaz  adam  yüzünden  oldukça  büyük  acılar  yaşamıştı.

Evet,  N!Xau'nun  da  kabilesi  olan  Khoisan kabilesinde  1789 yılında  bir  kız  çocuğu  dünyaya  geldi.  Bu  kız  çocuğuna  Saartjie  adı  verildi ve Saartjie'nin  hikayesi  hiç  de  komik  değil,  tam  tersine  dehşet  vericiydi. 

Annesini  hiç  görmeyen  Saartjie'nin  babası  da  bölgede  Hollanda  ve  İngiliz sömürgecileri  arasındaki  savaşlar  sırasında  ölünce onu  kendisi  gibi  siyahi  olan  bir  tüccar himayesine  alır  ve Cape  Town'a  getirerek  burada  çiftliklerde  hizmetçi  olarak  çalıştırır.

Bu  arada  özellikle  İngiltere Güney  Afrika'dan  topladığı  insanları  köle  olarak başka  sömürgelerine  götürüp  şeker kamışı  tarlalarında  hayvan gibi çalıştırmaktaydı.  O  sebeple  de  Saartjie'nin  kabilesi  de  İngiliz ,  Hollanda,  Fransa  ve  diğer  Avrupa  ülkelerinin  yol  geçen  hanına  dönmüştü.

Saartjie 21  yaşına geldiğinde  olağanüstü  iri  kalçaları  bir  İngiliz tabip  subayı  olan Alexandr Dunlop'un  ilgisini  çeker.  Bu  kızı  Eğer  İngiltere'ye  götürürse  gerek  gösteri  dünyasında  gerekse  bilim  dünyasında  da  ilgi  çekici  bulunacak  ve  kendisine  çok  fazla  para  kazandıracaktır. Nitekim  Saartjie'yi  de  aynı  vaatlerle  kandırır  ki  aslında  kandırmasına  bile  gerek  yoktur  çünkü  Avrupa'nın  her  ülkesinde  köle  ticareti  yasaldır.  Yani  onu  zorla  götürse  de  kimsenin  itiraz  edeceği  yoktur.

Saartjie  ilk önce  İngiltere'ye  getirilir.  Bu  olağanüstü  iri  kalçaları  olan  kadının  aynı  zamanda  vaginasının  da  oldukça  iri  olduğu  anlaşıldığından  zaman  zaman  üzerine  oldukça  dar ,  bütün  hatlarını  belli  eden kıyafetlerle  ama  çoğu kez  çıplak  bir  vaziyette  sirklerde,  müzelerde  sergilenmeye  başlar.

O  artık  Saatjie  değil  Sarah  olmuştur.  Vücudu  boyanır,  üzerine  tüyler  dikilir  ve  o  haliyle  dans  ettirilir.  

Olağanüstü  iri  kalçaları ve  vaginası  çeşitli  araçlarla  dürtülür,  taciz  edilir,  aşağılanır,  hakeretlere  uğrar.  Medeni (!)  Avrupalı  kendine  yeni  bir  eğlence  aracı  bulduğu  gibi  bilim  dünyası  da  beyaz  adamın  ne  kadar  medeni,  siyahların  ise  ne  kadar  vahşi  olduklarını  Sarah  sayesinde  bir  kez  daha  kanıtlamış olurlar (!)

Aslında  Sarah'ın  kalçaları  sadece  ona  has  bir  özellik  değildir.  Kabilesindeki  tüm  kadınlar  iri  kalçalıdır  ve  bu  özellik  onlara  Allah  tarafından  verilmiş  bir  özelliktir.

Sarah’ın kabilesine Avrupalılar “Hottentot” adını verdikleri ve  vücudundan dolayı da şehvetin sembolü olan Venüs’e (Afrodit) benzetildiği için ona  artık  “Hottentot Venüsü”. Denmeye  başlanır. Kısa  sürede  İngiltere'de  en  çok  konuşulan  kişi  olur.Posterleri asılır, adına operalar düzenlenir, baladlar yazılır, karikatüristlerin favori malzemesine dönüşüverir.

Zamanla  vicdan  sahibi  bir  iki  kişi  çıkıp  Sarah'a  yapılanların  durdurulmasını  istese  de sonuç  olumsuzdur  zira  mahkeme  kararına  göre  Sarah  tüm  bunları  kendi  isteği  ile  yapmaktadır.

Dört  yıl  kadar  İngiltere'de  böyle  bir  hayat  yaşayan  Sarah  daha  sonra  Fransa'ya  götürülür.  O  artık  bir  sirkte  vahşi  hayvan  olarak sergilenmektedir. 

İngiltere'ye  getirildiğinden  beri yaşadıklarına  katlanabilmek için  sürekli  içki  içen  Sarah, Fransa'da bir  müddet  sirklerde  teşhir  edildikten  sonra  artık  popülerliğini  kaybeder  ve  serbest  bırakılır.  Yapabileceği  hiç  bir  iş  olmadığından  vücudunu  satmaya  başlar.  Ve  nihayet  1815  yılında  henüz  yirmi  altı yaşındayken  bu  kahpe  dünyadan  ebedi  aleme  göçer.

Hikaye  bitti sanıyorsunuz  değil  mi?  Hayır  bitmedi.

Sarah  ölür  ölmez  vücudu  Napolyon'un  da  doktorluğunu  yapmış  olan  Ceorge  Cuvier  adlı  doğa bilimci-  zoolog  tarafından  yarılır.  Cinsel  organı  ve  beyni  çıkarılır,  vücudu  aynen  bir hayvan  gibi  doldurulur  ve  adına  utanmadan ''İnsanlık  Müzesi ''  ( Musee de l’Homme ) denen  müzede  sergilenir.  Hem  de  ne  zamana  kadar  biliyor  musunuz?  1974  yılına  kadar...Yani ölüm  tarihinden  itibaren tam  yüz  elli  sekiz  yıl  boyunca...

''Şimdi  artık  bitmiştir  bu  lanet  hikaye ''  Diye  düşünüyorsanız  az  sabır...

1994  yılında  Nelson  Mandela,  Sarah  Saartjie Baartman'ın Fransa'da  bir  depoda  tutulan cesedinin   ülkesine gönderilmesini  istedi. Bu  istek  ancak  2002  yılında  gerçekleşti  ve  Sarah  Saatjie  Baartman,  21  yaşında  genç  bir  kız  olarak  gittiği  medeni  Avrupadan (!) İçi  doldurulmuş  bir  ceset  olarak  ve  ancak yüz  doksan  iki sene  sonra  dönebildi ülkesine. 



( Siz Hiç Doldurulmuş İnsan Cesedi Gördünüz Mü? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 4.02.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.