Sami,
bir doktora gidip son zamanlarda rüyasında hep çizgili bir gömlek gördüğünü ve uyanınca
kulaklarının çınladığını söyleyerek yardım istedi. Doktor, Sami’yi muayene
ettikten sonra ciddi bir eda ile başını sallayıp:
“Kulaklarınızın
yıkanması gerekiyor !” dedi. Sami kulaklarını yıkattı; fakat bunun bir faydası
olmayınca, başka bir doktora gitti. Bu doktor ise Sami’ye bütün dişlerini
çektirmesini söyledi. Sami dişlerini toptan
çektirdi, kendine takma diş yaptırdı. Ama ne kulaklarının çınlaması dindi, ne de
aynı rüyayı görmekten geri kaldı. Sami
üçüncü bir doktora görünmeye karar verdi. Bu doktor teşhisi koymuştu. Senin
sorunun yalnızlık, hemen eskiden olduğu gibi yine çizgili gömleğini giy, temiz
bir maske tak ve bir şiir ortamına girerek, aklına gelen şiiri dinleyicilere
oku dedi.
Eski
çizgili gömleği oldukça yıprandığı için, geçen yıl Mehmet Fikret’in kendisinde
unuttuğu gömleği giymeye karar verdi, birde çizgili maske aldı, sıra pantolondaydı o iş kolay diye düşünerek, sadece birkaç defa giydiğim çizgili pantolonum var zaten dedi.
Sonra
oturup şiir etkinliklerini araştırmaya başladı, evet işte tam da aradığı
etkinlik buydu. İstanbul’un tanınmış otellerin birinde (Adını yazmıyorum
reklama girer) Bir şiirde sen oku, kalbine sapla oku isimli bir etkinlik düzenlenmişti.
O
gün sabah çok erken uyandı, sabah namazını kıldı, okuyacağı şiiri defalarca tekrarladı,
heyecandan içi içine sığmıyordu, içinin bir kısmını masanın üzerine koydu J dönüp şöyle bir baktı ve bu ne
heyecan yahu vallahi içim gitti diye söylendi J
Etkinlik
saati yaklaşınca hemen giyindi ve aynadaki görüntüsüne baktı aman Allah’ım joe Daltona
dönmüşüm diyerek, ah Jack ah (Pardon Fikret) diye kalan içini geçirdi. J Kendini bir anda vahşi Batı’da
hissetti.
Salona
girdiğinde önce bir sessizlik sonra gülüşmeler oldu kadınlar arasında, ah dedi
nereden uydum şu doktora beğenmediler işte kıyafetimi. Ama işin öyle olmadığını
az sonra ki konuşmalarla öğrendi, kadınlar gülüşmelerin ardından birbirlerine
ah işte Sami bu! Sırf onun geleceğini duydum onun için geldim buraya, Allah
neler yaratıyor maşallah, Analar ne aslanlar doğuruyor gibi sözler ediyorlardı.
Sevinçten
uçar gibi boş bir koltuğa doğru yürüdü, tam oturacaktı ki her iki yanında
boş olan yerlere iki güzel kadının oturma teşebbüsünde bulunduğunu gördü,
bizimki her zamanki utangaçlığı ile şey oralar dolu dedi. Ama dinleyen kim kadınlardan
bir tanesi yanağından bir makas alarak, biz ayırtmıştık oraları üstat” diyerek
gülümsedi.
Garibim
yüzüne bir sıcaklık bastığını ve kıpkırmızı kesildiğini hissetti, bir an ne iyi
ettim o son doktora gittim diye düşündü.
Mehmet
Fikret geldi aklına 2014 yılındaki etkinlikte daha kim bilir ne notlar almıştı,
Allah’a şükür şimdi İstanbul’dan çok uzakta ve bu tür etkinliklere katılamıyor
diyerek derin bir nefes aldı.
O
bunları düşünürken alkışlar ve uğultular arasında ilk şair şiirini okumaya
başladı, Sami şiir okuyan arkadaşı can kulağı ile dinlemek istiyor, ama
salondaki ses bir türlü kesilmiyordu.
