Mevsimlerden nidalar ördüm, Lavinia
ve peltekleşen aklımda pike yaptım aşkın rüzgârına her yenik düştüğümde sendin
düşen gözlerimden yaşın muadili bense çoktan düşmüştüm gözünden.
Bir lahzadır varlığın, Lavinia
Dizelerine çöktüğüm binlerce şiirin
ve mısraın çıkmazında
Yine sana rast geldim tatar gülüşünde
gecenin
Yırtık cebimden dökülen sözcüklerimdi
Saçına yağan karın akabinde kan olup
da ruhuma aktığı…
Şerit değiştiren bir araba gibi
Aşkın aksinde gördüm senin gözlerini
Dilemması bu aşkın
Bazen veryansın yüklü mizacım
Kürediğim kadar şiirleri
Ah, Lavinia ben çoktan tünemiştim
yorgun ruhuna
Cafcaflı bir aşka nazire yapan yetim
mizacım
Baba çınarım anaç yüreğim
Aşkın dik alası
Alakamı çoktan kessem de seninle
Bunca zamanın hatırına
Hatırşinas bir şiire meylettim
gecenin rugan tabanlarında
Yanarken ellerim
Yakarırken Rabbime
Yâd edip de maziyi
Asi bir düşsem eğer ki ne çıkar?
Ne çıkar söyle çıkarsız sevmişsem seni?
Latif bir nurdur üzerime yağan
Yandığım kadar yan gelip de yatmadım
ben ömrün
Nifak sokulan güzelliklerine bir
tekme de sen atmışken…
Akışkandır sözcüklerim
Hilkat garibesi gölgelerden nedir
çektiğim
Bilinmezin esiriyim
Aşkınsa eseri
Esen rüzgârım ben esneyen bir yay
gibi
Huzura eşlik eden bir gevşeme nasıl
nail olur ki?
Kalemle hasbıhal etmediğim takdirde
Bir zan bir zamir bir zaaf değil asla
bunlar
Beni bana sevdirendir seni sevdiğim
kadar
Kırıldığım da defalarca kırılan
yerimden doğar
Hem güneş hem şiir
Şüheda mazimle güreştiğim her tan
vakti saydığım şafak kadar
Karambole giden hayallerim ve ömür
Bitiminde günün geldim yeniden
sığındım sana bile bile
Reddedileceğimi tek kelime etmeden de
çekip gitmedim mi?
En çok da kendimden hatta hep
içerlediğim yetilerim
Ezilirken ayaklar altında…
Ne çıkar ki yetim mizacımla aşka
öykündüğüm
Sudan sebeplerle kendime olan
kızgınlığım
Haris ruhlardan düşen payıma
En çok da bendim oysa sevilmeyi hak
eden bir derviş gibi
Kâh yürüdüğüm kâh yüzümden düşenlerle
Demetlerce çiçek sunduğum kâinatın
esintisi
Ve sen Lavinia…