Allah İçin Namaza-meyyit İçin Duaya
Bugün Cuma namazına yine mahalledeki camiye gittim. Daha caminin kapısından
içeri girmeden Cuma namazını müteakip bir vatandaşın cenaze namazı kılınacağı
belliydi zira yeşil renkli makam aracı caminin kapısı önünde park etmiş
vaziyetteydi. Hani şu insanların binmek
için öldükleri araba var ya işte o... Onun hemen arkasında adliyeye ait olduğu
belli olan resmi plakalı bir araç
park ediyordu. Caminin olduğu ana cadde zaten tam bir açık oto pazarı gibiydi. Rahmetli
hakim ya da savcı filan olmalıydı.
Her neyse cami kapısından bahçeye duhul eyledim.
Rahmetli musalla taşı üzerine konmuş olan bir tabutun içinde öylece sessiz
sessiz yatıyordu. Tabutun üzerinde boylu boyunca bir bayrak vardı. Evet bu bir Adliye mensubuydu, bayraktan belli oluyordu. Caminin bahçesi ise kadın-erkek karışık ana baba günüydü. Belli
ki sevilen bir zattı.
Kadın kısmının pek çoğu kafaya bir örtü almış lakin onun dışında tam
anlamıyla altı kaval üştü şişhane kıyafetlerle gelmişlerdi. Yani sanırsınız pek
çoğu yataktan yeni kalkmış, alelacele üzerlerine ne bulursa geçirmiş sonra da
cami bahçesinde kafayı ambalajlayıp bulabildikleri kanepelere ya da duvar
diplerine konuşlanmış vaziyette aralarında muhabbet ediyorlardı.
- Kız Emel, evden çıkarken ocağın altını kapattın değil mi? Valla kapatmadıysan
dolmanın, tencerenin yanmasına üzülmem de maazallah ev yanar.
-Ay kapattım anne yaaa. Kaç defa sordun.
-Süleyman nerede?
-Süleyman da kim?
-Kim olacak aptal kızım benim. Abin.
-Haa o mu? Rukiye’ye bakmaya gitti. O da gelecekti ya..
-Rukiye mi? Abinin yeni sevgilisinin adı Rukiye mi?
-Of anne yaaa. Bir türlü alışamadın gelinine. Abimin karısı Rukiye yok mu?
-Yok..Yok olsun inşallah...Aaahh aaah. Şu tabutun içinde o yatacaktı ki
şimdi...
Gelinini çok çok seven bir kaynanaydı anlaşılan. İçimden ‘’Allah muhabbetinizi
arttırsın.’’Diye dua ederek bir iki adım daha attım.
-Ya Erol abi. Şimdi biz geldik ama, bu
cenaze namazını kılmasak olmaz mı? Yani Rahmetliye ayıp olur mu sence?
-Olur mu olum. Kılacaz elbette. Buraya kadar gelmişiz madem.
-İyi de abi bu nasıl kılınıyordu?
-Valla geçen bayram namazında hoca anlatmıştı. İki salla, bir bağla, üç salla
yat. Formül bu...
-Abi cenaze namazında yat yoktu sanırım.
-Anaaaa. Doğru diyon lan. En son Hulki’nin cenaze namazına katıldıydım, evet
evet yatmak yoktu...
İki adım daha attım. 30-35 Yaşlarında bir bayan ağlıyor, yaşlıca bir hanım da
onu teselli ediyordu.
-Ağlama Rezzancığım. Bak baban ne kadar mübarek bir günde öldü. Ona öteki
alemde sorgu sual yok.
-Yok Ayla abla. O öyle değilmiş. Unuttun mu Mevlüt Hoca, Kadriye ablanın 52
Mevlidinde anlatmıştı? Cuma günleri sorgu sual olmuyormuş ama haftanın diğer
günleri insanın anasını ağlatıyormuş sorgu sual melekleri.
