Bir Mısra’nın Tek Hecesi 1
Kahramanımızın adını ne koyalım istersiniz? Kazım olsun mu? Kazım
bana şu lazım, şunu senden almam lazım, bir tek sana geçer nazım, diyerek
başlayalım. İnsanoğlu bu bakar baktığını görmez, bakan baktığını görmez
güzelliğini fark etmez, tek elinden gittikten sonra fark eder, anlar lakin o zamanda
iş işten geçmiş, gitmiş olur. Küçük berrak akan derenin yamacında yetişen, Çuha
çiçeği akan derede aksine hayran hayran bakarken, kendisinde ki güzelliğin akan
suya berraklık verdiğini düşünürken, aylarca açan yapraklarının tazeliğiyle
bakmış durmuş. Günlerden bir gün akan deredeki su çekilmeye kurumaya başlamış. Az
bir birikintiden kendine bakan Çuha çiçeği, solan yapraklarını kurumaya yüz
tutmuş halini görünce, anlamış ki suya vuran berraklığın güzelliği kendisinden
değil, akan suyun berraklığı tazeliği bereketi kendisini bu kadar güzel yapıyor…
Sabahın ilk ışıkları, ufukta tüm aydınlığı ile doğarken
kahramanımız Kazım, terk edilmiş bir dağın yamacında bir kulübede, tek başına birkaç
keçi koyun, ekmiş olduğu tarlasına domates biber fasulye ile geçimini
sağlarken, kış içinde koyunyünlerini satarak kışlık erzak ve hayvanların
yemlerini keserek geçiniyordu. Dağın yamacında, küçük yeşil bir ormanlık alan, birkaç
kavak, söğüt, elma ve kayısı ağacında elde ettiği meyveleri toplayarak, köyde
ki pazarda satarak geçimini idame ediyordu. Neden burada? Niçin burada? İlkokul
çağına kadar köyde anne babasıyla hayvancılık yaparak, küçücük verimsiz
tarlasında kaldırdıkları mahsulle geçimlerini devam ederken, güneşin batması ve
dünyanın karanlıkta kalması gibi, karanlıkta kaldı dünyası. Annesi ilk önce
hakkın rahmetine, bir yıl sonrada babası gidince yalnız kaldı 12 yaşında. Komşuları
sağ olsun, ortada kalmasın diyerek kasabanın yatılı okulunda okuması kalması
için elinden geleni yaptılar. Her hafta bir komşu yoğurt süt tereyağı getirerek
birazcık ta parayla satarak ona parasını veriyor, birkaç topakta tereyağı, birkaç
dilim peynir birkaç sac ekmeği, bazlama bırakarak gidiyorlardı. Ortaokulu en
iyi derece ile bitirdikten sonra, köydeki insanlar şehir’e göç ederek, zora
giren geçimleri için göç edince, yardım eden olmadı, kimi zaman kalemsiz kalsa da
deftersiz kalsa da, öğretmenler karşılıyordu. Şehirde Liseyi okumak için
gitmedi, kaldığı köyüne döndü.
Babadan kalma ev yıkılmaya yüz tutmuştu, onu onarmak için
parası yoktu. Remzi amcaların yaylada bir dağın yamacında, yazlık bir
kulübeleri vardı, zaten Remzi amcalarda şehir’e gitmiş, geride kalan bir ev ve
bu kulübeyi bırakmışlardı. İçi babadan kalma evden daha sağlamdı. Biraz
onarmakla yaşanılır bir hale getirdi. Çalışmak lazımdı, yamacın altındaki
tarlayı sürerek taşlarını toplayarak ekili hale getirdi. Köyde kalan Süleyman
emmiye giderek, birkaç domates biber fidesi, fasulye tohumu, arpa ekerek bu işe
başladı. Süleyman emminin beş on keçisiyle, sekiz koyunu iki ineği vardı. Süleyman
emmiden borçla bir koyun keçi alarak ilerde ödemek şartıyla aldı. Süleyman emmi
ona.
-Evladım, okumanı isterdim mademki olmadı, baba ocağına
döndün. Görüyorsun köyde kimsede kalmadı, oğlanlar kızlar şehirde, hayvanlara
bu ihtiyar halimle bakamıyorum. Nesibe ninen de hasta, ancak onunla
ilgileniyorum. İstersen sen bu sürümü otlat büyüt besle, kazancına ortak
olalım, hem sen kazan hem de bizimde kursağımıza, bir lokma bir şeyler girsin
evladım.
Kazım, Süleyman emminin sevinçle elini öperek burada yaşamaya
başladı. Bazen hayvanları bulunduğu yamacın altında, geceleri yıldızların
altında bırakarak, kendisi de yıldızlara bakarak hayaller kurarak yaşamaya
devam ediyordu. Vakit buldukça okuduğu hikâye ve romanlardan aklından
kalanlardan değişik düşler kurarak hayallere dalarak uykuya dalıyordu. Kangal
köpeği Çomar, o uyanıncaya kadar başında bekliyor, Kazım uyanınca bir kenarda birkaç
saatliğine uyuyarak kalkarak sürüye katılıyordu.
Günler gündüzle geceleri, geceler günleri ayları ardın sıra
kovalarken, günlerden bir gün öğle üzeri karşı ağacın altında gezen genç bir
kızı gördü. Hayal olabilir mi diye düşündü, çünkü köyde genç kız yoktu, kala
kala üç beş ihtiyar ve kendisi vardı. Başını çevirdi hayaldir diye, çomarın ona
havlayarak koştuğunu görünce, hayal olmayıp gerçek olduğunu anladı. Çomar
tanımıştı genç kızı, çomar genç kıza, genç kızda çomarın havlamasıyla sesine
doğru koşamaya başladı.
Devam edecek inşallah
Mehmet Aluç