Hödük
Sevgili M.Fikret Ünalan Kardeşimin yazdığı ‘’ Hödük’’ Adlı şiir dolayısıyla
hatırladığım ta 04.09.2017 Tarihinde yazmış olduğum bir öykü. Başlıkların aynı
olması tabii ki tesadüf. Zaten konular da çok farklı.
----------------------------------------
Sen ne dersin bu işe Duman? İlk defa bir kadın bana birlikte bir fincan kahve
içmeyi teklif ediyor. O hoooo Duman verdiğim balık kafalarını lüplemekle
meşgul. Beni duyacak hali yok ama yine de adam, pardon kadın ( Duman bir bayan
kedi ) hiç olmazsa ’Hayırlı olsun’ manasında bir ’ Miyav’ der di mi? Oysa bizim
Duman bebelerine bol süt yapabilmek için dalmış balık kafalarına... O da haklı
aslında.
Bir fincan kahve mi? Allahtan kadına söyledim midemde ülser olduğunu. Ya o
değil de bu tanışma merasimlerinde ille de kahve içmek şart mı? Haydi kahve
içmek şart diyelim neden ille de acı kahve olacak? İçine az şeker atılsa
kıyamet mi kopar?
Kan ter içindeydi Halit Emmi. Terden sırılsıklam olmuş yüzünü bana doğru
döndürdü ve her biri yol yol çiziklerle dolu nasırlı elinin şehadet parmağını
adeta gözümün içine sokarcasına hayıfla söylendi. ’ Bak oğul. O elindeki çubuğa
takılı elmanın üzerini kaplayan pembe renkli şey var ya, işte ona şeker derler.
İşte o şeker de şu gördüğün pancardan elde edilir. Eğer okumazsan senin olacağın
da bu?
Saf saf sordum. ’ Okumazsam şeker pancarı mı olacağım?’ Halit Emmi kah kah
kaaahh diye güldükten sonra ’ Irgat olursun ırgattt’ Diye cevap verdiğinde
kendime kendime ’ Ben okumayacağım’ Demiştim. Cahit Irgat olmayı( Eski bir film artisti) kim
istemezdi ki?
Yaa işte böyle Duman...Şeker, şeker pancarından elde edilirmiş. Neden? Kahveye
katılsın diye. Ama sen kahveyi de bilmezsin tabii ki. Sen habire doğur dur
anasını satayım. Kızım insan biraz nefsine sahip olur. Ne o öyle her sene en az
dört çocuk? İnsan doğurabildiği kadar değil bakabileceği kadar doğurmalı. Değil
mi?
Ama sen insan değil misin? Ha bak orada haklısın işte.
Neyse...Sen beni dinlemiyorsun. Ben çıkıyorum. Ev sana emanet.
Sen köpek değil misin? Bak işte orada da haklısın. Sen zaten hep haklısındır.
Haklısın hanım. Bu gemi artık yürümüyor. Her gün bir öncekinden beter
batıyoruz. İkimiz birlikte boğulacağımıza ayrılalım . Belki içimizden biri
yüzerek sahile ulaşır. Boğulmaktan birbirimize tutunarak kurtulmamız mümkün
olmayacak. Zira ben çırpındıkça senin boğazına sarılıyorum, sen çırpındıkça
benim boğazıma sarılıyorsun.
Hiç itiraz etmedi. El ele girdik adliye binasından içeri. Sadece yarım saat
sürdü tüm iş ve işlemler. Dışarı çıktığımızda ellerimiz de yollarımız da
ayrılmıştı. Değişmeyen tek şey boğulmaya devam ediyor olmamızdı. Ayrı ayrı da
boğuluyorduk. Validem sağ olsaydı üzüntüsünden kahrolurdu kadıncağız.
-Şeyyy. Valide Camiini biliyor musunuz Leman Hanım?
-Üsküdardakini mi? Evet Biliyorum.
-İyi o zaman. Saat tam üç gibi onun önünde buluşalım. Oradan bir cafeye
gideriz. Münasip mi?
-Tamam Sami Bey bence de münasip.
Ulan oğlum Sami. Şu dünyaya kalas geldin, kereste olmadan gideceksin. Ulan ’
münasip’ Kelimesi için Türk Dil kurumu ’ ilişkiye hazır kadın ’ açıklamasını
yapmamış mıydı davar? ’Münasip’ ne? Adam gibi ’Uygun mu’ Diye sorsana. Neyse...Kadın
bilmiyor galiba kelimenin bu manasını.
-Sami Bey
-Buyurun Recep Bey
-Apartman aidatını almaya gelmiştim.
-Çok acele işim var Recep Bey. Daha sonra. Tamam mı?
-Münasip olduğunuzda uğrayın bırakın.
Gel de ağzını burnunu dağıtma yamuk herifin. Yok Sami sakın öyle birşey yapmaya
kalkma. Herif ayı gibi. Bir pençede yere serer seni.
Ne demiş Karacoğlan?
Naçar Karacaoğlan naçar
Pençe vurur göğsün açar.
Kara gündür gelir geçer.
