Kendim olmayı yine mi ertelemeliyim iyi de insan mütemadiyen bir ayraç mı koymalı hayat ile başkalarının arasına?

Sıkıcı bir güne daha misafir oldum ve uykumu yine almadan kalktım daha doğrusu mecbur kılındım sırf birileri mutlu olsun diye mi vazgeçmeliyim sevdiklerimden en önemlisi de kendimden?

Duş alır gibi düş alıyorum her uykuya daldığımda ve olağanüstü bir deneyim yaşıyorum rüyalarımda ve uyandığımda hiç birini hatırlamıyorum ve rutine alışkın olmuş olmam gerekirken bunca zaman daha çok hırpalanıyorum.

Adeta görücüye çıkmış kirli bir halı gibi giden vuruyor gelen vuruyor ve benim bende kalmam insanlara rahatsızlık veriyor.

Edebiyat ve ben hani yazar penceresinden baktım mı son on yılımın çoğunluğunu yazmaya ve üzüntülere ayırdığım öyle ki ailemde kim var kim yok hastanede yatarken hastane dönüşü en azından bir saatimi yazmaya geri kalanını duaya ayırdığım öyle ki edebiyat benim için bir amaç haline gelmişti son zamanlara değin de bu düşünce beni asla terk etmedi.

Canımı sıkan ne var ne yok bir bir hizaya getirdim yazarak vakıf olduğum başarılı sonuçlar ama edebiyatı ve edebiyat dünyasında tanıdığım insanlara verdiğim aşırı değer ve duyduğum sonsuz güven neticesinde ne çok yıprandığımı da yeni yeni anladım öyle ki ben meğer sağlığımı tehlikeye atıyormuşum şu son birkaç seneye de baktım mı hani…

Sözcüklerden etrafa sıçrayan kıvılcımlar ve ben ayrıcalıklı bir kelime arayışı ile güzergâha o kelimeyi ve mantığı yerleştirdiğim peşi sıra kalemin aralıksız yazdığı sayfalarca yazı ve de şiir.

Pastadan büyük bir dilimden ziyade tüm pastayı mideye indirmek adına ve işte geçirdiğim hazımsızlık ve aşırı doz edebiyat ile sağlığımın da olumsuz etkilendiği hele ki geçenlerde ağzımdan çıkan o cümle yok mu?

‘’Edebiyatın yerine ne koyacağım ben? Hayallerim ve yazma isteğim bir şekilde benden çalınmışken hele…’’

Yüksek sesle düşünüp ve sorup yine cevabını benim verdiğim:

‘’Elbette sağlığımı koyacağım edebiyatın yerine.’’

Soru soruyu getiren ve muhakeme yeteneğimle algıladığım algılamadığım ne varsa yazarken birbirinin ardına dizilen...

Uykumdan ve beslenme düzenimden hatta kendimi bildim bileli rutin yaptığım sporumdan dahi feragat ettiğim ve hâsıl olan yazma aşkım.

Bir şekilde karşılığını aldığım da gerek başarı addedilen gerek kişisel gelişim gerek muhatap olduğum değerli kalemler bir yandan okuduğum sayısız makale ve şiir ve feyiz aldığım insan iklimleri…

Ve ansızın yazmaktan soğuduğum ve sorunun cevabını iyi kötü tahayyül ettiğim:

‘’Kim için yazıyorum ben ve neyden dolayı bu aşkım yazma isteğim köreldi?’’

Aklımın meddücezrinde sıkıya aldığım bir programla iyi kötü yol kat ettiğim ve kalemimi iyi kötü rayına oturttuğum.

Bir rekabet olasılığı hep de vardı üstelik ama ben okuduklarımı ve bildiğim insanları bir rakip olarak değil bilakis eğitmenim ve yol göstericim olarak gördüğüm için onlardan hep feyiz aldım ve bir ömür yaptığım gibi tüm derdim kendimi aşmak adına iken asla da taviz vermedim hem bildiklerimden hem de eksiklerimi tamamlamak adına inanılmaz bir çaba gösterdim.

Pekişen kavramlar ve de:

Muhatap olduğum güzel insanlar ve onlarla ortak paydada buluştuğum ve aldığım müspet menfi yorumlar sayesinde hayatıma da açılım getirdiğim ve edebiyatla yaşamın kesişme noktasında sahip olduğum o öz-alt küme elbet yazdıklarımla hayatımın eşleştiği ve yazdığım hikayelerde bilinmedik karakterlere can verdiğim hep kendim olduğum hem de alakasız karakterlerle empati kurup duygu dünyamı ve bilgimi kağıda aktardığım akabinde ilk ağır eleştiriyi yine ben yapıp da kendime abartısız yüzlerce sayfayı okuyucu ile buluşturmadan uzay çöplüğüne attığım.

Acımasızımdır konu kendim oldu mu belki de mazoşist bir yaptırım benimki ve kendime eziyet etmede üstüme yoktur bu bağlamda başka insanlar bana acı çektirip eziyet ettiğinde asla bana yetişemezler.