Dayanamayarak
birden ayağa fırladı ve sesinin çıktığınca bağırmaya başladı; Arkadaşlar beni
dinler misiniz! Burada şiir okumak, şiir dinlemek için toplandık, bu nasıl bir
saygısızlık ki, sizin konuşmalarınızdan değerli şair arkadaşımın okuduğu
şiirden hiçbir şey anlamıyorum, lütfen kendinize gelin.
Salonda
önce bir sessizlik oldu, sonra bir alkış koptu, yanında ki iki kadın ilk
destekçileriydi.
Birinci
Kadın: Bravo Sami bey, karizmatik olduğunuz kadar çok düşüncelisiniz de…
İkinci
Kadın: Kimsenin yapamadığınızı yaptınız helal olsun size…
Sami
mütevazı bir şekilde konuştu; Nasıl yaptım bilmiyorum ama, birisinin uyarması
gerekiyordu…
Ardından
ikinci şair bir sessizlik içinde şirini okumaya başladı, ama Sami’yi bir
düşünce aldı, yahu ben bugün bir hiciv şiiri okuyacaktım, şimdi iş öyle ciddi
bir pozisyona girdi ki, okusam kim bilir Millet ne der diye yakındı. Farkında
olmadan sesli düşünmüştü, kadınların bir tanesi kulağına eğilip hiç önemli
değil canım, biz seni hiciv şiirlerinle tanıdık, onun yeri ayrı. Sen gerekeni
yaptın diyerek teselli etti.
Kadının
bu sözleri Sami’yi iyice cesaretlendirdi, evet kararını vermişti kesinlikle
kendine has üslubuyla yazmış olduğu harika hiciv şiirlerinden birisini
okuyacaktı.
Ama
aksilikler bir birini kovalıyordu, bir an giriş kapısına doğru dalmıştı gözleri,
tam gözlerini kapıdan alacaktı ki, gözlerine inanamadı kapıdan giriş yapan kişi
Mehmet Fikret ÜNALAN’dan başkası değildi.
İşin
ilginç tarafı Mehmet Fikret bir yere oturmak yerine doğru sahneye yöneldi, yeni
bir şairin sahneye gelmesine fırsat tanımadan sunucunun elinden mikrofonu aldı
ve konuşmaya başladı.
Arkadaşlar
biraz beni dinler misiniz? Şu an aramızda değerli bir şair dostum var, hepiniz
onu çok iyi tanırsınız Üstat Sami Biberoğulları, ama maalesef şimdi
söyleyeceklerim hiç kimsenin hoşuna gitmeyecek, Sami beyi ziyarete gitmiştik
geçen sene, yanımda eşimde vardı, birkaç gün kaldık bizi çok iyi ağırladı. Ama
eve döndüğümde çizgili gömleğimin olmadığını gördüm, lafı uzatmayayım gömleğimi
Sami beyin evinde unutmuşum. Ama üstat bunu fırsat bildi ve gömleğime el koydu,
şu an üzerinde ki gömlek benim gömleğimdir.
Sami
bir anda şaşkına dönmüştü, yahu Fikret bunu bana nasıl yapar alt tarafı bir
gömlek değil mi, ne olmuş yani giydiysem diye hayıflanırken kan ter içinde
kaldığını o kadar terleyince gömleğin çizgilerinin de birer birer kaybolduğunu
gördü, hayır olamaz, olamaz diye bağırmaya başladı.
-Dede,
dede ne diye bağırıyorsun uykunda, korkuyorum ben ama...
Gözlerini
açtığında ne bir şiir etkinliği ne de hain Mehmet Fikret vardı, büyük bir
özveriyle bakımını üstlendiği sevgili torunu Lina onu bu kabustan kurtarmıştı. Sami
minik torununu kucaklayıp tamam yavrum sadece bir rüya gördüm. Allaha
şükürler olsun sadece rüyaymış, haydi söyle bakalım şimdi ne oynuyoruz.
-Dede
Mehmet Fikret kim? Rüyanda onun adını sayıklıyordun.
-O
mu? O hep çizgili gömlek giyen bir adam Lina.