Yazıya bazı anekdotlarla başlayayım. Cami çıkışlarımda kısa süreli de olsa imam arkadaşlarla sohbet ederim. Onlara o günün vaazı ya da başka dini konularda sorular sorarım. Okuduğum kitaplardan edindiğim bilgileri paylaşarak sohbeti başlatırım…

 

          Mevlana diyor ki: “ İbadetin en az makbul olanı ibadet eden bireyin okuduğu ayet ya da surelerin anlamını bilmeden yaptığı ibadettir.”  Mevlana’nın bu görüşü çerçevesinde, görev yaptığınız camide ya da ülkemizin büyük camilerinde namaz kılan en ön saftaki insanlardan on yurttaşımızın seçerek şu soruyu sorsanız; acaba namaz kılarken her rekâtta okunan Fatiha süresinin mealini eksiksiz söyleyebilirler mi?

 

         Bu soruyu bir değil birden çok imam arkadaşa sordum. Soruyu öncelikle şaşkınlıkla karşılardı imam arkadaşlar. Sonra da açık kalplilikle “maalesef söyleyemezler “ diye cevaplar aldım.

 

         Edebiyat platformlarında tanıştığım değerli arkadaşım Necati Kavlak Beyefendiyle karşılıklı kitap öneriyoruz birbirimize. Onun tanıttığı Ahmet Hûlusi’nin dini konularda yazdığı kitaplardan hayli bilgiler edindim. Hûlisi Hoca, Kur-ân-ı Kerim hakkında şöyle açıklamalarda bulunuyor:

 

 “Kur’anı-ı Kerim, Allah indinden inzal olmuş Bilgi’dir (Kitap’tır)!.. Allah indi için lisan söz konusu edilemez! Belki Kur’an-ı Kerim’in orijinali için Allah’ça diyebiliriz. Şayet onu Hz. Muhammed (aleyhisselam) (Arap müşriklerinin iddiası üzere) yazdı deseydi, elbette ki o takdirde Kuran’ın Arapça olduğu söylenebilirdi!

 

         Oysa Kur’an-ı Kerim, ‘Allah’ça’ orijinalinden Cebrail isimli melek tarafından Muhammed Mustafa (aleyhisselam)’a kendi lisanı olarak Arapça inzal olmuştur ki, o ortamın insanları ne anlatılmak istendiğini anlasınlar diye.”  Önceki yıllarda kutsal kitabımızın dilinin Allah’ça olduğu hakkında bilgi edindiğimi de ayrıca belirtmeliyim.

 

         Kur’an’ı Kerim bu gerçeği şöyle işaret ediyor: “Biz her Resulü kendi toplumunun lisanı ile irsal ettik ki, onlara en anlaşılır şekilde açıklasın… (Artık) Allah dilediğini saptırır ve dilediğine hidayet eder… O, Aziz’dir, Hakiyim’dir” (İbrahiym.4)

 

         Bu bağlamda diğer kutsal kitaplar hangi ulusa gelmiş ise o ulusun diliyle inzal olmuştur. Örneğin Tevrat ve Zebur Hz. Musa ve Hz. Davut’a gelmiştir. Adı geçen peygamberler İsrail halkını dine davet ettikleri için bu kutsal kitapların dili İsraillilerin dili olan İbranice’dir. Aynı biçimde İncil’in dili de Hz. İsa’nın yaşadığı yörenin dili olan Aramica inzal olmuştur.

 

         Demek ki, kutsal kitaplar hangi ulusun peygamberine gelmişse o peygamberin konuştuğu dille gelmiştir. Bu düşünceler çerçevesinde şöyle bir çıkarımda bulunabiliriz. İnsanların dünya ve ahret mutlulukları için aralarından peygamber görevlendiren ve onlara kitap indiren Yüce Allah (c.c.) eğer Türk Ulusundan bir peygamber görevlendirseydi o kutsal kitap Türk Dili ile Türkçe olacaktı. Kutsal kitabımız Türkçe olmadığına göre mesajlarının biz Türklerce anlaşılması önem arz etmektedir. Buna binaen kutsal kitabımızın dilimize çevrilme çalışmalarına yıllar öncesinden başlanmış. Cumhuriyet yıllarında ise daha kapsamlı çalışmalar yapılmıştır.

