GÜLER MİSİN , AĞLAR MISIN ?


Yazın son günlerinden bir pazar günüydü.Kasabanın ileri gelenlerinden zahireci Muhsin bey in evinde düğün telaşı vardı.Evin büyük oğlu Yalçın bugün evleniyordu.Nişanlılık dönemi üç ay sürmüş geçen hafta nikahlar kıyılmış nihayet  düğün  gününe sağ salim gelinmişti.

 

Düğün evi kasaba meydanına bakan büyük avlulu iki katlı saray yavrusu denilecek büyüklükte bir evdi.Bu mutlu günlerinde akrabalar düğün sahibini yalnız bırakmamışlardı.Kadınlar ve çocuklar üst kattaki salonda toplanmışlar ,erkekler avluya serpiştirilen sandalyelere kurulmuşlar kendi aralarında sohbet ediyorlardı.Damat ve babası misafirlerle tek tek ilgileniyordu.

 

Saat 11.00’e doğru ilçeden tutulan orkestra da gelmişti.Orkestra elemanları ve uzaktan gelen akrabalar için hemen beş  masa ayarlandı.Misafirler için ayrılan bu masalara düğün yemekleri ve içecekler servis edildi.

 

Orkestra elemanları öncelikle bateri takımını kurup müzik aletlerini çantalarından çıkarmaya başladılar.Saz heyeti enstrümanların akordlarını  ayarlaya  dursunlar  ev sahibi ve yardımcıları getirilen iki masayı birleştirip müzisyenlerin  yemek içmek servislerini hallettiler.

 

Saat  11.30 gibi orkestra elemanları evin bitişiğindeki meydanla bitişik arsaya taşınmış ve “Müzik ruhun gıdasıdır” özdeyişi  gereğince  ilk parçalarını  çalmşlardı .Ardından ikinci  parça, derken üçüncüye sıra gelmişken yanlarındaki binaya bitişik bir başka evden çığlıklar feryatlar yükseldi.Düğüne gelenlerin bir kısmı devam eden feryadın,ünün bağırışın  nedenini  bilip  anlamak için koşuşturduğunda orkestra da adabı muaşeret kurulları gereğince  sus pus olup donup kalmıştı.Gidip gelenler düğün sahibinin kulağına eğilerek fısıltıyla şunları söylediler;

 

-Komşunuzun yaşlı annesi İzmir’de bir hastanede tedavi görmekteymiş.Bu sabah erken saatlerde vefat etmiş. Morgdan alıp mavi bir minibüsle evlerine getirmişler,

 

-Yaaa öylemi Allah rahmet eylesin başımız sağolsun.Bu durumda çalıp çırpıp oynamak olmaz. olamaz..Yemeklerimizi yer  kız evine gelin almaya  gideriz.Ne yapalım sağlık olsun,

 

Orkestra elemanları ve misafirlerin az bir bölümünün iştahları kaçmış  yedikleri içtikleriyle kala kalmışlardı. Ayrı bir yere çekilip vefat eden kişinin yakınlarından  az da olsa bilgi alabilmişler  ve taziyede bulunmuşlardı. Bir an için düğünle ilgili sohbetler dağılmış yerini sağlık hastalık ölüm kalım  meseleleri almıştı..Dakikalar sonra sohbet “Ölenle ölünmez” ve “Ölen ölür kalan sağlar bizimdir” mealinde bir başkalaşım geçirdi.Kasvetli hava bir dağıldı bir geri geldi,.Bu dakikadan sonra ölü evinin çok yakınında eğlenmek oynayıp şarkı türkü söylemek imkansız hale gelmişti..

 

 

Orkestranın hal-i pür melali ara sıra ricat eden Osmanlının mehter takımından farksızdı.Gümbür gümbür ses çıkaran bateri takımının davulu bateristin gözünde ölü ıçin su kaynatılan bir kazandan farksızdı,Bu saatten sonra saksafon la ancak Mozart’tan bir cenaze marşı çalınabilirdi onu da düğün sahibi hoş karşılamazdı.Kemancı ancak ağlama sesiyle parçaya eşlik edebilirdi.Cümbüşün orkestraya refakat etme şansı hiç yoktu.Ut ,ney ve bendir gibi enstrümanlar bu orkestrada zaten yoktu Velhasılı bir de org (klavye)a iş düşüyordu.

 

Orkestra elemanları bu sıcak havada düştükleri vahim durum ve havadaki bir miktar nemle iyice bunalmışlardı.

 

Misafirlerin tümü ağırlandı. Kimi birkaç lokma alıp sofradan kalktı. Kimisi de kendisini en yakındaki kıraathaneye attı.Yiyen yedi,doyan doydu .Sofralardaki temizlik yapıldıktan sonra hadi bismillah denilip gelin almak için  yola  çıkıldı.

