İKİ HİKAYE BİRDEN: KÖR ÖLÜNCE Mİ BADEM GÖZLÜ OLUR YOKSA KÖRLER ZATEN BADEM GÖZLÜ MÜDÜR?—BİZ SENİN CEMAZİYEL EVVELİNİ DE BİLİRİZ.


 8-9 Sene önce bir şiir etkinliğinde ilk kez gördüğüm ve tanıdığım bir kadın vardı aramızda ve tam olarak yanımdaki sandalyede oturduğu için onu dinlemekteydim.

Kadın bir başka ilden yani misafir olduğundan haliyle tüm ilgi onun üzerindeydi.

İçgüdüsel midir yoksa başka bir sebeple mi bilemem kadın uzun uzadıya konuştuktan sonra ben de lafa girdim.

-Beyefendi şiirden pek hoşlanmıyor ya da yok doğru mu?

-Kadın önce yüzüme baktı.

-Beyefendi derken?

-Kocanız yani?

-Haa o mu? O hayatta ama pek şiirden hoşlanmaz.

-Ama anladığım kadarıyla siz seviyorsunuz şiiri ve şehir şehir dolaşıp şiir etkinliklerine katılıyorsunuz? Eşiniz izin veriyor demek ki? Medeni bir erkekmiş tebrik ederim.

Kadın resmen bozuldu. Neredeyse bana parlayacak.

-İzin mi? Ondan izin isteyen kim ki?

Bu sefer ben kem küm etmeye başladım.

-Şeyyy yani ne bileyim bizde eşler bir yere gidecek oldukları zaman en azından karılarına ya da kadın kocasına bilgi verir de..

-Ay ne geri kafalısınız hocam. Bu ataerkil aile sendromundan siz bile kurtulamamışsınız. Ben bir yere gideceğimde çeker giderim. Eğer gerekirse telefon açar ‘’şuradayım’’ derim. Gerekmese hiç aramam bile o beni arar. Aradığında keyfim yerindeyse söylerim falanca yerdeyim diye, keyfim yerinde değilse ‘’Sana ne?’’ Der kapatırım telefonu.

-İyi de Beyefendi kızmaz mı?

-Ha ha haaaa. Bugün öyle bir delilik yapıp ‘’ Gitmene izin vermiyorum’’ Dedi.

-Eee siz ne yaptınız?

-Ne yapacağım. Giyindim kuşandım ‘’ Ben gidiyorum. Geldiğim zaman da seni evde görmeyeyim.’’ Dedim, vurdum kapıyı çıktım.

-Maşallah maşallah.  Her kadın sizin gibi olsa başta ben olmak üzere bu toplum geri kalmışlıktan tez zamanda kurtulup medeniyet basamaklarını üçer beşer atlar valla.

Evet, olay aynen böyleydi sekiz- dokuz sene önce. ( İşin bir diğer boyutu da bu hamfendi bizim dünyamızdaki-[yani şairler ve yazarlar dünyasındaki] tek örnek değildi. )

Son iki- üç senedir durum değişti. Zira kadının kocası rahmetli oldu.

Adam rahmetli olur olmaz kadın sosyal medyada ( yani face bookta ) başladı ‘’ Ah benim biricik sevdiğim,aşkım, evimin direği, başımın tacı, gönlümün ilacı, sol yanımın tamamı, derdimin devası, havam, suyum, ekmeğim, aşım, omuzdaşım, yoldaşım ve benzeri akla gelebilecek her türlü sevgi ve aşk sözcükleriyle kocasının arkasından güzellemeler, ağıtlar, kasideler, gazeller yazmaya.

İşte o gün bu gündür merak ederim acaba bizim kör ölmeden önce de badem gözlü müydü gerçekten de yoksa öldükten sonra mı badem gözlü oldu?  Bir de o kadının şimdilerde sosyal medyada döktüğü göz yaşlarını görünce aklıma hep aşağıdaki kıssa gelir.