Gamlanma gönül gamlanma
Hem Üsküdar’a giderken maraza çıkartmaya gerek yok. İnşallah Cenab-ı Rabbülalemin
de maraza çıkartıp yağmuru boca etmez tepemden aşağı. Zira bulutlar
kümülonimbus kimilonimbus göz kırpıyorlar. Her an bizim Dıgıl Çelebi’nin ( 2 No
lu oğlum. Asıl adı Tuğruldur. Ona 2 No lu Kangalım da derim.) Selvi Boylum Al
Yazmalım fimini seyrederken döktüğü göz yaşları gibi hüngürdeye hüngürdeye
boşaltabilirler ne kadar damlacıkları varsa.
-Merhaba Leman Hanım. Davetimi kabul edip geldiğiniz için çok teşekkür ederim.
-Merhaba Sami Bey. Merhaba olmasına merhaba da siz beni davet etmediniz ki. Ben
sizi davet ettim.
-Haaa doğru. Davetinizi kabul edip geldiğim için teşekkür ederim.
-Ay ne diyorsunuz siz.
-Davete icabet sünnettir diyorum.
Of be kadın. Anlatamıyorum galiba. Çocuğu bu sıkıntıdan kurtarmak için sünnet
ettirmemiz gerekiyor. Neden inat ediyorsun? Varsın henüz altı aylık bebek
olsun. Abisi de bir buçuk yaşında... İkisini birden çıkartalım aradan. Sünnet
düğünü yapmak şart mı? Yok işte anasını satayım. Sünnet düğünü yaptıracak param
yok. Senin mürüvvet görme hevesin yüzünden çocuk hep böyle ağlaya ağlaya mı
işesin?
-Bir şey mi dediniz Sami Bey?
-Diyordum ki Osmanlı Şehzadeleri hep oldukça ileri yaşlarda sünnet olmuşlarmış.
Hatta içlerinde 16-17 yaşında sünnet olanlar bile varmış.
-Allah Allah..İlginç..Ama şimdi nereden aklınıza geldi anlayamadım.
-Ben de on altı yaşımdayken sünnet olmuştum. Haaa biliyor musunuz ben bu olayı
bir edebiyat platformunda ’ Ham meyveyi kopardılar dalından ’ Başlıklı bir
yazım ile anlatmıştım.
-Ciddi misiniz?
Ben hep ciddiyimdir...Ah baba ahhh. ’ Oğlum ciddi ol. Ciddi adam öyle her şeye
sırıtmaz’ Diye diye asık suratlı herifin biri yapıp çıkardın beni. Bir tek
gülen fotoğrafım yok biliyor musun? Millet benim yazdıklarıma gülüyor ama ben
hiç gülemiyorum.
-Sami Bey. Gidelim mi artık. Hep burada dikilip kalmayacağız herhalde?
-Haklısınız. Gidelim. Kümülonimbuslar her an tepemize boşalabilirler?
-Ay o da ne?
-Yağmur bulutları yani...
-Ben de onu diyordum. Hemen bir cafeye gidip oturalım.
-Yalnız gitmeden önce ben size önünde bulunduğumuz şu Valide Camii hakkında
biraz malumat vereyim.
Tam adı Valide-i Cedid Camii olan bu Cami, Osmanlı Padişahlarından II. Mustafa
ve III. Ahmet’in anneleri olan Emanetullah Rabia Gülnuş Sultan tarafından
yaptırılmıştır. Caminin yapımına 1708 yılında başlanmış ve 1710 da
tamamlanmıştır. Caminin mimarı Kayserili Mehmet Ağadır. Bu arada hatırlatayım:
Mimar Sinan da Kayserilidir. Hatta Mimar Sinan’ın yanında yetişmiş olan ve Yeni
Caminin mimarı olan Mimar Davut Ağa da Kayserilidir.
Allah Allah...Kadın cep telefonuna kayıt mı yapıyor söylediklerimi, yoksa
birine mesaj mı yazıyor? Neyse ben anlatmaya devam edeyim. Yağmur da başladı
ama olsun. Bu bilgilerden mahrum kalmasın kadıncağız.
Nerede kalmıştım? Evet...Rabia Gülnuş Sultan aslen Giritlidir. Asıl adı
Evamania’dır. 1642 de doğmuş olan Rabia Gülnuş Sultan 1715 de 73 yaşında vefat
etmiştir. Onun inşa ettirdiği bu caminin mimari özelliklerine gelince: Cami
Kare planlıdır. Basık şekilli kubbesi dört kemerle dört yarım kubbenin meydana
getirdiği sekiz köşe üzerine oturur. İkişer şerefeli iki minaresi vardır..
Hay Allah. Şimdi kim bu muhabbete limon sıkan. Leman Hanımın cep telefonu
çalıyor.
-Pardon Sami Bey. Gördüğünüz gibi telefon geldi. Benim çok acil gitmem
gerekiyor. Ne olur kusura bakmayın. Bir başka sefer yine buluşuruz. Bu sefer de
sizden Mihrimah camiinin hikayesini dinlemek isterim. Şimdi bana müsaade.
Yok arkadaş. Bir insanın kısmeti kesik olmaya görsün. Daha Üsküdardaki sadaka
taşlarını , Kız Kulesini, Aziz Mahmut Hüdayi dergahını anlatamadan çekti gitti
kadın iyi mi?
(
Hödük başlıklı yazı
Sami Biber tarafından
1.02.2020 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.