 

Kafile yüz metre kadar yürüyüp kasaba sınırına varmışken orkestra elemanları,düğün sahibi ve damat adayının isteğiyle bir parça çaldı .İkinci parçanın tam orta yerinde kasaba camiinin minaresinden, yanık bir sesle vefat eden kişinin selası okundu.Yolda çalınan parça da bölünmüştü.Orkestra elemanları utanıp sıkılarak enstrümanlarını susturup saklama telaşına düştüler. Enstrümanlar; barutu, fişeği bitmiş. Tetiği kırık, kabzası kopuk silahlara dönmüştü.Bu piyadelerin kolları bacakları sağlamdı,kafalarında gözlerinde yara bere yoktu.Sarılıp sarmalanmamışlardı ve lakin deyim yerindeyse “süngüleri düşmüştü.”

 

Ömrü hayatlarında böyle bir durumla ilk defa karşılaşıyorlardı.Düğün alayına en son katılan kişinin deyişiyle; “Cenaze morgdan yarın alınıp kasabaya bir gün geç getirilse idi böyle bir durumla karşılaşılmazdı.

 

Bir yüz metre daha bu şekilde yürüdüler.Orkestra düğün sahibinin isteği ile kısık tonda daha neşeli iki parça daha çaldı.Herşeye rağmen düğün kafilesinin adımları daha canlı atmaya başlamış çalınan şarkılara eşlik edenler çoğalmıştı.Bu defa üçüncü parçanın tam ortasında öğle ezanı diğer köy camiinin minaresinden duyulmaya başladı.Orkestra ezana saygısından dolayı tekrar sustu.

 

Gelin alacakları eve iki yüz metrelik bir mesafe kalmıştı. Nihayet  kasabayla karşı köy arasındaki gelin alınacak evin önüne geldiler.Kız evinde verilen ikramlar ve sohbetlerden sonra , kasabadan duyulamayacak bir tonda eğlence dozu düşük birkaç parça çalındı.Kafile, tam yola çıkmak üzereyken 12 Eylül sonrasında silah aramalarında kullanılan “Mavi Tren” lakaplı minibüs gelin alınan evin önüne sert bir frenle yanaşıp durdu.Sonradan kendini Emniyet Silah şube amiri olarak tanıtan kişi,elleri stenli dört beş polis memuru ile kafileyi durdurdu. Damadın babası Muhsin beyi ve aranan kişilerden yedi sekiz kişiyi derdest edip mavi trene bindirdiler. Kolluk kuvveti ;Kimseyi hiçbir kimseyle vedalaştırmadan, aman zaman demeden, damat babasına ,babası oğluna iki çift laf edemeden hızla uzaklaştılar.Kimsenin aklından geçmeyen böyle bir olay karşısında kasabanın ileri gelenlerinden biri;

 

“Arkadaşlar ah vah edilecek zaman değil.Yolcu yolunda gerek.Suçsuz olanı bırakırlar,suçlu olan neyse cezasını çeker.” Bir diğeri de ; “Sonunda ölüm yok ya.Biz işimize bakalım.Güzel geçmesi gereken günümüzü zindana çevirmeyelim.”dedi.Ortalık bir nebze olsun yatışmıştı.

 

Kafiledekiler şaşkınlıklarını üzerlerinden  attıktan sonra başı kırmızı örtülü gelini ata bindirdiler.Komşudaki cenazenin ardından babasının ve birkaç akrabasının tutuklanması damadı hayli üzmüştü.Kafiledekiler “beterin beteri vardır” deyip damadı teselli ettiler.Aynı teselliler kadınlar vasıtasıyla da geline iletildi..Damat orkestradan “Bu da gelir bu da geçer ağlama” parçasını istedi..gelinin de o an aklına gelen çok sevdiği bir parça çalınarak kafile kasabaya  doğru epeyce yol aldı.Nihayetinde  başkaca bir olay yaşanılmadan  kasabaya geldiler. Orkestra elemanları müzik aletlerini toplayıp kendi minibüslerine taşıdılar.

 

Muhsin beyin oğlu Yalçın’ı tebrik edip mutluluklar dilediler. Kasabadan tanıdıklarıyla tokalaşıp bazılarıyla selamlaşıp vedalaştılar.Düğün evinden ayrılma zamanı gelmişti.Damat Yalçın  orkestra şefine avanstan kalan parayı vermek istedi.Şef  yaşanılan aksaklıklardan dolayı yorgun düşen  yüzüne  hafif bir tebessüm kondurarak;

 

-Olmaz  Yalçın bey kardeşim.Bu parayı almak bize yakışmaz. Şunun şurasında üç beş parça çalmışız lafı mı olur .İnşallah babanın da olduğu kardeş  düğününde afiyetle  yer içer,hem çalar hem de güle oynaya anlı şanlı bir düğün yaparız.Bugün çalamadıklarımızı repertuara ekleriz, onları da o gün çalarız.Haydi kalın sağlıcakla, mutluluğun daim olsun . 

( Güler Misin Ağlar Mısın başlıklı yazı Sadık Medin tarafından 23.01.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.