Mavi bir ırktır benim sefilliğim ve
de taban tabana zıt yine kendimle; sözcüklerin doğurganlığında telaşlı ve
dikkatli bir ebe gibi giriyorum doğuma ve gece doğuyor gözlerine sıradanlığın
bense sıra dışı varlığımla not düşüyor mevsimin yırtık şapkasına.
Kodaman bulutlara asılıyım çünkü ben
göğün şatafatlı yalnızlığını giyindim üzerime ve askıntı olan hüzne aldırış
dahi etmeden mutluluk nidaları atıyorum.
Mevsim çürük elma ve ben elma yemeyi
sevmiyorum ama biliyorum da elmanın beni ne denli sevdiğini ve aklımın ucunda
kayıtlı bir anı: beni canından çok seven babamın hatırıma aldığı o elma
bahçesi.
Bir de kuyusu var iken bahçenin
ilerisinde ama kuyudaki suyun çekildiği ve elma ağaçlarının da kurtlandığını
hesaba katarsak çok uzun süreli yaşamadık biz hayallerimizi ve ben artık
elmadan nefret ediyorum bir de elma bahçesini satıp üstüne babamı da toprağa
verdim ya…
Coğrafyalarda saklı benim hikâyelerim
aslında ben hikâyelerimde saklıyım ve arpa boyu da yol almamışken bir de gerisi
geri kaçıyorum gün bitiminde ve peşinden sürüklendiğim rüzgâra yana yakıla dert
yanıyorum.
Gün mizaçlı bir öykü ısmarlasam da
adresime şiirler postalanıyor.
Kargoda saklı bir kutu beklediğim ve
kutunun içinde de ben varım aynı çocukluğumda bana verilen devasa hediye
paketlerinden hep bir diğer versiyonumun çıkmasını beklediğim…
Eh, dile kolay yalnız bir çocuk
olarak büyüdüm ben tam da genç kızlığa geçiş yapacakken Rabbim cennetten mavi
gözlü güzeller güzeli bir bebek gönderdi hanemize ve ihtimamla kucağıma aldığım
şimdilerde boyumu geçmiş o cennet bakışlı çocuk her ne kadar kardeşim olsa da
ansızın ona baba, sızım azaldığında ise ağabey diye seslendiğim hep kayıt
altındadır omzumdaki meleklerimi dürtükleyip de neden kanatlarım yok, diye de
soracakken…
Yalnızlığın kıblesinde dolunay ve çocukluğumun
son döneminde evrenin bana sunduğu canlı oyuncağım…
Yalnızlığın bitiminde kalemimi bana
cennetten gönderen yine Tanrı ve işte aşkın devasa rahmetini katık bildiğim
kalemi her elime aldığımda kanatlandığım nasıl da aşikâr…
Bir yanda dünde kalmış elma bahçemiz.
Bir yanda toprak kokan babam.
Mevsimde saklı niyazı nazı her an
sunduğum kalemim ve ben her halükarda şanslı bir insanım, evrenin güdülediği
ruhum ve yüreğimin sınırsızlığı ve sonsuzlukla iştigal ve de istişare ettiğim.
Beti benzi solan günün ardından
kovaladığım gecenin karanlığına ve de Rabbime teslim olduğum ve nemalandığım
duygulardan ve mazimden alıntılar yapıp kendime sil baştan bir dünya
yarattığım…
Şiirlerim benim Kazanova’m.
Sözcüklerse alyuvarlarım.
İmgeler dolu damarlarımda ve akyuvarlarımla
eşleştirdiğim alnımın akı ve işte günü temize geçtiğim geceye karbon kâğıdı
koyup sözüm ona gecenin sağanağında sonsuzluğa kadar asılı kalacağımın da
beklentisi ile arzı endam ediyor bazen dev bir cüce bazen ormanda kaybolmuş
Kırmızı Başlıklı Kız edasıyla salındığım gizin gizemli yollarında yazmaya
doyamadığım masalların da ön sözü olmaya aday bir şiirin peçesine gizlendiğim
gerçeği ile…