Mary Ann Nichols  beş  çocuk  annesi  bir  kadındı.

Kocası  son  çocuğunun  ebesi  ile  kırıştırmaya  başlayınca  aile temelleri  çatırdadı  ve  sonunda  boşandılar. Boşanmada  koca  karısını  alkolik  olmakla  kadın  ise  kocasını  zampara  olmakla  suçlamıştı.

Bu  boşanmadan  sonra  Mary Ann Nichols  kendisini  tamamen  içkiye  vurup  bir  alkolik  olmanın  yanı  sıra  hayatını  devam  ettirmek için  fahişelik  yapmaya  başlamıştı  ki  zaten  yaşadığı  İngiltere’nin  Westminister  kentindeki  Soho  denilen  ve  barları-  meyhaneleri ve özellikle  genelveleriyle  ünlü  semtinde  yapılabilecek  başka  bir  iş de  çok  yoktu.

31  Ağustos  1888  Tarihinde Charles  Allen Cross adlı bir  arabacı  o günlerde Durward caddesi  olarak  bilinen caddede bir branda  gördü. Brandayı  gördüğü  yer bugünkü  Londra  hastanesine 150 metre  mesafedeydi.

Cross, nesneyi inceledikten sonra muşambanın aslında bir kadın cesedi olduğunu gördü.  Gözleri açık, bacakları dik, eteği dizlerinin üzerine kalkmış ve sol eli ahırın giriş kapısına dokunarak sırtüstü yatıyordu. İşe giderken yoldan geçen başka bir araba sürücüsü, Robert Paul da  olay yerine yaklaştı. Yerde  yatan kadın  muhtemelen  sık  sık gördükleri alkol sebebiyle  sızmış  bir  ayyaş fahişe olmalıydı. Vücudu  henüz  oldukça  sıcak buna  mukabil  elleri buz  gibiydi

Hemen  polise  haber  verdiler.

Polis  gelip  de  yerde yatan kadının yüzüne bir  fener  tutunca  boğazının boydan boya  kesik  olduğunu  gördü. Lakin  kadının ne  vücudunda  ne de elbiselerinde kan yoktu. Dahası yerde de tek damla  kan  yoktu.

Cesedi morga  taşıdılar.  Morgda  Dr Llewellyn cesedi inceledi.

Cesedin boğazındaki yaralar soldan sağa açılmadan önce yüzünün her iki tarafının da yumruk veya başparmakla ezildiğini gördü. Bu iki yaradan biri 20 Cm, diğeri 10 Cm uzunluğundaydı; iki yara da omurgasına doğru  uzanıyordu. Ayrıca vajinası iki kez bıçaklanmış ve karnı, sol taraftan 5  veya  7.5 Cm derin, pürüzlü bir nesneyle kesilmişti. Karnına da birkaç kesik açılmış, bu da bağırsaklarının yaralardan dışarı çıkmasına neden olmuştu ve vücudunun sağ tarafından üç ya da dört benzer kesik vardı. Bu kesikler en az 15-20 cm uzunluğunda olduğu tahmin edilen aynı bıçakla ve muhtemelen bir kunduracı falçatası ile açılmıştı. Katil  büyük  ihtimalle anatomik bilgilere sahip  bir  kişiydi. Cesedin hiçbir organ eksik değildi.

İngiliz  Polisi soruşturmayı derinleştirdi  ve  onlarca  insanı  sorguya  çekti ama  kesin  bir kanıta  ulaşamadı.

****

8 Eylül 1888 de  bu sefer 29 Hanbury Caddesi'ndeki bir binanın  avlusuna giriş kapısında kafası kesilmiş bir kadın cesedi daha bulundu. Bu sefer  kan vardı. Hatta kan binanın çitine 45 Cm yukarı sıçramıştı.

İşin ilginci bu sefer de olayı  gören olmamıştı. Sadece cinayetin  işlendiği binada oturan Albert Cadosch adlı kiracı sabah 5.15 gibi  bir kadının ‘’ Hayır!  Hayır!’’ Diye  çığlık attığını ve  çite  düşen bir  şeyin  çıkardığı  sesi duyduğunu söyledi.

Evet  bu sefer de ceset bir kadın cesediydi ve bu kadının adı Annie Chapman’dı

Annie  Cahpman biri  engelli  üç çocuk annesiydi ve uzun süre mücadele  ettiği  alkolizm son  çocuğunun engelli doğmasından  sonra  yeniden  hortlamıştı.  O artık damarlarında  kan  yerine  alkol dolanan bir ayyaştı ve bu sebeple poliste  hem  onun  hem de  kocasının sabıka  kayıtları vardı. Yani cesedin  kim  olduğuna  ulaşmak  hiç de  zor  olmamıştı  polis için.

Polis  bu  cinayetin 31 Ağustos’ta  işlenen  cinayetle  hemen hemen  aynı  olduğunu  dolayısıyla  katilin  aynı  katil  olduğunu düşünüyordu. Evet... İkinci  cinayetin birinciden  tek  farkı  bu sefer  kafanın kesilmiş olmasıydı. Ancak  katil  tüm  sorgulamalara rağmen  bulunamıyordu ve  kısa süre  içinde  bulunacağa da  benzemiyordu. Ancak  şimdilik  görünen  oydu  ki  bu  katil alkolik veya fahişelere takmıştı  kafayı. Yani katile  göre sorun çıkaran  veya  doğrudan  doğruya varlığı  sorun  olan kadınları  öldürüyordu. Katil  bu sefer de  kadının rahimini  kesmişti.