Sağlıklı olup olmadığı tartışılır lakin hayatta ben böyle yol aldım ve geçmişteki başarılarımı bu şekilde elde ettim.

Nazi kampında geçen çocukluğum ve ilk gençlik yıllarım ve otoriter bir babanın ilk göz ağrısı olup da onun vefatından sonra da devreye bilfiil ben girdim ve baskı altında yaşamaya şerh düştüm ve asla da acımadım kendime öyle ki açlıkla özellikle terbiye ettiğim nefsim ve bedenim ve haletiruhiyem bilgiye olan açlığım ve de ve elbet en büyük olan beni kutsayan beni koruyan Mevla’ma hamt ettiğim.

Çünkü neyi istedimse O bana bahşetti ama ben de hep çabalayıp tevekkül ettim hal de böyle oldu mu inancım da inanılmaz hız kazandı öyle ki…

Hem ben hem ailem ve sevdiklerim defalarca ölümün kıyısından dönmüşken ben nasıl büyütmem inancımı?

Layığı ile yaşamak ve yalan söylememek ve gıybet yapmamak ve asla içimi bozmadığım bir ömürdür de beni bana saydıran ve disiplinli ruhumla ve kopamadığım değerlerim sayesinde kendime hep saygı duydum ve iyi kötü kendimi sevdim de ta ki…

Son birkaç seneye bakıyorum da…

Bir şekilde bende oluşan kalp gözü ve de.

Önce inanamadığım ve zaman içinde farkındalık kazanıp kimin ne olduğunu bilfiil anladığım ve ne yazık ki sevdiğim kadar sevilmediğimi çok geç fark ettim özellikle dünümde önemli bir yeri olan okulum ve sınıf arkadaşlarım ve sayısız insan çevremde pervane dostlukla komşulukla kesiştiği yolumun ve bingo!

Bu da bende öylesine bir etkileşim yaptı ki ve işte kendime olan mesafem beni benden uzak tuttu geliştirdiğim bu inanç ile aslında inançtan de öte: bire bir gerçek olanlar…

Zor zamanlarımda sırtını bana dönenler.

Bir ömürlük dostluğu bir kelime ile bitirenler.

Ve hakkımda atıp tutan insanlar yakın çevremde ve işte benim bana olan yakınlığımı uzak kılanlar bu bağlamda kendimden nerede ise nefret ettiğim ve sevdiğim insanlar tarafından sevilmediğimi fark ettiğimde dünyanın başıma yıkıldığı.

Ve şükürler olsun ki son zamanlarda hayli ilerle kaydettim ve bunda yazmanın ve sizlerin öylesine etkisi var ki.

Yazdığımda buluştuğum sizler: siz, değerli okurlarım ve hocalarım ve kalem dostlarım ve gönül dostlarım.

Bir yere varır mıyım varmaz mıyım bilemezken biliyorum da işin aslı bir yere bir şekilde varabildiğimi:

En başta Rabbime koştuğum ve kendimle kucaklaştığım ve değerimi anladığım değer verdiğim insanlardan değersiz olmam ya da böyle düşünmek en başta Rabbime bir isyan karşı çıkma anlamında ne de olsa beni bizi yoktan var eden Mevla’ma karşı gelmektir kendimi sevmemek elbet abartmadan ve hatalarımı düzeltmek adına da çaba verdiğim vereceğim de su götürmez bir gerçektir elbet herkes gibi.

Herkes olmaksa asla içimden gelmeyen.

Birilerine benzemek ya da kıskanmak asla haz etmediğim ve benim içimde o kadar çok ben varken nasıl düşünebilirim bir başkası olmayı ve ilk günden beri talip olduğum hiçlik makamı ve işte yazmanın bana sağladığı diğer faydalar.

Yazdığım şu son on sene boyunca edebiyatı amaç kategorisine sokmuşken bu düşüncem de inanılmaz hızda ve boyutta değişti ve çok farklı bir mecraya sürüklendi.

Yazmak artık benim için bir araç hele ki söz konusu bunca yorgunluğu ve aşırı hassasiyeti de gündeme getirdi mi insan elbet ilk etapta kendimi ve sağlığımı düşünmek zorundayım.

Huzurun adı olmalı yazmak.

Bir karmaşa değil bir çözüm sunmalı bana zaten bir ömür kördüğüm olarak yaşamışken artık çözülmenin de zamanıdır hatta zamanı geçti bile bu yüzden bağdaş kurduğum satırlar ve sayfalar ve kalemin rüzgârı ile ruhuma gelen ferahlık ve bedenime sunulan şifa sayesinde ben hali hazırda mutlu ve umutluyum yazarken elbet sizlerin varlığına duyduğum inanç ve sizlere verdiğim değer nezdinde elimden gelenin fazlasını da yaptığımı şerh düştüğümdür tek gerçek…

Sevgilerimle sevgili dostlarım…


( Edebiyat Araç Mı Amaç Mı... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 19.06.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.