BU ARABA CAHANDEME GİDER!

http://www.cagdaskirsehir.com/images/space.gif

              Hanımı Sultan bir haftadır yatak, yorgan evde hasta yatıyordu. Mevsim kış ayı olduğundan komşu komşuya oturmaya dahi gidemiyordu. “Ne olursa olsun hanımı bugün şehre düşürüp onu doktora muayene ettirmeliyim" diye düşünen Zilfi'nin topal Memmet (Çitili) kara kışa aldırmadan at arabasını koşarak yollara düştü.

             Hava önceleri kapalı ve kar yağışlı ise de zamanla güneş açtı. Yorucu ve zahmetli yolculuktan sonra şehirde Laz Doktorun muayenehanesine ulaştılar. Muayene olup doktordan çıktıklarında hava tekrar bozuldu. Bindikleri at arabası ile ikindiye yakın bir vakitte Kervansaray dağındaki Hamam deresi denen yere ulaştılar. 

            Çıkan tipiden göz gözü görmüyor yol, bel seçilmiyor, kamçıyı yiyen atlar kardan ürküp şaha kalkıyordu. Birden nasıl olduysa oktan boşanan araba dereye doğru hızla inerken topal Memmet arabadan atlamış fakat hanımı araba ile beraber derenin dibini boylamıştı.

             Kendisini toparlayan topal Memmet, “Ya mübarek Sultaaan, sesime geeel sesimee” diye bağırıyordu. Az sonra arkalarından yetişen köylüleri onları kurtarıp tipiye rağmen güç bela yol alarak köylerine ulaştırdılar.
            Ellili yılların başlarına dek Boztepe, Karacaören ve çevre köyler şehre ulaşmak için Kervansaray dağını başka bir araç gereç olmadığından yaya ya da bindikleri at ve eşeklerle gruplar halinde keçi yollarından geçerek sağlıyorlardı. Ellili yılların başlarında zamanın hükümeti bu soruna eli kazma kürek tutan ücretli amele getirip çalıştırmak suretiyle çözüm yoluna gitti. 

           Karacaören ve Boztepe köyünden birçok insan diğer amelelere nazaran "bari tek şu yolumuz açılsın da perişanlıktan kurtulalım" diye yerine göre ücret almadan da yol yapımında çalıştı. 

           Yol yapımına çok önem veren zamanın Cumhurbaşkanı Celal Bayar geldiği bir Kırşehir gezisinde yol çalışmalarını yerinde incelemiş, çalışanların sigortalı olmasını ve maaşlarının da gününde ödenmesi direktifini verirken kan ter içinde çalışan Boztepe ve Karacaören'li amelelere de ayrıca teşekkür etmiştir. 

            Açılan bu yol at arabalarının yanında zamanla kamyon, pikap, cip gibi araçların zor da olsa karşılıklı geçmesine imkan sağlamıştır. 

            Kışın at arabası, at ve eşekler üzerinde yola çıkanların soğukta uyku tutmasına yakalanıp belki de donarak ölür korkusundan dolayı gözlerini yumanlar ikaz edilirdi. 

            Kırşehir'den Karacaören ve Boztepe'ye eşek yada atla gitmek için yola çıkanlar, “Şu kadar saatte Yaralı Oğlan mezarına vardık, oradan Dutlu Çeşme şu kadar zaman çekiyor, şu saatte Kervansaray dağını aşıp Saat Taşına ulaştık" diye birbirlerine laf yetiştirirlerdi.

       
            Altmışlı yılların ortalarında operatör Gara Kemal'in nezaretinde Nafa'nın (köy hizmetleri) greyderleri Kervansaray dağlarına yol yapmaya başlayarak eskiye nazaran ulaşıma birazcık daha kolaylık sağladılar.

