Düşlerin sarmalında ihanet ediyorum
gerçeklere ve önümde uzanan upuzun bir gece, şiirleri hüzün geçe ektiğim
dizeler az sonra baş verecek ve baş koyduğum şiir dünyasında bir bir de solacak
yazmadığım sözcükler…
Yüreğin hicreti ve mevsimlerden yaz.
Aşkın yolculuğu sefasını sürdüğümse
hiçliğin kıblesinde parlayan dolunay ve dolu dolu gözlerim ne de olsa Yıldız
kimliğimle ufacık bir sekmede saklıyım ben bir o kadar uzay boşluğunda kara
deliğin peşinde içimde saklı şiarı yaşamanın ve hali hazırda şair vasfımı da
tam anlamıyla kabullenememekteyim.
Mutlak bir yenilgi benimki ve de
duygular…
Ah, nasıl da muğlak yüreğin satırları
bense menzildeyim ve elimde mendil şiirin yaşlarını ve yaslarını siliyorum
biliyorum da acının ve yokluğun ve de çaresizliğin bir yasa olduğunu ne de olsa
yasın muadili bir tek damlaya tekabül etmekteyim kendimi bildim bileli…
Kendini bilmek de bir şey, değil mi?
Kendimden kendimde uzanan kırık
köprüde saklı haysiyetim ve sevginin asası içimde dikili mevzu bahis bir geçiş
madem ben de geçiştiriyorum günde saklı sıkıntıları.
Hüzne biat ya da…
Hüzne inan ve yas’ a düşkünlüğüm
yasadan aldığım izin ölçüsünde bir bir sektiğim heceler ve işte müdavimi
olduğum umudun da bazen fiyasko ile sonlandığı.
Saçlarım kırık.
Saçmaladığım kadar da saçmalar
saplanıyor ama bedenime değil yüreğimin ta izbelerine nüksediyor ve ılıman bir
iklim olma özlemim ile teğet geçiyorum içimi soğutan o alaycı kahkahaları.
Bir mısra ekiyorum masaya ve masa
üstümde saklı her şeyi ansızın yere savuruyorum ve masaya yatırdığım hayat ve
dertlerim ve de payıma düşenler.
Miskince mi yaşıyorum yoksa?
Ya da ya da mistik bir hece miyim ben
içimin hüzzamı dışımın efkârı ve iç bükey bir aynada kaybolmuşluğum…
Sırları var şehrin.
Sırları var şiirin.
Ve de aynanın sırları nasıl da sırıtıyor
bense düşüp de yola yere göğe sığamadığım bir ömrün de garantisi babında illa
ki sonsuzluk diye tutturuyorum.
İç cebimde saklı sözcükler.
Cebimse delik.
Debdebeli bir cümle arayışındayım ve
o cümle de düşüyor gözümden ve cebimden bir de gözümden düşen diğerleri…
Dilemması yüreğin dilaltı bir
tebessüm iken de şiir ve nemalandığım sancılar şafak saydığım geceler artık ne
olacaksa olsun, diyorum hali hazırda gecede saklı firari bir yolcuyum hancıya
duyduğumum büyük aşk ve hayranlıkla sadece bekliyorum bir köşede: ne zaman
firar edeceğim bu handan, diye sormasam da içimden geçiyor ve vadem dolmadan
faiziyle almak istiyorum hibe ettiğim duyguların bazen bir nakarat bazen fıtrat
bazense seyyah bir yolculuk bildiğim kadarıyla içime kapanıyorum.
Gecenin laneti mi?
Ne ilgisi var ama. Ne de olsa geceler
de gündüzler de hep üstüne düşeni yapıyor elbet sorun biz insanlarda misal mi…
Gecenin köründe naralar atarak sokağı
işgal eden gençler ellerinde içki şişesi gençliklerini ve boşa düşmüşlüklerini
kutluyorlar ki ben de genç olmadım bir zamanlar onlar gibi gerçi kendimi hala
bir ergen gibi belliyorum ama…
Kurtuluşu ve arayışı gökte aradığım
da yadsınamaz bir gerçek ve hülyalara daldığım ve de efkârımı çalışarak ve
düşünerek ve beynime verdiğim komutlarla gerçek kıldığım tıpkı yazımın da
başında dediğim gibi: ah, o gerçekler yok mu?
Bir ima da değil asla ya da imha
etmek adına elbet içine sevgi ve inanç girdi mi yüreğimi ihya ediyorum ansızın
yere düşen bir yaprak gibi de ayaklar altında ezilirken ben sadece umutla ve
düşünce gücümle yükseliyorum yerden ve ait olduğum o dala erişip yeniden
yerleşiyorum ağacıma ne de olsa köküm sağlam gerçi hüznümle de el sıkışmışken
ve de anlık mutluluklarla avunduğum kadar hüznüme sahip çıkıp üstüne de kat
çıkıyorum.
Kâh şiirlere asılı kaldığım…
Kâh bir hikâye kahramanı olup yarım
kalan masalları gerçek kıldığım aslında gerçeklerin dahi göreceli olduğu dünya
koşullarında en çok hatta sadece kendime resti çekip sadece kendime
yükleniyorum ve sahibesi olduğum gizli özneyle kıyama durup emir kipleri ile
teselli buluyor yüreğim.
Sökülen dikişleri yüreğimin.
İçimde solan çiçekler.
Aparatı ömrün bazen ayrı düştüğüm
dünya nimetleri bazen ayrık otu addedildiğim sayısız anlamsız insan
toplulukları ve sevgi dolu kalbimle sıra kendimi sevmeye ancak gelmişken.
Sevgi ikliminde seken bir kurşun.
Gözümden sakındığım ne varsa nazara
gelen.
Dilimde Besmele yüreğimde Allah
korkusu Allah sevgisi ve tek gerçek iken yine ve sadece O’nun varlığı öyle ki
bazen kendimi bile gerçek dışı algılayıp dokunduğum gördüğüm her zerrenin
muadili olan umutla ve sevgiyle eşleşen sözcüklerim ve işte tek gerçeğim ile
gerçek kılınan huzurum ve arayışım yeter ki katında kabul göreyim Rabbin ve
varsın çok da önem arz etmeyim insanların nazarında ve işte bir damla daha yaş düşüyor
şiirin gözünden ve kıyamasam da yazdıklarıma tek hamlede yazdığım onlarca belki
yüzlerce cümleyi uzay çöplüğüne gönderiyorum çünkü tek gerçek yetiyor bana ve
ben o tek gerçekle devam ediyorum yola elbet yüreğime düşen İlahi Aşk ve İlahi
ateş bense bir kıvılcım olmaya hazır ve de nazırım bilip de kendimi bildirdiğim
nice insan nice cümleme sahip çıkansa önce Rabbim sonra da sizler…
Sevgimle, sevgili dostlarım…
Tek gerçeğim ve de sizler sayesinde
hayatın ve dünyanın hala yaşanır bir yer olduğunu bilmek kadar insana güç veren
ne olabilir ki elbet inanç ve sevgi ve de umudun ışığında yaşayıp da serpilen
sözcüklerim gibi ve de yüreğimi serinleten bir duadan güzeli ne olabilir ki…