Makale / Tarihsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 8.09.2022
Okunma Sayısı : 225
Yorum Sayısı : 10
HEİDİ’NİN AYAKLARI NİÇİN ÇIPLAKTI? AHMET NASIL KİRALIK ÇOCUK OLDU?
Sanırım çok az kişi soracaktır ‘’Hocam Heidi de kim?’’ Diye. Zira onu Türkiye’de yediden yetmişe tanımayan yok. Mesela evimize ilk renkli televizyonu aldığımız 1983 yılından bir yıl sonra 1984’de dünyaya gelen ve şu anda 38 yaşında olan büyük oğlum da, onun şu anda beş yaşında olan kızı da tanıyor Heidi’yi. 1954 doğumlu olan ben tanıyorum. Benim rahmetli annem de tanırdı. Hatta bırakın tanımayı tam bir Heidi fanatiğiydi.
Evet... Heidi aslında Johanna Spyri adlı İsviçreli bir yazarın, 53 yaşındayken yazdığı bir çocuk romanıydı. Roman, yazıldıktan yüz yıl kadar sonra çok tutuldu ve çizgi filmi yapıldı. Bu çizgi film, dünyanın diğer ülkelerinde ne kadar ilgi gördü bilemem ama Türkiye’de oldukça fazla ilgi gördü. Televizyonda Heidi başladığı anda yediden yetmişe herkes elindeki işi gücü bırakır, zavallı Heidi’nin çektiklerine göz yaşı döker ya da onunla güler, onunla ağlardık. Çünkü bizler, mabadımızdaki kazığın acısına aldırmayan ama Ayşecik filmlerinde ağlamaktan gözleri kan çanağına dönen bir nesil olarak büyümüştük. Öyle ki erkek mi kadın mı olduğunu bir türlü anlayamadığımız Bülent Ersoy ile güzeller güzeli Gülşen Bubikoğlu’nun sevgili oldukları ‘’ Sıralardaki Heyecan ‘’ Filminde akıttığımız göz yaşları sebebiyle İstanbul’da bazı ilçeleri sel basmıştı. Tabii ki daha sonraları Bülent Ersoy’un kadın olduğunu görmek bizde ağır bir travmaya sebep olsa da sağ olsun var olsun Heidi bizlerin ağlama ihtiyacını fazlasıyla karşılıyordu.
Evet..O günlerde, seyrettiğimiz bir filmde ne kadar göz yaşı döktüğümüz o filmin ne kadar güzel olduğu anlamına gelirdi.
Neyse... Nostaljiye dalıp Heidi’yi gargaraya getirmeyelim.
Efendim, bu Heidi denen 6-7 yaşlarındaki kız, İsviçre Alplerinde dedesi ile yaşayan bir çocuk. Ana yok baba yok. Teyzesi onu dedeye kakalayıp toz oluyor.
Dede, önceleri huysuzluk, mızıltı filan yapsa da sonunda Heidi’yi benimsiyor ve dede torun yaşayıp gidiyorlar. Bu arada Heidi’nin en yakın dostu önce dedenin Sen Bernar cinsi köpeği daha sonra Peter adında bir keçi çobanı oluyor.
Sonrasında olaya Klara adında bir zengin kızı ile onun dadısı Rotenmayır ( okundukları gibi yazıyorum.) da karışıyor.
Bayan Rotenmayır’a cümlemiz gıcığız. Zira zavallı Haydi’ye ( Efendim Heidi de ‘’Haydi’’ olarak okunuyor.) ‘’Adelayt’’ Diyor. İşte bu sebeple rahmetli annem, Rotenmayır sanki normal bir isimmiş gibi onu hiç yadırgamazdı da Heidi için ‘’ Çocuğa ne biçim ad koymuşlar Haydi diye isim mi olur?’’ derdi. Hatta kendince ona Müslüman bir Türk kızı adı bile koymuştu: Hediye. Bir gayrimüslim kızı olmasını kabullenemiyordu.
Evet... Heidi’yi işte böylesine benimsemiştik ve sadece bizim ailede değil her ailede durum aynıydı.
Heidi’yi çok benimsemiştik ama bir husus hiç dikkatimizi çekmemişti.
