AİLEDE İLETİŞİM







Ailede, toplumda en büyük eksiğimiz iletişim. Birey olarak da toplum olarak da iletişime kapalıyız. Dediğimiz dedik bizim. Söyletmen vurun mantığı içinde yaşayıp gidiyoruz. Kimse kimseyi dinlemiyor, kimse kimseyi anlamıyor. Dinlese de anlamıyor. Çünkü her tarafımız önyargılarla dolu. 

Ne diyor bir düşünür:" Önyargıları söküp atmak dağları yerinden söküp atmaktan daha zor." 

İşte iletişimizin önünde en büyük engel bu. Dahası da var. Önyargılarımızın temelinde kültür eksikliği kadar empati yoksunluğumuz da var. Okumuyoruz. Bunu daha önce yazmıştık. Kelime dağarcığımız sınırlı. Tam anlamıyla kültür kısırlığı yaşıyoruz. 

Bütün bilgi kaynağımız TV yayınları, diziler, mahalle dedikoduları. Ömründe tek kitap okumamış zavallılar olarak- eğer bir tek kitap okusak kazara, bilgiçlik satmaktan geri durmayan Hacivat’ı oynayıp dururuz sürekli.

 Kendimizi geliştirmediğimiz gibi ahlaken de yoksullaşmışız. Hep başkalarının kusurunu arayıp duruyoruz. Kendimizi mükemmel sanıyoruz. "En zeki, en akıllı biziz". Başkaları-itiraf etmiyoruz ama- aptal, cahil, hatta hödük. En iyi biziz, en zeki, en akıllı biziz. 

Ziya Paşa’nın dediği gibi ‘Onlar ki laf ile veririler dünyaya nizamat/ Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde.‘' Kadın kocasını beğenmiyor, koca karısını. Herkes birbirini kusurlu görüyor. Kendisine zerrece toz kondurmuyor. Herkes kendi keyfine bakıyor, başkasını düşünmüyor. Herkes egoist olmuş, kendi keyfi için başkalarını kullanmaya çalışıyor. Herkes Firavun olmuş, başkalarını köle kılıp kendi ehramına taş taşıtıyor. Başaramayınca da saldırıyor ve Musa’yı öldürtmeye çalışıyor. 

 Bu nefislere tapınmanın son haddidir. Bu insanlar neye tapıyor? Önce kendi nefislerine, sonra zevklerine ve en son da şeytana. Bütün bunlar bizim önce iletişimimize sonra da mutlu ve huzurlu bir hayat yaşamımıza engel oluyor. 

Bütün bunların çaresi nedir? Öncelikle asıl düşmanımız olan nefis ve şeytanı tanımak ve o lanet ikilinin oyunlarının farkına varmak. Ünlü bir mutasavvıfın söylediği şu söz yolumuzu aydınlatır sanırım: "Allah’a varmak iki adımladır. Birinci adımda nefsine basarsan, ikinci adımda Allah’a varırsın." İşte aynen bunun gibi birinci adımda kendi içindeki o düşmanı keşfet, ikinci adımda gerçek dost olan Allah’ı bulacak, onunla dost olacak, yarattıklarını o yaratıcı adına seveceksin.

 Ne diyor Yunus Emre:’ yaratılanı severiz Yaratan’dan ötürü’ İnsan çevreye kendi iç âleminden bakar. İçi kötü duygularla dolu olan hep kötü görür. O halde içimizi güzelleştirmeli değil miyiz? Önce iç âlemimizden başlamalıyız işe. Sonra tasfiye başlamalı. 

Dış âlemde gördüğümüz her kötülüğün içimizde olduğunu hatırlayarak başlayalım işe. Sonra içimize dönerek temizlenmeye, tezkiye olmaya çabalamalıyız. Bu tezkiye öyle kitap okumakla falan halledilecek gibi bir şey de değil. Elbette ki okuyacağız, elbette ki kendimizi yetiştirecek ve aşacağız. Gün günden ileri olmadan bir yere varamayacağız elbette. Kendimizi aşmadan bir yere varamayacağız elbette. 

Bu tezkiyenin tek başına olması da mümkün değil elbette. Bir dosta varmadan olmaz diyen şaire uyarak biz de diyelim; ’ elif okursun hoca/tersen var bin hacca/hepsinden iyisi bir gönüle girmektir’. Yunus Emrelerin, Hacı Bektaş-ı Velilerin, Hacı Bayram-ı Velilerin, Şah-ı Nakşibendilerin, Abdülkadir Geylanilerin yolundan başka yol yok.

Ahmet Kemal

( Ailede İletişim Üzerine başlıklı yazı EDİP GÜL tarafından 29.07.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.