********

Osmanlı Devletinin artık yavaş yavaş dağılıp yıkılmaya başladığı yıllar…1839 daki Tanzimat Fermanından sonra devlette yeni bir bürokrat sınıfı oluşmuş. Yani Efendim memurlar sınıfı doğmuş.

Bu arada Tanzimat öncesinde takvimde de bir değişiklik yapılmış ve Rumi Takvim kullanılmaya başlanmış.

Rumi Takvimde ay isimleri şöyle :

Kanun-u Sâni= Ocak
Sonraki aylar Ağustos’a kadar aynı. Yani : Şubat, Mart Nisan, Mayıs, Haziran, Temmuz,

Sonra:

Teşrin evvel=Ağustos
Teşrin Sani=Eylül
Cemaziyel evvel=Ekim
Cemaziyel ahir=Kasım
Kanun-u evvel=Aralık

O vakitler tabii ki şimdiki gibi bilgisayarlar yok.O bakımdan da devlet dairelerindeki tüm yazışmalar kocaman kocaman defterlere, dosyalara yazılıyor ve günü dolan bu defter ve dosyalar hangi yıla ve aya aitlerse o yılı ve ayı gösteren çuvallara konuluyor , arşiv odalarında saklanıyormuş. Mesela: Mart 1842, Ağustos 1843, Kanun evvel 1843, Teşrinsani 1844, Cemaziyel evvel 1844 gibi…

Belirli bir süre sonra artık tamamen kullanılma süresi dolmuş olan çuvallar ise imha edilirmiş.

İşte bu dönemlerde devlet dairelerinden birinde bir memur göreve başlamış. İlk zamanlarda oldukça dürüst olan bu memur aldığı çok düşük maaşla kıt kanaat geçindiği için mesela pantolonuna bir kemer bile alamaz, onun bunun verdiği ve üzerine oldukça bol gelen pantolonların belinde durması için kemer yerine ip kullanırmış. Yani o kadar fakirmiş bu adamcağız.

Bir gün bu memurun belindeki ip nasılsa çözülmüş ve pantolonu aşağıya düşmüş. Diğer memur arkadaşları bakmışlar ki zavallım o çöpe atılan çuvallardan kendisine don yapmış ve içlik olarak onu giyiyor. Lakin giydiği donun yapıldığı çuvalın üzerinde yazan ‘’Cemaziyel evvel ‘’ yazısı tam kıçının üzerine gelmiş.

Gel zaman git zaman bu memur da gözünü açmış. Rüşvet, yolsuzluk, hortum ve benzeri yollardan köşeyi dönmeye başlamış. Ama daha önceleri hiç sesi çıkmayan bu herif artık konuşmaya da başlamış. Hem de diğer insanlara ahlak , dürüstlük, terbiye hatta din konularında vaazlar vermeye başlamış.

Mesela : ‘’Doğruluk ve dürüstlük kişinin şiarı olmalıdır. Kişi dürüst, ahlaklı, terbiyeli olursa işte böyle benim gibi yükselir , servet-i sâmân içinde yüzer.’’ Diyormuş… Diğer memurlara neredeyse her gün namus ve doğruluk üzerine nutuklar atarken de kendisinin yapmadığı rezalet, yapmadığı pislik kalmıyormuş.

Bir gün yine böyle bir nutuk atmaya kalktığında memurlardan biri dayanamamış artık. ‘’ Beyefendi biz senin Cemaziyel evvelini de biliyoruz. Sen bize değil başkalarına anlat bu hikayeleri ‘’ deyivermiş.

İşte o gün bu gündür ne olduğunu bildiğimiz insanlar kendilerini olduğundan farklı göstermeye kalkınca ‘’ Biz senin Cemaziyel evvelini de biliriz.’’ Deriz.
&autoplay=1" frameborder="0" allow="accelerometer; autoplay; encrypted-media; gyroscope; picture-in-picture" allowfullscreen>
( İki Hikaye Birden Kör Ölünce Mi Badem Gözlü Olur Yoksa Körler Zaten Badem Gözlü başlıklı yazı Sami Biber tarafından 27.03.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.