Dizide bir keçi çobanı olan Peter’in bile ayaklarında ayakkabı ( ya da çarık ) vardı ama Heidi yazın da kışın da hep çıplak ayakla dolaşıyordu. Düşünün, yaz mevsimlerinde bile insanın soğuktan donabileceği İsviçre Alplerinde 6-7 yaşında bir kız çocuğu, kışın bile yalınayak. ( Gerçi onu kışın ortasında bile hep kısa kollu tişortla görüyorduk ya neyse...)
Bir iki meraklı Melahat’ın dikkatini çekmiş sormuşlar: ‘’Heidi’nin ayakları neden çıplak?’’
Çizgi filmin yapımcıları kıvırmışlar hemen. ‘’ Heidi özgür bir kız. Onun özgür ruhunu hikayeye yansıtabilmek için ayaklarının çıplak olmasını biz özellikle istedik’’
Tabii yapımcılar daha sonra çizgi filmin senaryosunu yazanlara ve çizgi filmi yapanlara ‘’ Ulan hangi geri zekalı o kızın ayaklarını çıplak olarak çizdi?’’ Diye ana avrat döşense de neticede başta Türkiye olmak üzere pek çok ülkeye Heidi’nin çıplak ayaklarını onun özgür ruhunun ifadesi olarak yutturdular ya bir daha da o ayaklara bir çift ayakkabı alıp giydirmiyorlar.[ İşin ilginci halen bir kadın, şöyle bayağı sarhoşsa veya hafiften çakırkeyfse ve ayaklarındaki ayakkabıları çıkarıp öylece yalınayak yürürse işte o kadın çok özgür bir kadın olarak takdir görüyor.]
Ancak dünyada o kadar çok münafık(!) var ki. İşte o münafıklar(!) ‘’ Yok lan bu yapımcılar resmen kekliyor bizi. Bu işte başka bir numara var. Hele bir araştıralım şu işi’’ Diye araştırmaya başladıklarında karşılarına öyle bir gerçek çıkıyor ki Heidi’nin çizgi filmindeki acıları, gerçek hayatındaki acıların yanında Hatay Künefe...
Araştırma dediğime bakmayın, aslında İsviçre'deki herkesin bildiği ve kanıksadığı gerçekler bunlar.
Nedir o gerçekler peki?
İsviçre’de 1981 yılına kadar sürmüş olan ve yasal dayanağı da bulunan bir uygulama vardı.
Bu uygulamaya göre annesi babası ölmüş veya boşanmış bu sebeple de bakacak kimsesi olmayan, doğrudan doğruya kendisi suç işleyen, anne babası hapiste olan veya gayrimeşru bir ilişki sonucu dünyaya gelmiş olan çocuklar, papazlar tarafından toplanıyor ve zengin toprak sahiplerine para karşılığı satılıyordu. ( Pardon ya ne satılması. Kiliseye yapılacak bir miktar bağış karşılığı evlatlık olarak veriliyordu.)
Çocukları satın alan toprak sahipleri, onları her türlü işte çalıştırıyor hatta zaman zaman cinsel taciz ve tecavüzde bile bulunuyorlardı. Böyle bir yaşam içinde ölen çocuklar için doktorlar ‘’ Nezleden öldü, gripten öldü, su içerken genzine kaçtı nefes alamadığı için öldü’’ Gibi uyduruk raporlar düzenliyorlardı çünkü kendi evlerinde ya da arazilerinde de vardı Verdingkinder( Köle çocuk ) denen bu çocuklardan.
İşte bu çocukların özgür çocuklarla karışmaması için ayakkabıları yoktu.
İşin komiği bu çocuklar hakkında ‘’ Şikayet etmeleri için hiç bir sebep yok. İyi ailelerin yanına yerleştirilip hayatları kurtulduğu için minnet duymalılar.’’ Diye düşünülüyordu. İsviçre kamu vicdanı böyle bir şeydi.
Ahırda hayvanlarla yatıp kalkmaya layık görülen, çuvaldan elbiseleriyle sadece ekmek yedirilen bu çıplak ayaklı çocuklar uzun yıllar boyunca İsviçre halkı tarafından kanıksandı
İşte bu soruna ilk olarak Johanna Louise Heusser adlı bir kadın dikkatleri çekmeye çalıştı ( Evlendikten sonraki adıyla Johanna Spryi ) Heidi adlı çocuk kitabıyla...