*

Polis fellik  fellik  katili ararken  katil 27 Eylül 1888 de  polise  ‘’ Sevgili Müdür’’  Başlıklı  bir  mektup  yolladı ( Mektup 25 Eylül'de yazılmıştı )  ve  aynen  şöyle  diyordu  o  mektupta:

''Sevgili  Müdür ( Veya yetkili diye de tercüme  edilebilir.)

Polisin beni yakaladığını duyup duruyorum ama beni hemen idam etmeyeceklermiş. Çok zeki ve benim izimde olduklarını söylediklerinde güldüm. Hele o deri önlük konusunda espriler çıkınca gerçekten gülme krizine girdim.

 O***puların peşindeyim ve kelepçeler takılana kadar onları parçalara ayırmaktan vazgeçmeyeceğim. O son yaptığım iş çok harikaydı. Kadının bağırmasına fırsat bile vermedim. Beni şimdi nasıl yakalayacaklar?  İşimi seviyorum ve yeniden başlamak istiyorum. Yakında benden ve küçük tuhaf oyunlarımdan yine haber alacaksınız.

Son yaptığım işte o kırmızı şeyden bir kök birası şişesine koyup saklamıştım. Onunla yazacaktım ama yapışkan gibi sertleşti ve kullanamıyorum. Umarım kırmızı mürekkep de uygundur, ha ha.

Bir sonraki işimde kadının kulaklarını kesip polise göndereceğim, eğlence olsun diye. Siz yapmaz mıydınız? Bu mektubu biraz bekletip, biraz daha iş yapıp öyle göndereyim. 

Bıçağım öyle tatlı öyle keskin ki, fırsatını bulduğumda hemen işe koyulmak istiyorum. Bol şans.

Saygılarımla

Karındeşen Jack

Unvan kullandığım için kusura bakmayın.

Not: Bu kırmızı mürekkebi ellerimden çıkarmadan mektubu göndermek bana yakışmazdı. Henüz fırsatım olmadı. Bana doktor diyorlar artık. Ha ha.''

*****

30 Eylül 1988 de bir  kadın daha boğazı  kesilerek  öldürüldü. Adı  Elisabeth Stride’di...

Elisabeth Stride İsveçliydi. İngiltere’ye  gelmiş  burada  kendisinden 22 yaş büyük biri ile  evlenmişti ancak  kocasının ölümünden  sonra  dağıttı kendisini.

Hiç  çocuğu  olmadığı  halde  kocasının ve  dokuz  çocuğunun Times Nehrinde  batan bir gemide  öldüğünü  söyleyerek yardım kuruluşlarından para aldığı  gibi zaman zaman zaman  dikiş dikerek  zaman zaman da  fuhuş ile  geçinip  gidiyordu

Karındeşen Jack’in  Polise  mektup göndermesinden sadece  üç gün sonra işte  bu Elisabeth Stride’nin cesedi Uluslararası İşçi Eğitim Kulübü'nün kahyası Louis Diemschutz tarafından bitişikteki Dutfield's Yard'da bulundu.

 Louis Diemschutz  yerde yatan bir bohça gibi görünen şeyden kaçınmak için iki tekerlekli at arabasını aniden sağa çektiğinde -daha sonra yerde yatan "karanlık bir nesne" olarak tanımladığı şey dikkatini  çekmişti.

Arabadan inip  önce bu nesneyi kırbaç sapıyla kaldırmaya teşebbüs etti, ancak başarısız oldu. Bir kibrit yaktıktan sonra eğilimli bir vücut gördü. Bir polis bulmak için koşmadan önce durumu  bildirmek için hemen kulübün içine koştu.

 

Polis  Olay  yerine gelen uzmanlara ve otopsiyi yapan doktora göre  Stride'ın boynuna açılan tek bir bıçak yarasından hala kan akıyordu ve elleri dokunulamayacak kadar soğuk olmasına rağmen, vücudunun diğer bölümleri ya hafif ya da "oldukça" sıcaktı. Bu, Stride'ın Diemschutz'un avluya gelmesinden kısa bir süre önce öldürüldüğünü gösteriyordu. 12:30 ile 12:50 saatleri arasında binayı terk eden İşçi Eğitim Kulübü'nün birkaç üyesi daha sonra polise herhangi bir yanlış görmediklerini bildirmişleri.

Stride’i son canlı görenler  ise  onun klüp binası önünde  birisiyle konuştuğunu hatta  öpüştüğünü bu  kişinin  28 yaşlarında iyi giyimli  ince  kara  bıyıkları  olan  biri olduğunu söylemişlerdi ama katil  yine  bulunamadı. Polis  ise ikiye  bölünmüştü adeta. Bu  cinayetin  Karındeşen  Jack’e  ait  olmadığını  düşünenler de  vardı.
 

Devam edecek...
( O Bir Efsane: Jack The Ripper –1. Bölüm-- başlıklı yazı Sami Biber tarafından 1.11.2021 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.