Fahr-i kainat efendimizin en acılı günlerinden biri hiç kuşkusuz “Uhud Savaşı” günüydü! Birçok ashabı ile beraber çok sevdiği amcası Hz. Hamza o gün şehit olmuştu.HEM DE NE ŞEHİT! Uzuvları kesilmiş, ciğerleri çıkarılmış bir şehit!

Efendimiz (s.a.v) o gün öyle bir acı yaşamıştı ki; ne zaman uhud gününü ansa, " o gün, ölmek için güzel bir gündü" buyururdu!

Uhud savaşı bitmiş herkes evine dönmüştü. Efendimiz (s.a.v) Medine’ye girdiği zaman her yerden feryatlar yükseliyordu. Her eve ateş düşmüştü.Efendimiz (s.a.v) Hz. Hamza’nın evine gelince hıçkırıklarla ağlamaya başladı ve şöyle buyurdu:

’’Her şehidin ağlayanı var ama, benim amcamın hiç ağlayanı yok!..”

Rasulullah’ın ağlamasını ve bu sözlerini duyan sahabe-i kiram kendi şehitlerine ağlamayı bırakıp Hz. Hamza’nın evine koştular ve Rasulullah’ın (s.a.v) acısını paylaştılar. işte bugünün, bu acının mimarlarından biri de Hz. vahşi’ydi..

O uhud’a gelirken köleydi. Efendisi eğer Hamza’yı öldürürse onu kölelikten azad edecekti ve servete boğacaktı.. Hz vahşi mızrağını hürriyet ve dünya malının dışında nelere mal olacağını bilmeden fırlattı. Mızrak Hz. Hamza’ya şehitlerin efendiliğini sunmuştu. Hz Vahşi’ye ise ömür boyu sürecek pişmanlığı !!

Hz Hamza’nın şehadetinden sonra Vahşi bin Harb Mekke’ye döndü. Mekke’nin fethinden sonra Taif’e kaçtı. Fakat Taifliler de İslam’a girmek için Rasulullah’ın(s.a.v) yanına gidiyorlardı. Vahşi, sonunda kaçacak bir yerinin olmadığını düşündü, çünkü nereye sığınsa İslam peşinden gidiyordu. Adeta amcasını öldürdüğü Hz. Muhammed (s.a.v) kendisini takip ediyordu.

Ve birgün bir haber aldı Vahşi. Rasulullah (s.a.v) kendisini İslam’a davet ediyordu. Bu davet olabilecek bir şey değildi. Çünkü Peygamberin(s.a.v) öz amcasını, sadık dostunu hunharca katletmişti.. Affedilmesi mümkün değildi.. Yoksa Peygamber kan davası güttüğü için mi böyle bir davet yaptı, Vahşi’yi yakalayıp öldürmek için mi?? Fakat Hz. Peygamber (s.a.v) Hiçbir zaman yalan söylememiştir..!! Hz Vahşi bu duydular içerisinde Efendimize bir mektup gönderir:

“Ey Muhammed! Sen beni İslam’a nasıl davet edersin? Halbuki senin iddiana göre adam öldüren veya ‘a ortak koşan veya zina eden bir kimse günahlarla karşı karşıya gelir. Onun için kıyamet gününde azap kat kat verilir. O azapta rezil ve zelil olarak kalır. Ben ise bütün bunları yaptım. Acaba benim için bir ruhsat var mıdır?”
Bunun üzerine -u Zülcelal Furkan suresinin şu ayetlerini nazil etti:

"Ancak tevbe ve iman edip iyi davranışta bulunanlar başkadır; Allahı onların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allah çok bağışlayıcıdır, engin merhamet sahibidir." (Furkan; 70)

Fahr-i Kainat Efendimiz vakit kaybetmeden bu ayeti cevap olarak yazar ve Vahşi’ye gönderir.

Bunları duyan Vahşi: “Ey Muhammed! Ancak tevbe eden, iman eden, Salih amel işleyenleri istisna eden şart şiddetli bir şarttır. Belki de ben buna güç yetiremeyeceğim.” der.. bir kulunun tereddütleri karşısında Peygamberine ayetler indiriyor, hidayet bulması için o kulunun teredddütlerini ortadan kaldırıyor. Vahşi’nin bu mazereti karşısında Efendimize Nisa suresinin 48. Ayet-i kerimesi nazil olur:

“Doğrusu , kendisine ortak koşulmasını asla affetmez. Ondan başkasını (diğer günahları) ise, dilediği kimseler için bağışlar ve mağfiret buyurur. Her kim Allah‘a şirk koşarsa gerçekten pek büyük bir günah ile iftira etmiş olur.” (Nisa; 48 )


İnen bu ayetlerle Peygamberi aracılığıyla bir kuluyla, daha doğrusu kullarıyla konuşuyor..
Peygamber Efendimiz (s.a.v) kendisine vahyolunan bu ayeti de yazar ve haber gönderir..
..Vahşi gelen bu habere yine mektupla cevap verir: “Ey Muhammed! Görüyorum ki bu da ‘ın isteğinden sonra olur. Bilmiyorum beni affeder mi, affetmez mi? Bundan başkası var mıdır?”
Vahşi bin harbin bu bitmez tükenmez tereddütleri karşısında Allah-u Teala Hz. VAHŞİ’ nin şahsında tüm insanlığa Zümer suresinin 53. Ayeti ile seslenir;

“De ki; Ey nefisleri aleyhine ileri gitmiş olan kullarım, Allah‘ın rahmetinden ümit kesmeyiniz, tüm günahları bağışlar. Çünkü o çok bağışlayan ve çok esirgeyendir.” (Zümer; 53)

Yeni inen bu ayet hemen Vahşi’ye ulaştırılır. Hz Vahşi kendisine gelen bu ayeti okuyunca önce sevinir, zira tam istediği cevabı almıştır. Derhal İslam’a girer ve Müslüman olur..

Sahabe efendilerimizden bazıları bu yaşananlar karşısında hemen Efendimize (s.a.v) gelip; “Ey ‘ın Resulü! Bizde Vahşi’nin yaptığı gibi yapmıştık. Vahşi’ye vaad edilenler bizim için de geçerli mi?’’diye sorarlar.. Fahr-i kainat efendimiz hepimizi ümitlendirecek ve sevindirecek şu cevabı verir:

’’Bu şartlar ve vaadler tüm Müslümanlar için geçerlidir.’’
Peygamber efendimiz bu ayetin getirdiği müjdenin büyüklüğüne dikkatlerimizi çekmek için şöyle buyurmuştur:

’’BU AYETİ DÜNYAYA VE DÜNYADA BULUNAN HİÇBİRSEYE DEĞİŞMEM..’’
İşte Allah-u Zülcelal böyle merhamet sahibidir. 

 
( Direkler Arkasında Hicranla Kıvranan Bir Sahabi başlıklı yazı NURİ BAŞ tarafından 26.03.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.