Bir tahta kurulmuşum, seyirdeyim âlemi
Elimde kör talihim, danelerle mostralı
Tespihte beş yüz çile, zikir eder elemi
Kapalı tüm kapılar, bir tanesi aralı
Sil gözünün yaşını, gözlerim aralıkta
Belki güneşim söndü, beklerim ayrılıkta
Aralanırsa bulut, sızarız karanlıkta
Vuslat desek adına, gördüğüm şavk, karalı
Sonra kervanlar geçer, umuda yolculuk var
Bakıştan yük olsaydı, her kervan ayrı diyar
Seyyah hayallerime, yoldaş olur isen yar
Başında tacı sultan, yürek kalır yaralı
Aralı kapılardan, gördüğüm ne sanırsın
Cennetler vaad olsa, gördüğüne kanarsın
Özgür düşler, zihninde; yolda matruşka narsın
Soyuldukça kabuğun, aynı yara sıralı
Bir dünya kurmuşum ben, kurgusunda dünyanın
Çıplak baldırım ile, ortasında deryanın
Devri alem ederim, içindeyken rüyanın
Seyrü seferime göz, tutkularım foralı
Gâh bir sayarım bini, gâhı sonsuza varır
Düşünsel görecemde, yanlış doğruyu karır
Zihnimdeki özgürlük, çıplak ademe dair
Zahir gibi, yargılar, etmez beni icralı
Kurulduğum ol tahtta, saltanatım sultani
Göz görür, yürek yaşar; neyleyeyim altını
Bilmez misin ey yârim, kabirlerde yatanı
Hem Ferhat hem Şirin’e, yalan dünya, kiralı
Nehirler bana akar, içim deryaya döndü
Çırpındıkça dalgası, nefsim ateşi söndü
Yarına durak olan, yaşanan sabık dündü
Şimdiki zamanların, mevsimleri boralı
Dersen ki, “sevdan yakar, közünde ah ederim”
Kurduğum saltanatta, ah tespihimdir derim
Ağır, aksak, kör, topal, alemi seyrederim
Feryadım arşa çıkar; lakin, sessiz naralı
Şimdi gölge etmesin, kabımda erir iken
Hevesin askerleri; zaafı bilir iken
Nefsimi sultan ettim, varlığımda kir iken
Neyleyeyim zamanı, ecel olmuş kurâlı
Mesele baş olmaksa, oldum dünyam kralı