Onlar böyle konuşurken bir başka köşede hararetli bir tartışma vardı:
-S-400 ler de geliyormuş hayırlısıyla. Artık titresin Amerika, kaçacak delik
arasın Avrupa.
-Lan oğlum manyaklaşma. O S-400 ler her
şeyden önce savunma silahı.
-Ya Salih abi ben de onu anlamıyorum bir türlü. Koy savunmaya Ronaldo’yu, koy
Zago’yu al sana en kral savunma. S-400 de kimmiş?
-Of Cihan...İşin gücün maç anasını
satayım. Oğlum biz maçtan mı bahsediyoruz angut?
-Allah reisi başımızdan eksik etmesin.
-Evet haklısın üstadım. Piri Reis Dünyanın gelmiş geçmiş en büyük reisidir.
Hatta Amerikayı da aslında o bulmuştur.
-Ay inanmam vallahi. Amerika'yı Kızılderilier bulmuş diye biliyordum ben.
-Ya Handan abla, Kızılderilier Amerika'da varmış zaten.
-İyi ya işte ayol. Demek ki önce onlar bulmuş, yerleşmişler adamcağızlar.
-Kızılderililerin ataları da Türklermiş.
-Eee madem ataları Türklermiş de neden derileri kızılmış?
-Neden olacak Amerikanın sıcağından.
-Ulan arkadaş bu Amerika dünyanın başına bela. Baksana atalarımızı da kızartmışlar.
-Lanet pislikler. Onlar olmasa dolar bu kadar fırlamazdı. Değil mi Şükran Hanım?
-Ay yapmayın ayol. Yine mi fırladı dolar? Kaç lira oldu?
Herkes kendi havasında bir şeyler konuşurken ezan okundu ve daldım içeri.
Uzatmayalım efendim Cuma namazını kıldık ve dışarı çıktık. Millet önlerinde
tabut olmak üzere bahçede saf tuttu. Ben de saf saf milleti seyrediyorum. Neden
mi cenaze namazına katılmıyorum: Biraz sonra biliyorum ki imam soracak ‘’ Rahmetliyi nasıl bilirdiniz?’’
Diye...Şimdi ben çıkıp da ‘’ Valla hakkında en ufak bir malumatım yok’’ Desem
olmaz. ‘’ İyi bilirdik ‘’ Desem ne malum
iyi olduğu. O bakımdan olaya müdahil olmuyorum. ‘’Rabbim taksiratını affeylesin’’
Derim genelde böyle tanımadıklarıma.
Neyse, müezzin seslendi: ‘’ Allah için namaza, Meyyit için Duaya, er kişi
niyetine...
20 Yaşlarındaki bir delikanlı yanındaki 45 yaşlarındaki adama sordu.
-Muharrem Abi, Rahmetli abimizin adı Erdal değil miydi? Meyyit de kim?
-Ne biliyim ooolum. Adam demek ki bize kendisini hep Erdal diye tanıtmış, asıl adı Meyyit'miş.
-Vay canına be...Ama adam da haklı. Meyyit[*]...Ne biçim isim o?
Hay Allah..Cemaatte bir sürü Suriyeli var. Onlar en arka safları doldurmuşlar.
Onların önünde Afganlılar, onların önünde Özbekler, onların önünde de Nijerya
ve Sudanlılar saf tutmuş vaziyette. Tabii ki Türkler en öndeler.
Hoca mutad soruları soruyor: ‘’ Rahmetliyi nasıl bilirdiniz? Haklarınızı helal ediyor musunuz?’’
Ben dört gözle Suriyeli, Afganistanlı, Nijeryalı ve Sudanlılara bakıyorum acaba
‘’ İyi bilirdik. Helal olsun’’ Diyebilecekler mi? Bakmasına bakıyorum ama birden öylesine canhıraş
bir ağlama sesi duydum ki ister istemez başımı o tarafa dönünce yabancı
uyrukluların bu sorulara ne cevap verdiğini kaçırdım.
