Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 4.09.2022
Okunma Sayısı : 553
Yorum Sayısı : 7

Önce herkesin çok bildiği ya da bildiğini sandığım 6 Eylül olayından başlayayım.

Efendim bilindiği gibi 6 Eylül 1955 günü saat 13.30 gibi radyodan tüm Türkiye’yi ayağa kaldıracak bir haber yayınlandı. Bu habere göre Atatürk’ün Selanik'teki evi Yunan fanatikleri tarafından bombalanmıştı.

İşte bu haber üzerine ve o sıralarda zaten Kıbrıs davası sebebiyle Yunanistan ile aramızda gerginlik had safhada olduğundan bizim Vatan Kurtaran Şabanlarımız Atatürk’ün evinin bombalanmasının faturasını İstanbul başta olmak üzere Türkiye’de yaşayan Rumlara kestiler ( Ermeni ve Yahudilerin de arada kaynadığını söylemeye gerek yok sanırım ) ve 6-7 Eylül 1955’de toplamda 4 bin 214 ev, bin iş yeri, 73 kilise ve 26 okul tahrip edildi. Ne kadar insanın öldüğü ise hiç bir zaman ortaya konulamadı. 500 diyen oldu 5000 diyen oldu hatta 50.000 diyen oldu. Ama en önemli gerçek: Atatürk’ün evi bombalanmamıştı. Haber yalandı.

Evet.. ''6-7 Eylül Olayları’’ Deyince ülkemizde tarihe az buçuk da olsa meraklı herkesin bildiği olay budur. Ancak 6 Eylül’de vuku bulmuş olan bir başka ve çok önemli olay daha vardır ki onu neredeyse hiç kimse bilmez.
......
Bir kaç sene önceydi. Kadıköy’de dolanırken bir grup yanıma yaklaştı. İşin doğrusu göğüslerinde taşıdıkları rozetler sebebiyle hiç sevmediğim bir görüşün grubuydu bunlar.

