KÖYÜN HIRSIZI BENDİM
Vakit akşama yaklaşırken kasası
ağzına kadar inşaat malzemesi yüklü kamyon şehirden köye taşlı yollardan yavaş
yavaş ilerliyor, şoför Cemal elinden gelen tüm gayreti göstererek büyük bir
dikkatle aracın arıza verip yolda kalmamasına gayret ediyordu. Direksiyonuna hakim
olmaya çalışırken bir yandan da sıkı bir muhabbete dalmış olan ve gelmişten
geçmişten söz eden babası Beyaz Selim ile yükünü taşıdıkları Bakarkör Sabri’den
de kulağını bir an olsun ayırmıyordu.
Yol uzayıp kamyon içeridekileri salladıkça
Bakarkör Sabri’nin içi geçmeye başlamış, Beyaz Selim’in konuşmaları sanki bir
kuyudan geliyormuş gibi kulağına aksederken adamın konuşmalarındaki olaylar gözünde
canlanmaya başlamıştı. Bir iki kez durumu belli etmemeye ve kendisini
toparlamaya çalışsa da bunu beceremiyordu.
Beyaz Selim Bakarkör Sabri’nin
durumunu fark mı etti yoksa onun da kamyonun sallamasından içi geçti bilinmez
sesi soluğu kesilmeye başladı. Az sonra Bakarkör Sabri’nin kulaklarına sadece
kamyonun motorundan gelen seslerin ninni gibi gelmesiyle hayatı gözünden film
şeridi gibi akmaya başladı.
Fakir bir ailenin ikisi kız üçü
oğlan beş çocuğundan birisiydi. Öyünlerinde (yemek vakti) ortaya ne konursa o
kursaklarda yer ediyordu. Sanki köy halkı bunlardan farklımıydı. Herkes haline
şükürcüydü, kimsenin kimseden bir farkı yoktu. Köyün en zengini Hacı İso’lar
bile var malını yiyemez, çarşı Pazar bilmezler, sürüdeki davarlardan birisi
hastalanırsa ancak o zaman kursaklarına et düşerdi.
Sabri çocukluğunda içine kapanık
birisiydi, deli dolu bir huya sahip olan anası Dırdır Miyase oğlunun bu
durumuna oldukça içerleyip bazen isyankâr olurken kocası Mülayim Osman “gadın
bu yapdığın çok ayıp, günaa giriyon” diye onu teskin etmeye çalışıyor, ara sıra
bundan dolayı da hanımından azar yediği oluyordu. Osman’a köylüleri bu kadına katlandığı için
Mülayim lakabını hiçte boşuna takmışlardı. Zaten bu köy halkının taktığı lakap
soyadından daha geçerliydi.
Dırdır Miyase oğlunun bu durumunu köyde
her hastalığa çare olan ‘Cilatçı Yeni Gelin’ lakaplı Narin’e götürdü. Doktorun
hemşirenin olmadığı o yıllarda kimden el aldı bilinmez Yeni Gelin Narin her
derde deva oluyordu, Sabri’nin durgunluğunun gözlerindeki zamanında geçirdiği
bir göz rahatsızlığından olduğuna karar kıldı. Kendince uyguladığı uzun süren
tedaviler gözlere az buçuk fayda verse de Sabri’nin Bakarkör lakabını almasının
bir türlü önüne geçememişti.
Bakarkör Sabri aradan geçen yıllar
içerisinde gözlerindeki rahatsızlıklardan kurtulamasa da üzerindeki utangaçlığı
atmış tam anası Dırdır Miyase’nin dediği birisi olmuştu. Çok hırslıydı, yaşama elden
farklı bakıyor, kendisini emsallerinden çok üstün görmeye gayret ediyordu.
Üstünlük başkasında olmayanın kendisinde olmasıyla olurdu. Fakirlik diz boyu
iken özentisini nasıl yenecek, hırslarını nasıl mağlup edecekti. İstedikleri
olmayan kişiler kendini daima aşağılarda görür bunun ezikliğinin önüne geçmek
için her türlü kötülüğün batağına düşmekten bir adım bile geri kalmazlardı.
Köyde ondan yaşça büyük hırsızlar
Bakarkör Sabri’nin bu önüne geçemediği hırslarının yüzünden bir gün kapılarını
çalacaklarını biliyorlardı. Hırsızlıkta çalınacaklar öyle büyükten şeyler değildi,
zaten kimde ne vardı ki. Zahireci ya da
bakkalın öldüm fiyatına alacağı para edecek ambardaki tohumluk ya da unluk
buğday, hayvanların yiyeceği bir kaç kile arpa çavdar, günü birlik arkadaş arası yemek için
kümesteki tavuk, horoz, hindi, akşam inek sürüsü yaylımdan evlere dağılırken
evini şaşıran dana, koyun kuzu. İşin uzmanları ilk önceleri bu işi hem öğretmek
hem de kullanmak üzere Bakarkör Sabri’yi yanlarında çok tuttular.