 

         “Bilinen en eski Türkçe Kuran’ı Kerim çevirisi yaklaşık bin yaşındadır ve İngiltere’deki John Rylands kütüphanesinde korunmaktadır. Kitap üç dilli olup Türkçe’nin yanı sıra Arapça ve Farsça metinleri de içeriyor.”

 

Çeviri işini peygamberimiz zamanına kadar götürmek olası… Kendisi Acem olan sahabe Selmani Farisi Fatihe Suresini Acemce ’ye çevirir. Peygamberimizden de olur alır.

 

 

 

         Tarihte Orta Asya Türkçesi ile de çevriler yapılmıştır.
“Devletşah’ın 1333 yılında İran Şiraz’da kopyaladığı Kuran, Türkçenin Oğuz-Kıpçak lehçelerinde yazılmıştır, yazma bugün İstanbul Türk İslam Eserleri Müzesi’nde korunmaktadır. 1363 yılında Orta Asya Harezm Türkçesiyle yapılmış bir başka Türkçe Kuran ise, İstanbul Süleymaniye Kütüphanesi koleksiyonundadır.
Özbek Çağatay Türkçesiyle yazılmış 1540’lı yıllara ait Türkçe Kuran yazmaları, hem Topkapı Sarayı’nda hem de Konya Mevlana Müzesi’nde bulunmaktadır. Rus ve Özbek müzelerinde, Orta Çağ’a tarihlenen Doğu Türkçesi ile yazılmış başka çeviriler de vardır.”

 

        

         Erken Osmanlı döneminde Türkçe besmele “Başladum adıyla Tanrı ta’alanun ki rızk vericidür ve rahmet edicidür” biçiminde söyleniyordu. Yıldırım Bayezid döneminde Fatiha suresinin çevirisi ise şöyle yapılmıştı: “Şükr cemi âlemleri yaratan Tanrı’ya ki rızk vericidür rahmet edicidür. Din gününün padişahı sanga taparuz ve dahi sanga sığınıruz. Göster bize hidayet tevfikiyle doğru yolı...””

 



         “ ‘ Ziya Gökalp, ünlü eseri Türkçülüğün Esasları’nda şunları söyler: “Dinî Türkçülük, din kitaplarının ve hutbelerle vaazların Türkçe olması demektir. Bir millet, dini kitaplarını okuyup anlayamazsa, tabiidir ki dininin hakiki mahiyetini öğrenemez. Hatiblerin, vaizlerin ne söylediklerini anlayamadığı surette de ibadetlerden hiçbir zevk alamaz.
İmam-ı Azam hazretleri, hatta ‘namazdaki surelerin bile millî lisanda okunmasının câiz olduğunu’ beyan buyurmuşlardır. Çünkü ibadetten alınacak vecd, ancak okunan duaların tamamıyla anlaşılmasına bağlıdır...’”

 

         Ve Cumhuriyet “Fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür” nesiller istiyordu. Bu yüzden bilimi, sanatı, felsefeyi… insana dayanan her şeyi Türkçeleştirme çabasına girdi. Yurttaşların dini bilgileri de ana diliyle okuyan, anlayan aracılara gerek duymayan öğrenmesi isteniyordu. Meclis devlet eliyle karar alır ve Elmalılı Hamdi Yazır’ın 9 ciltlik ”Hak Dini Kuran Dili” adlı eseri ortaya çıkar.

 

         Sözün özü günümüzde Fatih Suresi’nin mealinin bile yetesiye Türkçe okunamaması, söylenemesi büyük bir eksikliktir. Özellikle Allah’ça olan Kur’an-ı Kerim’in ayet ve surelerinin orijinal okunmasından öte tüm duaların Türkçe okunması dinimizin geniş halk kitlelerince öğrenmesi içselleştirilmesi bakımından yaşamsal önem taşımaktadır. Ayet ve surelerinde mealleri sık sık okunup anlamlarının öğrenilmesi de kutsal kitabımızın mesajlarının anlaşımına katkı sunacaktır.

 

         Tüm bu çalışmalar devletimizin ilgili kurumlarınca yapıldığı takdirde yurttaşlarımızın kutsal dinimizi kişisel çıkarları için kullananların tuzağına düşmekten azat olacaktır.

 

Not. Tırnak içine alınan alıntılar Arkeolog Sergen Çirkin’in

 6 Aralık 2018 tarihli makalesinden alınmıştır.

 

        

( İbadetlerimizi Yetesiye İçselleştirebiliyor Muyuz başlıklı yazı sahara tarafından 3.04.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.