Neyse... ‘’ Amca senden bir imza rica edebilir miyiz?’’ Diye sordular. ‘’ Konu nedir?’’ Dedim. ‘’ Haydarpaşa Garının gar olarak kalması için imza kampanyası düzenledik’’ Dediler. Yahu tipler bitim kadar sevmediğim tipler ama amaçları çok doğru. ( Tabii ki benim açıdan doğru. Yanlış bulanlar da olabilir.) ‘’ Tabii ki gar olarak kalmalı. Türkiye’de yaşayan 81 Milyon insanın 81 Milyonunun da Haydarpaşa garı ile ilgili mutlaka bir anısı vardır. Getirin nereyi imzalayacaksam hemen imzalayayım.’’ Dedim ve bastı imzayı. İmzayı atarken de 1962’de yıkılmış olan ailemiz sebebiyle Erzurum’a gidişimiz ve bu sırada bizi Haydarpaşa garından yolcu etmeye gelen tek kişi olan Rum koşumuz Madam Evniki ve onun akıttığı göz yaşları ile 1965’de Erzurum’dan tekrar İstanbul’a ( Haydarpaşa Garına) döndüğümüzde bu sefer bizi sevinç göz yaşlarıyla karşılayan Rum komşumuz aynı Madam Evniki gelmişti gözlerimin önüne. Kesinlikle eminim ki Türkiye’de Haydarpaşa Garı ile ilgili hiç bir anısı olmayan insan neredeyse yok gibidir.
Diyeceksiniz ki ''Hocam şimdi bu Haydarpaşa Garı muhabbeti de nereden çıktı?''
Evet.. İkinci 6 Eylül olayımız Haydarpaşa Garı ile ilgili.
Sene 6 Eylül 1917 Saat: 16.30
Haydarpaşa Garında iki tren harekete hazır halde beklemekte. Bu trenlerden biri yolcu treni. Diğeri de Suriye cephesine asker ve sile komple silah taşıyan bir yük treni.
Trenler daha hareket etmeden Garda müthiş bir patlama olur.
Kadıköy sahilindeki insanlar hemen gökyüzüne bakarlar zira o günlerde İngiliz Uçakları sık sık İstanbul’u havadan bombalamaktadırlar. Ancak gökyüzünde bir tane bile uçak yoktur.
Yedi saniye sonra bir öncekinden çok daha müthiş bir patlama olur. Sonra patlamalar birbirini takip eder. Belli ki cephane dolu vagonlar birbiri ardından patlamaktadır.
Haydarpaşa Garı alevler içindedir. O meşhur kuleleri yıkılır. Kısa süre içinde koskoca gar binası bir harabeye döner.
Bu öylesine bir patlamalar zinciridir ki Kadıköy çarşısındaki insanların üzerine taş- tahta parçası ve hatta şarapnel parçaları yağar. Aynı şekilde Kadıköy civarındaki tüm deniz taşıtları da büyük bir tehlike ile karşı karşıyadır.
Patlamalar sebebiyle gökten yağan nesneler ta Kuşdili Çayırındaki insanların bile yaralanmasına sebep olur.
Peki 6 Eylül 1917’de tam olarak ne olmuştur?
Zamanın İttihat ve Terakki yönetimi Haydarpaşa Garında meydana gelen bu patlama ve sonrasında çıkan yangını söndürme çabalarından önce basına sansür koyar. O sebeple de olayın nasıl çıktığı? Kim ya da kimler tarafından yapıldığı sabotaj mı değil mi olduğun ve hepsinden önemlisi ölü sayısı hakkında net bir bilgiye ulaşılamaz.
Ancak ortada dolaşan üç rivayet vardır:
* Vagonlara cephane taşıyan hamallardan biri cephane sandığı taşırken bunu yere düşürmüştür ve yere düşen sandığın infilak etmesi ve bu infilakın vagonlara sıçramasıyla böyle bir felaket meydana gelmiştir.
* Limanda çalışan hamalların ve vinç operatörlerinin çoğu Ermeni'dir. İşte bu Ermeniler Tehcir Kanunu sebebiyle Osmanlı Devletine düşman oldukları yani Tehcirin öcünü almak için böyle bir sabotajı gerçekleştirmişlerdir.
* En dişe dokunur iddia ise tamamen farklıdır :
Birinci Dünya Savaşı sırasında Harbiye Nezaretinde kurulan ‘İhracat, İthalat ve Siparişat-ı Umumiye Dairesi’nde yedek subay olarak görev yapan A. Baha Özler de Haydarpaşa’ya sabotajın, Alman ordusunda görevli bir Fransız ajanı ve yardımcıları tarafından yapıldığını iddia etmektedir.
Baha Özler’in Yıllarboyu Tarih dergisinin Ekim 1980 sayısında “Haydarpaşa Garı’nı havaya uçuran adamı tanıdım” başlığı altında yayımlanan anılarında anlattığına göre, bu kişinin adı Georges Mann’dı.
Baha Özler’in çalıştığı dairenin Sirkeci Gümrüğü’nde yaptığı kontroller sırasında, Georges Mann, onlara yardımcı olmak ve tercümanlık yapmakla görevlendirilmiş ve kısa sürede herkesin güvenini kazanmıştı. Öyle ki, Harbiye Nezareti’ne elini kolunu sallaya sallaya girip çıkıyor, istediğiyle görüşebiliyor, bazen de kurye olarak Almanya’ya gidip geliyordu.
Baha Özler anılarında, patlamanın olduğu gün Georges Mann’ı telaşla Sirkeci’ye doğru koşarken gördüğünü, durumda bir fevkaladelik olduğunu anlayarak peşine takıldığını, daha sonra esrarengiz Almanın daveti üzerine bir motorbotla Haydarpaşa’ya gittiklerini kaydeder.
Georges Mann, burada alevlerin arasına dalarak çok sayıda fotoğraf çekmiş, bu fotoğraflardan birkaç kopyayı hatıra olarak kendisine vermişti.
Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra terhis olan yazar, Georges Mann’la Beyoğlu’nda bir birahanede karşılaştığını, onun kendisine ‘Fransız ajanı’ olduğunu itiraf ettiğini, hatta kimliğini gösterdiğini belirtir.
Bu iddiaların hangisi doğrudur bilemiyorum ama en çok dillendirileninin Haydarpaşa Garının -Suriye Cephesine asker ve cephane taşımamızı engellemek için- bir Fransız Ajan ve adamları tarafından havaya uçurulmak istendiği yolundaki iddia olduğunu belirtmeliyim.
Evet... Şimdi artık bilmeyenler için bir 6 -7 Eylül Olayı daha oldu. Bundan böyle ‘’6-7 Eylül Olayları denince Haydarpaşa Garının 6 Eylül 1917’de yaşadığı o felaketli gün de akıllara gelir herhalde.
SON
( Bir 6 Eylül Hikayesi Ama O Çok Bildiğiniz Hikaye Değil. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 4.09.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.