ECEL
ŞERBETİ DİYE BİR
ŞERBETİN VAR OLDUĞUNU
BİLİYOR MUYDUNUZ?
Öyle zannediyorum ki ‘’Ecel şerbeti’’ diye bir tabiri
hayatında hiç duymamış insan yoktur ülkemizde. Evet..Çok bilindik bir
ifadedir. Hatta ölen insanlar için kullanırız: ‘’ Ecel şerbetini içti’’
deriz. ‘’Öldü’’ ifadesini biraz daha sevimli hale getirmek için kullandığımız
bir ifadedir ‘’Ecel şerbetini içti?’’
Ancak hep manevi bir şey zannettiğimiz ya da sanal bir şerbet sandığımız ecel
şerbetinin gerçekte var olan bir şerbet olduğunu biliyor muydunuz?
Evet...Ecel şerbeti aynen loğusa şerbeti, ya da ne bileyim bal şerbeti,
gelincik şerbeti, kızılcık şerbeti gibi gerçek bir şerbettir.
Tabii ki gerçek bir şerbettir deyince merak edenler olacaktır ‘’ Hocam bu
şerbet neyden yapılıyor?’’ Diye…İşin doğrusu bu şerbet neyden yapılıyor
bilmiyorum. Dahası bunun hiç önemi yok. Tatlı ve buz gibi bir şerbet olduğu
kesin.
Peki bir şerbete konacak başka isim bulunamamış da neden ‘’Ecel şerbeti ‘’
Denmiş?
Başka bir isim verilemezdi zira bu şerbeti içen, içtikten bir kaç saat sonra
ya ölürdü ya da hayatta kalırdı.
Efendim, Osmanlı Devleti zamanında padişahın ‘’Alın bunu’’ dediği yani
idamına hükmettiği özellikle devlet adamları ve siyasi suçlular genelde bu
günkü Gülhane Parkının sahile yakın kısmında bulunan Balıkhane Kasrına
getirirler ve burada üç gün bekletilirlerdi. Neden üç gün? Zira bu üç günde
-Hakkında padişah fermanı olsa bile- Divan-ı Hümayunda görüşme yapılırdı.
Çünkü padişahın ani bir öfkeyle idamına karar vermesi söz konusu olabilirdi.
Suçsuz günahsız bir kişi boşu boşuna idam edilmesin, padişah bir öfke sonucu
böyle bir karar vermiş ise öfkesi yatışsın diye bekletilirdi müstakbel
idamlık. Yani zannedildiği gibi padişah ellerini çırpıp ‘’ Bostancıbaşı’’
dediği anda karşısında duran her kimse onun kellesi hemen kütüğe konmazdı. Bu
arada gerçekten de suçsuz olduğuna inanılıyorsa araya ricacılar girip
padişahın bu karadan dönmesi sağlanabilirdi. Yani Balıkhane kasrına alınan
kişi kesinlikle ölecek diye bir şey yoktu.
İşte bu üç günlük bekleme süresinden sonra idam mahkumu adayı şahsın
bulunduğu hücreye elinde tepsi, tepsinin üzerinde bir kadeh olduğu halde
Bostancıbaşı girer ve bu bostancıbaşı taifesi aslında çok ürkütücü insanlar
olsa da o anda oldukça zarif bir şekilde idam mahkumuna tepsi ile birlikte
kadehi uzatırdı.
İdam mahkumu adayı için kadehin içindeki şerbetin kızılcık şerbeti mi, gül
şerbeti mi olduğunun hiç mi hiç önemi yoktu. Çünkü keramet şerbette değil,
şerbetin konduğu kadehteydi.
Kadehin rengi beyaz ise ‘’Haydi yine yırttın’’ Anlamına geliyordu bu. Yok
eğer kadeh kırmızı renkli ise ‘’Ruhuna el Fatiha’’ O bakımdan kadehin üstüne
konan bez parçası açılıp da kadehin rengi görününceye kadar idam mahkumu
adayı bir kaç kez ölüp ölüp dirilirdi zaten.
İşte üç gün boyunca ‘’ Ulan yırttık mı, yoksa gidici miyiz?’’ Diye merakla
bekleyen bu kişiye içirilen şerbetin adıdır ‘’Ecel Şerbeti’’
Hemen bir noktanın altını çizelim: Ecel şerbeti kendisine beyaz kadehte
sunulan zat her ne kadar kelleyi kurtarsa da genelde sürgüne gönderiliyordu.
Yani Balıkhane kasrından hiç hasar almadan çıkmak neredeyse mümkün değildi.
1818 yılında padişah II. Mahmut celallenir ve karşısında titreyen zât için ‘’
Bostancı başı’’ Diye el çırpar. Bu kişi kendisinden sonra Osmanlı Devletinin
en kudretli ikinci kişisi olan Sadrazamı Mehmet Emin Rauf Paşa’dır.
