Nostaljik Bir Gezi 1
Yıllar önce gittiğim bu yerler bir daha gitmek nasip olmuştu. Fındık toplamak
için gittiğim bu aileye kız vermiştim. Düğünde karşılaştığım Yaşlı Nine
ölmüştü. Bu ninenin evinde kalmış, onun yemeklerini yemiştik.
Ani bir ölüm haberi biz yıllar önce gittiğin 10, 15 gün kaldığım, havasını
soluyup ekmeğini yediğim yerlere gitmek zorunda kalmıştım. Sularında yüzdüğüm
melen üzerine baraj yapılıyordu. Ama bu matem gününde sıla özlemi yapma imkanım
yoktu. Gözüm hiçbir şey görmüyordu. Ninenin erdemli hayatını öğreniyordum. Bu
beni büyülemişti.
Daha sonra yeniden gelecektik. Abimle dünür sözleşmişlerdi abim bu yerleri
baraj suları altında kalmadan görmek istiyordu. Yıllar önce gittiğim bu
yerlerle ilgili anılar zihnimde canlandı:
‘’Lise sıralarında öğrenciydik. Yılsonu tatili fındık toplama teklifi geldi
komşumuzdan. Tabi kabul ettik. Üçkardeş ve mahallemizden birkaç kişiyle
Adapazarı dolmuşuna bindik. Yolda tekeri patladı. Bekledik, şoför değiştirdi
lastiği. Yola koyulduk.
Adapazarı’na gelmiştik. Oradan Karasu garajına yürüdük. İlçeye kalkan tek
otobüsü beklemek zorundaydık. Gecikerek geldi. Hava sıcaktı, ama biz
sabrediyorduk. Sonuçta işçiydik, çalışarak para kazanacaktık.
Araba geldi bindik, yola koyulduk. Şose yolda eski otobüs yaylana, yaylana
gidiyordu. Yemeden içmeden gidiyorduk. Neden sonra Karasu’ya vardık. Oradan
başka bir arabaya aktarıldık. Bu kez taşlı yollardan Ortaköy’e ilerliyoruz. Bin
bir zahmetle her tarafımız haşat olmuş bir şekilde, yoğun argın köye
varmıştık.
Akşam yemeğini yediğimiz evde yatmaya koyulacaktık. Ev tahtadan yapılmıştı.
Tuvaleti çok garipsemiştim. Atıklar eğri duran bir tahtanın üstünden kayarak
aşağıya düşüyordu. Yorgunluktan yattığımız yeri tanıyamamıştık. Sabah erken
bizi kaldırdılar. Çorbamızı içtikten sonra yola koyulduk.Traktöre binerek
fındık tarlasına varmıştık. Öğlene de dek çalıştık çok zor gelmişti.’’
Sabah yola çıktık. Büyük Abim de bizimle beraberdi. Yolda bir lokantaya girip
karnımızı doyurduk. Abim yemeğini fazla bulmuştu. Ben o fazlalığı yedim; ama
keşke yemez olsaydım. Yola koyulduk ama benim midem rahatsız olmuştu. Her
tarafı inceliyorduk ama ben hiç rahat değildim. Bu özlemli gezi bana zehir
olmuştu.
Yollar muhteşemdi. Bölünmüş asfalt yol yıllar önceki yola nazaran çağ
atladığımızı haykırıyordu. Karasu’ya varmıştık. Oradan Kocaali ve Ortaköy’e
ulaştık. Yolda muhabbet kırıla gidiyordu. Ben işkence altındaydım. Bütün yol
bana ağır esaret hayatı gibi gelmişti.
Tabiri caizse yediğim bu yemek yüzünde gezi bana tam bir eziyet haline
dönüşmüştü. Bizi ilk olarak buralara getiren Fındık üreticisi komşumuz
Nizamettin Abi bizi bekliyordu. Damadın Dayısıyla telefonla görüştük. O da
köydeydi. O zaman gün boyu tüketemediğimiz yolu birkaç saatte almıştık.
Köye indiğimizde Damadın Dayısı Çavuş kahvede çay dağıtıyordu. Masaya oturup
çaylarımızı içtik. Biraderle muhabbet ediyorlardı. Yıllar sonra ilk defa
karşılaşıyorlardı. Fındık için gittiğimiz o eski ev artık yerinde yoktu. Onun
yerinde betonarme tek katlı ev vardı. Bir başka ev daha yapmıştı ihtiyar onun
tam karşısında. Fındıkları yeni toplamışlar, kurutmak için sermişlerdi.
Torunları ilgileniyordu. İhtiyarla birader sohbete başladılar. Eskiyi
anıyorlardı. İhtiyarın hoşuna gitmişti. Eşi ölmüş, yalnız kalmıştı. Çocukları
ve torunları vardı ama hiç biri eşinin yerini tutmuyordu.
Nizamettin abi bizi bahçede bekliyordu. O da fındığını sermiş kurutuyordu.
Çaylar hazırdı, ama bizimkilerin fazla vakti yoktu. Üç bardak çayı zor
içmiştik. Hanımı yaşlanmıştı, annesine çok benziyordu. Kendisi saç sakal
beyazlatmıştı. İzin aldık. Bir poşete fındık koyarak yanımıza verdi.
Akşam yaklaşıyordu. Dönmek istiyorduk. Barajı yukardan seyrettik. Her taraf
yemyeşildi. Demek bu yeşillikler sular altında kalacaktı bu güzelim vadiler
suyla dolacaktı. Hafızamdan hiç kaybolmayan o güzelim Melen çayı denize
dönüşecekti.
Ahmet Kemal