              Almanya'nın Türkiye'den işçi alımına başlamasıyla paralanan köylüler artık yavaş yavaş traktör ve zirai aletler alırlarken bunun yanında kamyon, minibüs almaya heves etmeye başlamışlardı.
            O yıllarda araçları sürmeye şoför bulmakta zorluk çekiliyordu. Araç sayısının az olmasından dolayı kimse bu mesleğe heves etmediğinden piyasada olan şoförlerde altın ayarında kıymetli olup pozlarından yanlarına varılmıyordu.

            Aytekin, Ankara'da şoför olarak yetişmiş, külüstür otomobiliyle ticari taksicilik yapıyordu. Arada bir köyüne gezmeye geldiğinde otomobil arıza yapıyor köylüleri de onu itmek suretiyle çalıştırıyorlardı.    Araba itmekten gına getiren (usanan) Karacaörenliler, “Taka geliyor taka, benzini yaka yaka, müşteriler yoruldu, takayı kaka kaka" diye türkü bile yakmışlardı.

             Köyden kamyon almaya karar veren Hamid’in Omar, Alimar’ın uşağı, Gıvratmanın uşağı Ankara’da akıl almak için Aytekin'in kapısını çaldılar. Uzun görüşmelerden sonra Aytekin’i ikna ederek hem şoför, hem de ortakçı olarak yanlarına alıp burunsuz Ford Thames (köylüler siy renginden dolayı karakuş dediler) marka kamyonu kapıya çektiler.

     

            Karakuş kamyonun hizmete girmesinden bir müddet sonra Kaalerin Koca Duran’ın yine aynı marka köylülerince adına beyaz kuş koyduğu kamyona, daha sonra Kaaelerin Emin ile Alakafa’nın da ortak bir kamyon almasıyla araç sayısı üçe çıkmış oldu.
            Kamyonla yükünü taşıyan yolcular rahat ediyorlardı. Şehre satmaya getirdikleri buğday ve bulgurun yanında okuyan öğrencilerin yatağı, yorganı, yakacağı ve kuru yufka ekmeğin taşınmasına kamyon bire bir geliyordu. Normal yolcular için ise bunun tersine oturmak için koltuğu olmadığından kamyon adeta bir zulüm oluyordu.

            Bunun böyle olmayacağı bilincine varan Güdük İreşidin Hasan Kaalerin Deli Şoför İbrahim'le ortak bir minibüs aldılar. Aradan fazla zaman geçmeden Musa’nın Halibaam de cip türü uzun yapılı bir pikap alarak yolcu taşımacılığına başladı. Yükü olanlar kamyonlara binerken diğerleri de minibüsleri tercih ediyordu.

   

            Daha sonraları Şık Omar, Gara Sali’nin Ahmet, Gımır Sali’nin Nasıf, Uzunoğlanların Çete de aldıkları araçlarla yolcu taşıma kervanına katılmışlar haliyle rekabetlere neden olmuşlardı. Akrabalar arasında “Niye ona bindin de benim arabama binmedin” küsüşmeleri şimdiden başlamıştı bile.

            Araçların şoförlerine yardımcı olan muavinler de artık ortalarda boy göstermeye başlamışlardı. Şık Omar’a şehirden gelen Bayram, Musa’nın Halibaame Virrik Ahmet, Aytekin’e Haliğin Necati, Çeteye de Potturmacın Osman muavinlik yapıyordu. 

            Kamyonlara genelde ortakçılar dan birisi muavinlik yaparken Halaza Şıkon Yusuf ve Tat Ersem'inde adları duyulmaya başlamıştı.
            O yıllarda köylere taşımacılık yapan minibüsler şimdiki Ziraat Bankası altındaki boşlukta yolcu beklerlerken kamyonlarda Tekel binası ile Cacabey Camii’nin arasındaki boşlukta bulunurlardı. 

            Mermerler ve daha sonra onun yanına Girne Pasajı’nda açılan Başak seyahatin bu çevrede bulunması yolcu alışverişlerinde kolaylık sağladığı için minibüs ve kamyonların buralarda bulunmasına Belediye’ce izin verilmişti. 

