Hüznün rengiydi şiir ve de
alametifarikası ömrün: bir düş ise gördüğüm ne çıkar ki hayat olsa kördüğüm…
Yıldızlı gecenin efkârında yittim
Yalnızlığın kollarına sarıldığım
Her gecenin feri sorulur benden
Günün neferi güneş benim belki de
geceyi bekleyen.
Günsüzüm ve gecesiz
Aslında huysuz bir o kadar pervasız
Katık ettiğim ön görüler ne ki
Ön sözü umutsa yazdığım hikâyenin
Nice roman peyda olur kalemimden
Okunmasa da içimden geçen
Şerh düşerim anbean
İçre dönük bir manivela
Öykülerin solduğu bir kapı aralığı
Ve nice kapı kapanan yüzüme
Gönlün kubbesidir sözcükler
Nesli tükenen iyilik belki de
Ne olurdu sevgiyle dolsa yürekler?
Seyyahtır varlığım
Kul köle olduğum değil insanlara
Sadece Rabbime itaat ederim ben
Kâh günün kırık penceresinde
Kâh kırılan kalbim yeniden
filizlenirken
Gönül denen teknem
Aşk denen tekkem
Münferit olduğum kadar
Mütereddittir kimliğim
Kendime bazen uzak bazen yakın
Kılı kırk yararım ben
Yaşarken haiz olduğum ne ise dökülür
eteklerimden
Şiir olur uçar sonra da konarım
Bilindik ne varsa asla değil umurumda
Aymazlığa her düştüğümde
Yetişen biri vardır illa ki başucumda
Hüzünse girift
Aşksa kimi zaman yitik
Bir özne isem gizli ya da aşikâr
Bitik ve batık bir hazine adeta
yüreği tırmalayan
Yetim mizacım ve köpüren duygular
İllet olduğum iblis ve müritleri
Şerh düştüğümse aşk ve güzellik
Hali hazırda saklı olsa da kıyıda
köşede
İhtimamla severim yaşarım
Yazdığım kadar y/andığım
Arşı alaya çıkan sevdam ve ucu yırtık
mektuplar
Kazasını kıldığım dünün
Öykündüğümse en Ulu Makam
Meali aşk ve inanç olan
Sureti kati benzemediğim kadar
eşrafıma
Bir tebessüm dahi keser ayaklarımı
yerden
Kastığım kadar yaşarken
Kasıtsız sever yazarım severim de
İkbali öykümün
Muradım dillendiği kadar öykünürüm
Sadece kendime
Katıksız hasretim
Kayda değer büyür de büyür özlemim
Hünkârım, güzel Rabbim
Hüzünlü kalbimi en çok seven ve
sahibim
Tüm benliğimle teslimiyetim
Ar bildiğim doğrularım ve benliğim
Uğruna ant içtiğim iman gücüm tek
servetim…