Kitap
Okumayı Engelleyen Eğitim Anlayışı
Doğrusunu söylemek, yazıya attığım başlığa aykırı olmak üzere bir itirafta
bulunarak söyleyeceğim ki bana kitap okuma alışkanlığımı kazandıran kurum yine
Milli Eğitim Kurumudur. Bu itiraf başlıkta belirlenen konuyla çelişir
görünmekte. Aslında değil.
Ben ilkokul sıralarındayken sınıf kitaplığıyla karşılaşmasaydım belki de bu
alışkanlığı hiç kazanamayacaktım. Evet, bunu hiç çekinmeden itiraf ediyorum. O
sınıf kitaplıklarındaki –o güne kadar görmediğim-masal ve hikâye kitaplarının
dünyası beni öyle çekmişti ki art darda bütün kitapları bitirdim. Ama hayatım
boyunca bir daha böyle camlı bir dolapta kolayca erişebileceğim şekilde
bulamadım onları. Hep aradım, bulduğum yerde somururcasına okudum ama bin bir
mânianın ardında olan o kutsal hazineye varmak için masalların prensi gibi
devlerle boğuşmak, bin bir mâniayı aşmak, Kaf dağına ulaşmak zorundaydım.
İşte ben ve benim gibi birkaç haris öğrenci dışında bunu yapacak kimse yoktu.
Her halde o pek sevdiğim dedeciğimin okumasını bilmediğim Arap harfleriyle
yazılmış kitaplarla boğuştuğunu görmem, ayrıca ninemin ve diğer aile efradının
onun kitaplarına karşı horlayıcı davranışına tanık olmam ve onun hafta sonları
kuran okuttuğu köyden eve gelip onları kurtarama, yırtıklarını onarma çabaları
ve onun ailenin baskıları karşısında kitaplarının önce soğuk odaya, oradan da
odunluğa atılışına tanık olmam beni bu çabaya itmiş olsa gerek. Bana okuma
zevkini kazandıran belki de onun herkes boş konuşmalara, malayaniye dalmışken
sessizce oturduğu yerde, ibadet vakitleri dışında kitap okumasıdır. Ayrıca onun
mağduriyeti beni teşvik eden unsur olmuştur sanırım.
Ancak hemen önceki olguya dönerek söyleyebilirim ki, bu okuma zevkini sınıf
kitaplığı körüklediyse bile, okulun kütüphanelerinin ya yetersiz oluşu ya da
sürekli kapalı tutulması, kitap almak isteyenlerin bin bir zorlukla
karşılaşması benim ve diğer öğrencilerin bu kütüphanelerden hemen hemen hiç
yararlanamamasına neden olmuş, benim gibi birkaç hevesli dışında öğrencilerin
kitap okuma hevesi başlamadan tükenmiştir. Ayrıca il halk kütüphanelerindeki
memurların asık suratları, itici davranışları da bu okuma eyleminin büsbütün
körelmesine sebep olmakta, sonuçta okumayan, araştırmayan, öğrenmeyen, peşin
hükümlü, kelime dağarcığı 5000’ü geçmeyen nesiller ortaya çıkmıştır.
Bu hengâmede zevke, eğlenceye dayalı edimler öne çıkmış, öğrenciler kahvehane
alışkanlıklarında yarışmış, en ufak bir kültür gerekmeyen futbol havariliği,
kız peşinde koşma, sigara içme alışkanlığı giderek yanlış yollara sapma
çabaları gençliğin tek çıkar yolu olarak teşvik edilmiştir.
Öğretmenlerin ve ebeveynlerin kitap okuma alışkanlıklarının hiç mi hiç olmayışı
bunda baskın rol oynamış, aynı büyükleri sigara ve kahvehane alışkanlıkları
onları rol model alan gençliğin de onlar gibi olmasına, hatta daha ileri
giderek, porno film endüstrisinin kurbanı, içki ve kumar müptelası olmalarına
yol açmıştır.
Bu işte anne babalar kadar Milli Eğitimin de suçu büyüktür. Sonuçta o anne
babaları da yetiştiren aynı Milli Eğitim kurumlarıdır. Bu ülkede her kes aynı
tek tip eğitim cenderesinden geçmektedir. Sistem kendini sorgulamalı, gençliği
ve vatandaşları nasıl bu denli kültürsüz yetiştirdiğini sorgulamalıdır.
Üniversiteyi kazandığım 1974 yılında Erzurum yolculuğunda karşılaştığım halktan
biri-o zaman 60, 70 yaşlarında olan yol arkadaşım bana Fuzuli’den, Baki’den,
Nefi’den, Nedim’den; Yunus’tan ve bilcümle divan şairleri, halk ozanları
tasavvuf şairleri, hatta İran şairlerinden örnekler okuyunca küçük dilimi
yutmuş, bu hiçbir mektep, medrese tahsili olmayan sıradan bir vatandaşın engin
kültürü karşısında hayranlık duymaktan kendimi alamamıştım.
İşte o zaman Osmanlı coğrafyasının baştanbaşa mektep haline dönüştürülmüş bir
vatan olduğunu kahvehaneleri kıraathane: okuma evi olmasındaki sırrı
anlamıştım. Onlar bir vatan sathını mektep yapmışlardı. Herkes bugünkü gibi 12
yıllık mecburi eğitime tabi tutulmamıştı, herkes üniversite okumaya mecbur
bırakılmıyordu ama vatanın her ferdi büyük bir irfan denizinde yüzüyordu.
Ve biz ilkokulda Arap harflerinin zorluğundan bahis açan öğretmenleri
şaşkınlıkla dinliyorduk.
Ahmet Kemal