Yaşlı bir kadın, elindeki cep telefonu şapır şupur öpüyor ve ‘’ Erdaaalll,
Erdaaallll. Beni bırakıp da nerelere gidiyorsun
Erdaalll’’ Diye ağlıyordu. Ağlamasına ağlıyordu ya Erdal’ın ona ‘’ Yahu
kadın, her gittiğim yere seni de götürmek mecburiyetinde miyim? Ulan bırak da
bari bu tarafta rahat edeyim’’ Veyahut
da ‘’ Hayatım o kadar üzüldüysen sen de gel.’’ Diyecek hali yoktu.
Bu arada İmam Efendi son sözlerini söylüyordu.
‘’ Ey her şeyi yoktan var eden, dilediğinde var olan her şeyi yok etme
kudretine sahip Yüce Allah’ım... İlçemizde ve daha nice vatan toprağında
yıllarca adalet dağıtan Erdal Abimizi bundan sonra senin adaletine tevdi
ediyoruz. Ona rahmetin ve merhametinle muamele eyle ey Kaadir-i Mutlak.’’
Derken efendim Erdal abinin cenazesi yeşil makam arabasına konmak üzere
omuzlara alındı. O yaşlı kadın hâla elindeki cep telefonunu adeta yalayarak ‘’Erdaaalll,
Erdaaalll’’ diye ağlarken az önce bahsettiğim Rezzan hışımla aldı telefonu
annesinin ellerinden.
-Anne, n’aapıyorsun sen? Telefonu salya içinde bıraktın. Bak bir daha
çalışmazsa sana daha pahalısını aldırtırım.
Anne, morarmış gözlerini kızının suratına dikti.
-Telefonun batsın e mi? Babandan daha mı kıymetli? Bırak da son kez doya doya
öpeyim rahmetliyi.
Rezzan cep telefonuna baktı ve çığlığı patlattı.
-Ay sen iki saattir bu köpeği mi öptün
yoksa?
Anne fena bozulmuştu. Rezzan’ın suratına tokadı indirecekti ki yanındaki
kadınlar tuttu onu.
-Utanmaz terbiyesiz, ahlaksız. Daha baban toprağa verilmeden onun arkasından
nasıl köpek dersin sen?
Rezzan ağlamakla gülmek arasında bir sesle cevap verdi:
-İki saattir Donald Trump’un fotoğrafını öpüyorsun. Sana o kada söyledim
gözlüğünü tak, telefonu da kurcalama diye. Ben sana güzelce babamın fotoğrafını
açmıştım ama sen nasıl becermişsen Donald Trump’ın fotoğrafını bulmuşsun. İki
saattir onun fotoğrafını öpüyormuşsun.
Yok, bu kadar aksiyon benim gibi yaşlı biri için fazlaydı. Koşar adım uzaklaştım
camiden...
****************
[*] Meyyit'in ölü demek olduğunu bilmeyen yoktur sanırım.
NOT: Yukarıdaki fotoğrafın bugünkü olayla bir ilgisi yok.
5 Mayıs 2016 Tarihinde Mersin’e bir cenaze bırakan sonra da Adana yönünde
seyrederken ihbar üzerine durdurulan bir cenaze arabasıymış bu.
Cenaze arabası İBB Tarafından Diyarbakır- Çüngüş Belediyesine çok ucuz bir
meblağa satılmış. Cenaze arabasının henüz trafik tescili yapılmadığından
plakası yokmuş. Aracı kullana Çüngüş Belediyesi muhasebe elemanı, cenazeyi
Mersin’e bıraktıktan sonra ‘’ Şimdi eve boş gitmek olmaz ‘’ Diye düşünüp
arabanın kasasına ufak tefek biraz nevale filan atmış. Olay bundan ibaret...
(
Allah İçin Namaza-meyyit İçin Duaya başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
13.07.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.