Terk edilmiş yakasısın içimdeki
şehrin ve benim binlerce maruzatım var.
Sözcük yüklü bir kamyonun
direksiyonundayım dünde kalan hafriyatın da takipçisi.
Buklelerim rüzgâra takıldı yüreğimse
sana asılı kaldı.
Cebbar gölgen, manen tasalıyım,
madden çökük.
İklimlerde seken bir kuşsun sen
kurşun döktüğün yalnızlığın.
Hükmedene tabiyim aşka sırdaş sana
tutsak değil ama.
İçimin yangını yeni söndü sonra feri
söndü gözlerimin ve eflatun bir ceket aldım sırtıma: ne de olsa caka satacaktım
şehir magandalarına.
Ben ve örtüşen hassasiyetim.
Delişmen yüreğim ve metanetim.
İsli yollar ve sisli yüzün: siman
tanıdık yine de çıkaramadım seni.
Devasa bir lanetin öncüsüymüşsün meğer
kara çaldığın yetmedi mi yüreğimin akını?
Belki de yumurta akıyla kırışık
yüzüne yaptığın o maskedir seni tanınmak kılan bense kulvarımda tek geçerim
seni ki geçtim de.
Geçkinsin.
Geçimsiz ve de.
Sırıtan şehrin surlarına diktiğin
bayrak oysaki kalen çoktan düştü, Muazzez.
İsminde saklı teyakkuz.
İbaresi duyguların.
Neşri kara ruhunun.
Tökezlediğin her çukurda sana elimi
uzattım asla boş bırakmadım da öncesinde sen defalarca elini bana uzatmışken.
İki el bir baş için!
Sahi, kim mi söylemişti bunu bana?
En sevdiğim akrabam canımın diğer
yarısı yoluna halı olduğum haline tanık ve onu hep sevdiğimdir alın yazımdaki
ışık.
Işıyan gözlerimle resmettiğim kadın.
Aşkın şahikası taşkın yüreğim ve
mizacım ve defolu gölgem ki çoktan kovdum ben gölgemi lakin illa ki gölge
ettiler bana, Muazzez en başta da sen lakin sen benim sırdaşımdın ve yürek
iklimimde kanat açan bir posta güverciniydim.
Günü gününe kayıt tutup sana izah
ettiğim varım yoğum ve pekişen bu büyük sevgim nazarında neye denk düştüğümü
ise yıllar sonra anladım.
Bir leş yiyicisi olduğunu söyleseler
inanmazdım inanmadığım gibi hep seni korudum kolladım da Muazzez.
Mutlu musun sahi o devasa cüssenle
potlar kırdığın da yetmezmiş gibi kim bilir kaç dostunun daha kalbini kırdın?
Minvalinde dostluğumuzun yan çizen
hep senmişsin meğer ve ben bir an bile şüphe etmemiştim samimiyetinden.
Yıllar yılları kovaladı bense kendimi
bir kere bile kollamadım.
Kanat açtığım dağlarda tepelerde
solmaya dair bir hikâye idi belki de ilk kaleme aldığım seninse kale almadığın.
Hüznün bir rengi var mı, Muazzez ya
bu defolu dostluğun temeli mi de çürüktü de sen baştan yıkmıştın duvarlarımı?
Yıkılmaz sandığın ben.
Yıkılmaz sandığım dostluğumuz.
Rüzgâr kukuletanı uçurdu ve göründü
kelin:
Ah, be mendebur kadın, ben sana
demedim mi: git de saç ektir, diye ve sen ne mi yaptın?
Kına yaktın saçlarına yetmezmiş gibi
kına yaktın…
Kınalı yapıncak olansa bendim hep
doğal olan bendim ve kızıl saçlı doğan yine ben.
Dağ fare mi doğurdu yoksa sen
hayallerin olmadığı gibi benim hayallerimi çaldığın yetmezmiş gibi küçücük
yaşında kocaya kaçtın.
Diş biledi sana ailen ama ben hep
yanındaydım senin.
Dişini geçirdin etime:
Eltim yoktu elimi dahi uzatmamışken…
Ne yani, gönlünde açan ve solan tek
çiçek ben miydim?
Kıyısından köşesinden nasiplendiğin
sevgi değildi asla ama sen hep bir sevgi kelebeği oldun ve her çiçekten bal
aldın.
Dünde kalanımsın.
Günümden ve gözümden düşen bir yaştan
bile ötesi.
Yavuklun ya da yarenin ya da
dalkavuğu olduğun mahremim.
Gönlünü hoş tuttum güzeldi
başlangıçta her şey ve biz iki ayrılmaz dost idik gel gör ki kara günlerimde
sen tef çaldın oynadın ve de:
Bu hayatın dâhisi sen miydin yoksa
ben mi?
Ama boş verdin.
Bense umudumla sevgimle baş verdim.
Başa çıkamadığım kadar hayatla ayakta
kalmayı da bildim Yaratanın izniyle ama senin dayandığın dağlar vardı ve
ağalar.
Ağlak yüzlü kadın: gülmek kime mi
yaraşır en çok?
Elbet alnının akıyla yaşayana ve
sevene yaraşır.
Ölümle dans ettiğim o akşam ve
ertesi.
Sözcüklerim yaslı değil artık çünkü
hüzünlü kalbimi en çok Allah sevdi ben de hüznümle yüzümü çevirdim madem bir
kere aydınlığa elbet ben de feraha çıkacağım belki de çıkmışımdır.
Çıtkırıldım olandın.
Çiğ süt emmiş olandın üstüne pişmiş
aşa su kattın ve sudan sebeplerle bu dostluğu derine gömdün, Muazzez.
Bin gönlüm olsa da vermezdim sana ama
beni bin birinciyi dahi sana hibe ettim.
Kurda kuşa yem olmadım ve açlığımı
hep inançla bastırdım.
Evli evine köylü köyüne, Muazzez
elbet ah’ım da yerde kalmayacak.
Sönmüş feri gözlerinin ve zerre de
kıymetin yok artık gözümde ve layığıyla yaşamanın ta kendisidir verdiğim çaba
verdiğim sevgi.
Geri dönümü mü?
Bil ki; henüz son söz söylenmedi Muazzez
elbet vardır bir bildiği Mevla’mın ne de olsa yarınlara Allah kerim, demeyi de
sen öğretmiştin bana ve bilmeden de yarınlarımı kundaklayanın sen olduğunu ve
de ben çoktan senden geçmişken.