            Öğleye kadar araçlar durakta kapısı açık yolcu beklerken şoförlerde Dadaş Kıraathanesinde vakit geçirmek için bölüm, altmış altı, tavla, domino gibi oyunlar oynarlarken muavinler de gelen yolcuları buyur ederek, kendi aralarında şakalaşarak araçların dolmasını beklerlerdi.
            Virrik Ahmet, babası ölünce küçük yaşta yetim kalmış, amcası onu yanına alıp büyütmüş, Ankara'da ilkokulu bitiren Ahmed’i ortaokulu okuyamayınca evlerinin yanında bulunan taksi durağında işe sokmuştu.   

           Araç sahiplerinden aldığı ücretlerle müşterilerin verdiği bahşişlerle harçlığını çıkaran Ahmed, arada köye gezmeye gelir ebesinin (babaannesinin) yanında kalırdı.

             Son gelişinde Ankara'ya dönme işini biraz uzatınca onu Ankara’ya götürmek için gelen amcasına "artık ebesiyle köyde kalacağını, Musa'nın Halibaame de muavin duracağını" söyledi. Onu ikna edemeyeceğini anlayan amcası, “Peki öyle olsun, günah benden gitti" deyip Ankara'ya dönerken de Ahmed'in muavinlik yaptığı pikapla köyden ayrıldı.

            Hava soğuk mu soğuk, her yer buz tutmuş, insanlar ayakta durmakta zorluk çekiyordu. Uzaktan üşümemek için örgülere bürünmüş, bir elinde çıkı (beze sarılmış) yaşlı bir kadın ağır ağır Ahmed’in arabasının yanına geldi, soğuktan dişleri şakırdıyordu.

 Ahmet'e yaklaştı

 Ahmet, “Buyur teyze"

- Oğul bu araba nere gider?
- Karacaören'e...
- Başka?
- Boztepe’ye...
- Başka?
- Horla’ya...
- Başka?
- Seyfe’ye, Badılı’ya...
            Ahmet her bir köyün adını saydıkça kadın, “Ora değil" anlamında  başını hep yukarı kaldırarak, “Başka" diye soruyor, sordukça yaşamında hep sakin olan Ahmed’i gittikçe kızdırdığının farkında bile olmuyordu.
- Başka?
- Gümüşkümbet, Araplı, Çiftlik, Çiğdeli, Çamalak, Üçkuyu...
- Başka?
- Hatınoğlu, Şuayipli, Dulkadir, Özbağ, Karahıdır, Aşağı Yukarı Homurlu...

 - Başka
            Ahmet freni boşalmış rampa aşağı inen araba gibi süratlenmiş, köyleri saydıkça sayıyor, gel gör ki yaşlı kadın başını yukarı kaldırarak, “O köyler değil" demek istiyordu.

            Ahmet aklına gelen bütün köyleri saymış kadını ikna edemeyince işi nahiyelere, ilçelere, vilayetlere dökmüş, saymakla onları da bitirnce kızgınlığı daha da artmıştı.

            Biraz soluk aldıktan ve alnından dökülen öfke terlerini sildikten sonra, “Teyze sen parayı ver bu araba taaa cahandemin dibine gider" dediğinde kızına hediye göndereceği köyün adını unutan yaşlı teyzenin başka bir muavine köyleri saydırdığının farkında bile değildi.

ERDOĞAN ÇALIŞKAN 12 12 2011  KIRŞEHİR GERÇEK YAŞANMIŞLIKLAR

NOT: Öyküleri şahısları küçük düşürmek mirasçılarını rencide etmek için yazmadım.

Not : Adı geçen yolun dağın Boztepe Karacaören tarafının 2010 yılı hali. 2018 yılında ağaç kıyımı yapılarak tekrar genişletildi

( Bu Araba Cahandeme Gider başlıklı yazı İpciERDOĞAN tarafından 24.12.2019 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.