Berhudar ol azizim:
Sen ki bir kelamdan çok öte
Kale’mdeki bayraksın surumdaki rüzgârsın
Ötesiz kuşların mevsimisin
Ötelenmiş düşlerin temsilcisi…
Hazandır muhalefet ettiğim
sözcüklerin kırılgan kalesi
Hem yastayım hem de bilinmez bir
yaşta
Taş atana ekmek uzattığım
Elbet başım gözüm üstüne
Yalnızlığım ve sistematik efkârın
Çan kulesidir içimdeki dergâh
Çınlayan kulaklarımdır Sağır
Sultandan da öte
İtibar ettiğim bir kıvılcımsın
Ateşim ve hengâmem içerlediğim
değildir içtiğim
Şiirlerde saklı dem ve hem
Susuzluğumu gideren her hece
Hicvidir belki de ömrün
Söylemediklerimi savuran rüzgârım ve
yüreğim ve matemim
İhya edilesidir yürek
Sözcükleri kürediğim tek tek
Hitabı aşkın endamı yalnızlığın
Bazen sızlayan bazen sızan bir
irinden doğan
Ümide yakın efkârın deminde saklı
Yalnızlığın savruk vedası
Bir sözcük derken bir tane daha
Elbet aşkın duası
Seslerin duayeni en bilindik nota
Solumda saklı gam ve sabitlediğim
rota
Çeşni başı sözcüklerin
Tatlısından tuzlusuna
Hamuru yüreğin
Bazen ham bazen olgun bir meyve gibi
Verdiğim meyvenin ikramı
Elbet sevendir anlayan içimdeki efkârı
Nazenin çiçekler kürediğim
İçli bir şarkının
Nakaratı aralıksız tünediğim
Ne hicabım saklı dünde ne isyanım
Hamt ettiğim kadar mutlu bahtiyarım
Hüznümse mahremdir içre dönük bir şiirden
Öte nemalandığım dışta saklı nazar
Surelerin verdiği huzur kadar
Aşka dönük yüzüm ve uzaktaki kabrim
Bazen demlenirken gecenin ferinde
Kaybolmanın endamı
Sefasını süremediğim dünün bakası
kalmışken yarına
Avuçlarımda saklı niyazım
Silik değildir nazarımda feryadı
yalnızlığın
Bilen birine minnettar
Birden başlayıp da sevmeye azar azar
çoğaldığım
Sonsuzluğa diktiğim sancak kadar
takılı
Eften püften de değildir içimden
geçen
Nakşı ömrün belki de nişanesi
sevginin
Üstümü örten gecenin teninde açan sözcüklerin
güftesi
Bir rüzgardan da öte nemalandığım şu
huzur yok mu
Şiir yazmak ne ki yaşatmadıktan sonra
içten geçeni…