Ya siz  nasıl insanlarsınız,hiç mi utanmanız yok? Bırakın adam işini yapsın...

Grubun lideri olan ve kitabı yırtmaya yeltenen gencin elindeki kitabı almış,bileğini olanca gücüyle sıkmıştı.
Ve iki horoz gibi kafa kafaya gelmişlerdi.Bileğinin acıdığını ve bırakması gerektiğini söyledi çete lideri.Bir tek şartla bırakırım 
Bir daha bu adamın yanına yaklaşırsanız,hepinizi mahvederim.Grub oradan sakince uzaklaştılar.O gence ne kadar teşekkür ettiğimi 
bilemedi kitapçı.Hatta kendi yazdığı ve  sekiz sene önce yayımladığı "Hüzün Nameleri" isimli kitabını hediye etti.Hukuk Fakültesi üçüncü
Sınıfta okuduğunu ve Amasyalı olduğunu öğrendiği Cenk'in iyi bir aile çocuğu olduğu ne kadarda belli oluyor dedi ken kendine...

Sokaklar, kimine azap kimine tuzak,kimine şehvet..garibanlara ise ekmek kapısıydı.Onu da bırakmaz 
zalimler,ya senden daha güçlüsü gelir tezgahını kırar döker ya da zabıta gelir kaldırır.Tezgahı yerde
olduğu için kitaplar tozlanıyordu.Aklına bir fikir geldi."Üç kitap yirmi lira"deseydi.Hatta bir iki kişilik grub gelip
bakmışlardı.İçinde besmele çekti.Allahım ne olur beni mahçup etme.Dedi.

-Kitaplar, on lira,on lira üç kitap yirmi lira diye bağırmaya başladı.Bağırmak işe yaramıştı.Bir saat olmuştu.Kampanya 
İşe yaramıştı.Yaklaşık iki saat olmuş,yetmiş beş lira kazanmıştı.İftara iki saat vardı.En çok popüler kitaplar satılıyordu.Kafka'nın Davası,Mehmet
Rauf'un "Eylül'ü",Sherlock Holmes,çok satıldı.Sabahattin Ali,Necip Fazıl,Orhan Pamuk,Ahmet Ümit,İskender Pala en çok sorulanlardı.Onların kitapları 
yoktu.Not almıştı.Yarın onları da getirecekti.Bir aile yaklaştı tezgaha,saçlarının örgüsü özenle yapılmış yeşil gözlü,beyaz tenli yedi 
Yaşlarında var olan kız çocuğu elini uzatarak;

-Babacım şu kitabı istiyorum.Dedi.

Küçük beyaz eliyle işaret ettiği kitap polyanna idi.Eğilip onu kız çocuğuna verirken,aileye dönüp;

-Hoş geldiniz dedi.Kitabı kıza uzatıp:
-Bu benden sana hediyem olsun dedi..

Babası itiraz etti.Annesi kucağındaki diğer çocuğunu düzeltirken  ;

-Olmaz Annecim,amca onlara para vermiş dedi.

Eğilip kızın yanağından makas alırken;

-Bu güzel kıza okuması için verilen bu Kitap ona okuma aşısı olsun.Helal olsun.dedi...

"Kafka’nın Davası neyse benim de davam çocuklarıma bir lokma ekmek götürmekti." Sohbet ettiği müşterisine son kullandığı cümlesinde aynen böyle diyordu.."Her dönüşüm bir başlangıçtır." Her ne kadar böcek olmak istemesem de..Kendi kendine gülesi geldi.En çok sattığı yazar Kafka olunca her konuşma ve kelimede onu anmasa olmazdı.Hatta çoğu kez dua bile ediyordu. Bulunduğu mekanın arkasındaki demir parmaklıklara bir levha asmış ve üzerine de şu beyiti yazmıştı.

Okumak hayat verir,derman olur hem ruha
Acımak gerekmez mi? okumayan güruha


Dünya Klasikleri hep tercih edilen kitaplardandı. Tolstoy’un "Savaş ve Barış" ,Dostoyevski "Suç ve Ceza", Balzac "Goriot Baba" ... Yere serdiği sergisini her sabah dizerken ettiği dualar arşa değerdi. Gölgelendiği ağaç bile sanki ona acımış ta duasına icabet ediyordu. Hatta gölgesini ardından yavaş yavaş getiriyor ve istediği yerde duruyordu. Keyfine diyecek yoktu.Evinin tenceresi kaynıyor ve yarına kitap alacak parası da kalıyordu. Allah’tan daha ne isterdi. Üniversitenin girişine açıyordu sergisini.Yaklaşık iki aydır açtığı sergisinin müdavimleri bile oluşmuştu.İlahiyat fakültesi Dekanı,Tıp Fakültesinden Proflar falan filan...İçten içe havalara girmeye bile başlamıştı.En çok sevdiği müşteri tipi de kitapları yerden alıp tozunu sildikten sonra bir kaç sayfa okuyup:

"Amca bu kitap ne kadar " sorusunu soran ve kitabı alanlardı.Bir çok öğrenci grubu ise serginin yüzüne bakmaktan imtina ediyor dönüp bakmıyorlardı. Baksalar sanki kıyamet kopacak. Kitapla aralarındaki bu mesafe nedendi? Gençler şu cep telefonlarına ve kulaklıklarına verdikleri ehemmiyetin onda birini kitaba verseler allameyi cihan olurlardı. Bu durumu garipseyenler bile vardı.Doğunun en büyük şehri olmasına ve şehrin bağrında üç tane üniversite olmasına rağmen sokak kitapçısı olarak şehirde tekti.Bulunduğu yöre itibariyle çok alışılagelmiş bir durum değildi bu.Bir çok arkadaşı onu yadırgamış nasıl yapacaksın? sorusunu sertçe sormuşlardı.Ama bu onlara hiç aldırmadı.Yavruları ve sevgili eşi aklına geldiğinde burnunun direği sızlıyor ve gayreti bir kat daha artıyordu.

Özdemir Asaf’ın pembe kapaklı "Dokuza kadar on" isimli kitabını alan kızın 

"Bu ne kadar dı?" Sorusu ile kendine geldi.Satarsa o günkü ilk siftahı olacaktı.İçinden duasını okuyup besmelesini çekti.

"On lira" dedi.

Almakla almamak arasında kalan kıza bakarken kendi kızı aklına geldi.Gayriihtiyari olarak;

"Paranız yoksa alın sonra verirsiniz" dedi.

Beklemediği bu cevabı alan genç kız;

"Hayır olmaz öyle şey,siz burada emek veriyorsunuz.Parayla aldığınız şeyi ben bedava nasıl alırım" dedi.

"Yanlış anlamayın ben de üniversite okudum.Öğrenciliği çok iyi bilirim. Paranız olur olmaz babından. O yüzden dedim.

"Amca bu kadar sıcak tavrınıza karşılık bende açık konuşayım cebimde beş liram var olur...cümlesi daha bitmemişti.

"Tabi ki olur hemen poşet vereyim koyun" dedi ve aldığı siftah parasını cebine koydu. Müşterisini uğurladı. "Allah’ım ne olur beni mahcup etme " diye içten niyaz etti. Tek sıkıntısı gökyüzüne toplanan bulutlardı.Hatta bir iki çise yüzüne değmişti.Kitaplar ıslanırsa mahvolurdu.Naylonu hazırlamaya kalmadan yağmur hızlandı.

Devamı Yarın...

( Sokak Kitapçısı 2 başlıklı yazı AZİZ REMZİ tarafından 18.05.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.