Zavallı Mehmet Emin Rauf Paşa, padişah üzerinde oldukça etkisi olan ama
maalesef padişahı hep yanlış kararlara sürükleyen Nişancı ( O zamanın Dışişleri
bakanı ) Halet Efendinin yine
padişahı doldurması sonucunda en kudretli ikinci şahıs durumundan müstakbel
idam mahkumu durumuna düşmüştür.
Halet Efendi aslında nalet bir efendidir. Çeşitli rüşvet, iltimas ve ayak
oyunlarıyla nişancı olan bu kişi Fener Rumlarını memnun etmek için padişahın
Yunan İsyanına karşı yanlış kararlar almasına, dolayısıyla da bu süreçte
Yunan İsyanının büyümesine ve 1829 da Yunanistan’ın bağımsızlık elde etmesine
yol açmış, yine bu süreçte akılcı tavsiyelerde bulunan Mehmet Emin Rauf
Paşa’yı gözden düşürmüştür. Ayrıca Yine bu Halet Efendi gerek yeniçeri ocağı
ile ilgili olarak, gerekse diğer alanlarda padişahın yapmak istediği
ıslahatlara karşı olmuştur hep.
Neyse…
İşte bu Halet Efendinin entrikalarıyla padişah II. Mahmut, Sadrazamı Mehmet
Emin Rauf Paşa’yı Balıkçılar kasrına gönderir. Orada üç gün bekleyecek ve
kendisine sunulacak ecel şerbetini içecektir Paşa.
Mehmet Emin Rauf Paşa üç gün bekledikten sonra nihayet bostancıbaşı elinde
tepsi ve kadehle gelir. Kadehin üzeri bir bezle örtülü olduğu için ne renk
olduğunu tabii ki göremez paşa. Ama işte bu korku ve heyecanlı bekleyişin
stresinden olsa gerek kadehin üzerindeki örtü açılıncaya kadar geçen o süre
içinde erkekliğini kaybeder( Rivayet tabii ki)
Gözü kadehin üzerindeki örtüde olan paşa içinden bildiği tüm duaları okurken
örtü açılır. Kadehin rengi beyazdır. Yani Mehmet Emin Rauf Paşa kefeni
yırtmıştır.
Beyaz kadehteki buz gibi ecel şerbetini kana kana içtikten sonra bostancıbaşı
ona padişahın elinden çıkmış bir not uzatır. Notta aynen şunlar yazmaktadır:
‘’ Kallâvî fesin böylesine yakıştığı bu başa nasıl kıyılır?’’
Evet...Padişah, oldukça yakışıklı olan ve kafasına taktığı kallavi fesi o
yakışıklı baş ile oldukça uyumlu olan sadrazamına kıyamamıştır. Lakin daha
önce de belirttiğim gibi o kasra girip de hiç bir hasar almadan çıkmak mümkün
değildir. Paşa Sakız Adasına sürülür.
Mehmet Emin Rauf Paşa Sakız adasına sürüldükten sonra tam dört kez daha
sadrazamlığa ( ya da Baş nazırlığa ) getirilerek bu konuda rekor kırdı.
1833 de II. Mahmut döneminde tekrar sadrazam oldu
1838 yılında yine II. Mahmut döneminde vezirlikler nazırlığa ( bakanlık)
dönüştürüldüğünde baş nazır oldu
1840-1841 yılları arasında Padişah Abdülmecit Zamanında yine baş nazır oldu
1842- 1846 yılları arasında 4. Kez baş nazır oldu
1852 de beşinci kez baş nazır olduysa da aynı Yıl Mustafa Reşit Paşa ve
yenilik yanlıları tarafından padişaha yapılan baskılar sonucu bu makamdan
azledildi. 1860 yılında ise seksen yaşındayken eceli ile öldü.
Eğer 1818 de ecel şerbeti kırmızı kadehle gelmiş olsaydı paşa hayattan 38
yaşında ayrılmış olacaktı. Yani bir kadehin rengi sayesinde kırk iki yıl daha
hayat sürdü bu dünyada.
Peki Halet Efendi?
Padişah onu Balıkhane kasrına göndermedi. Çünkü onun ne kadar zararlı biri
olduğunu anladığında Halet Efendi Konya’da bulunuyordu. Ona 1823 yılında
sunulan ecel şerbetinin kadehi kırmızı renkliydi. Konya’da kafası kesilerek
idam edildi. Kafası ayrı mezara
gövdesi ayrı mezara
kondu.
------------------------------------------------------
Yarım saat farkla ve bir köstekli saat sayesinde idamdan yırtan paşayı da
yazayım mı?