Yol o kadar uzak olmasa da eski
günleri anmak Bakarkör Sabri’ye öyle tatlı gelmeye başlamıştı ki “neredeeeen
nereye” diye iç geçirirken “Allah kösengiyi dibine kadar yakacak değil ya” diye
düşündü. İyi ki Almanya çıkmışta herkes gibi o da oraya işçi olarak gitmiş, şu
işe bak ki yaşamı zehir eden o günler geride kalmış, şimdi çocuklarına bir yuva
kurmak için her köylüsü gibi o da Taşeron Osman Usta’ya ev yaptırma telaşına
girmişti.
İbret alınacak o eski günlere
gitti aklı, bacısını verdikleri adamın değiş tokuş usulü bacısını almıştı.
Eniştesi aynı zamanda kaynı Gurunun Kamil hırsızlık terazisinde tartılsalar
kendisinden beş fazla ağır basan birisiydi. Adamın soyu sopu hırsızdı,
girdikleri evden hiçbir şey çalamazlarsa en azından çeleninden bir çalı çırpı
koparırlar, eğer ki bunu da köyde birisi başlarına kakarsa “bu bize gusur
dağal, sen başga kakıcına bak” diyerek işin içinden çıkarlardı.
Eniştesi Gurunun Kamil ile ortak
bir işleri vardı aklından bir türlü çıkaramadığı. Köyde komşuları Fazıl oğluna
davullu zurnalı bir düğün tertip etmişti. Düğüne o günlerde köyde iznini
geçiren Ankara’da askeri istihbaratta görevli memur Merdan Bey de kayın olarak
katılmıştı. Ayağındaki yüksek topuk sivri burun ayakkabıyı sedire çıkarıp
kayınlar için hazırlanan bir odadaki yer sofrasına oturmuştu. Merdan ne bilirdi
ki Ankara’da namlı bir ustaya özel yaptırıp giymesine doyamadığı gıcır gıcır
ayakkabısının kayın enişte tarafından çalınıp olaydan iki ay sonra sırayla
giyeceklerini, düğünden eve yalın ayak geleceğini.
Hatıralar çoğaldıkça yolun
bitmesini istemiyordu Bakarkör Sabri. Yaşamı boyunca köyünde ve amelelik
yaptığı şehirde çok hırsızlıklara yardımcılık ya da elebaşılık yapmış kusurlu
bilinse de orta da delil olmadığından çok işten sıyrılmıştı. Balık bir sıçrar
iki sıçrar sonunda oltaya takılırdı. Beş veya altı arkadaşıyla otuz kırk kadar tavuğu
yaktıkları tandırın kazanında haşlayarak sabaha dek yiyip bitirdiler. Vicdanı
el vermeyen evin hanımının sabah muhtara şikayetçi olmasıyla yedikleri sopa
neyse de kazan ellerinde jandarma eşliğinde şehrin çarşısında dolaştırılmaları yok
mu?
Öyle dalmıştı ki hatıralarına,
bitmesini istemediği yolculuk nihayet aracın şoförü Cemal’in “hadi geçmiş olsun
ağalar yolumuz buraya kadarmış” demesiyle sona ermişti. Bakarkör Sabri akşamın
karanlığında bir yandan gözlerini ovalıyor bir yandan da kamyondan inmeye
çalışıyordu.
Beyaz Selim ne de olsa yaşlı ve
görmüş geçirmiş birisiydi. Bir etek parayla alınan, kamyona yüklenip o bozuk
yollarda bin bir çeşit zorluklarla şehirden köye getirilen malzemenin kötü
kişilerce telef olmasını istemiyordu. Bu sıkıntısını “oğlum Sabri, noluuur
noolmaz, hırsızı olur, hayını olur, gecenin bu vaatı iki adam bul da malzemeni
içeriye daşıt “diye dile getirdiğinde alacağı cevabı kırk yıl düşünse aklına
getiremezdi. Bakarkör Sabri “malzemeye heç bişi olmaz Selim Ağa, bu köyün hırsızı
bendim, beni de Allah gurtardı.” diyerek teskin etti
ERDOĞAN ÇALIŞKAN 29 06 2022 KIRŞEHİR.
GERÇEK YAŞANMIŞLIKLARDAN