Dikkat çekmeye çalıştı diyorum zira İsviçre’de bu konuya dikkat çekmek bayağı bir cesaret işiydi çünkü konuşulması ve tartışılması yasaktı. O sebeple de öyle açık açık değil sadece Heidi’nin ayaklarının çıplak olduğuna dikkat çekmeye çalıştı ama sanırım pek anlayan olmadı.
Daha sonra 1877 doğumlu Carl Albert Loosli de bu soruna dikkat çekti.
Evet... Loosli de bir Verdingkinder ( Köle çocuk ) idi. Sorunu bizzat yaşamıştı ve hayatının büyük bir kısmı önce zengin çiftliklerinde sonra hapishanelerde ve nihayet akıl hastanelerinde geçmişti. O sebeple yazdığı ‘’ Verdingpub’’ ( Kiralık Çocuklar ) adlı kitabı, zamanında ‘’ Deli saçması ‘’ olarak nitelendirildi. Ama ilk kıvılcımlar yavaş yavaş bir ateşe dönüşüyordu. Nitekim ünlü ressam Albert Anker de İsviçre yaşamını yansıttığı tablolarında çokça bu çıplak ayaklı çocuklara yer vererek, görmezden gelinen bu gerçeği tablo meraklısı zengin zümrenin önüne sermeyi amaçlamıştı.
Sonunda bazı kadın dernekleri, sendikalar ve sivil toplum kuruluşları bu çıplak ayaklı çocukların da insan olduklarını fark etti, seslerini yükseltmeye başladılar ve nihayet İsviçre hükumeti 1981 yılında Verdingkinder uygulamasını yasakladı. Yani artık Heidi’ler de ayakkabı giyebilecekti.
Biz, Türkiye Cumhuriyeti olarak işte bu devletin medeni kanununu bünyemize en uygun, en modern, en çağdaş, en laik, ve en demokratik medeni kanun olarak alıp yürürlüğe soktuğumuz 1926 yılında yani babamın dünyaya geldiği yıl, İsviçre’de Heidi’ler çıplak ayakla dolaşıyordu. Onların çıplak ayakla dolaşması, ben yirmi altı yaşına geldiğimde ancak kaldırılmıştı ama Tarih derslerimizde hâlâ - müfredat gereği- İsviçre’den aldığımız medeni kanunun çağının en modern, en çağdaş, en laik, en demokratik ve insan haklarına saygılı medeni kanun olduğu için kabul edildiğini anlatıyordum. Çünkü bize de hiç kimse anlatmamıştı İsviçre’deki Hei’dilerin gerçek hikayesini. Heidi’lerin ayaklarının neden çıplak olduğunu da onun özgür ruhunun yansıması olarak yutmuştuk.
*****
Yazıyı okudunuz. Şimdi pek çoğunuz ‘’ Vay gavur İsviçreliler vay ‘’ Diyorsunuzdur mutlaka. Ama az bekleyin. Zira bizdeki Ahmetlere sıra daha yeni geldi.
Şimdi bombayı patlatıyorum:
Bizde de İsviçre’nin köle çocukları gibi benzer bir uygulama halen var.
Şaşırdınız mutlaka...
Evet... Bu illerimizden/ ilçelerimizden olan vatandaşlarımızı rencide etmemek adına il ve ilçe adı yazmayacağım ama bizim bazı il ve ilçelerimizde de bu Verdingkinder uygulamasına benzer bir uygulama var.
Bu uygulamada bir şehirde ya da ilçede ‘’ Kiralık çocuk pazarları ‘’ Kuruluyor. 14-17 Yaş aralığındaki çocukların( Bazen daha küçük de olabiliyor ) babaları, çocuklarını bu pazara getiriyorlar ve özellikle yaz tatillerinde çocuklarını tarla-bağ- bahçe sahibi insanlara bir kaç aylığına kiralayıp onlardan peşin peşin bir miktar para alıyorlar. Bunun karşılığında da çocuklar tarla, bağ, bahçe sahibi kişilerin ucuz işçisi olarak onlara çalışıyorlar. ( Sigorta yok, vergi yok, çocuklar asgari ücretin çok altında çalışıyorlar. )
Bu uygulamanın İsviçre’dekinden farkı ne peki? İsviçre’de çocuklar reşit olana kadar köledir bizde ise her sene bir kaç aylığına... İsviçre’de çocukların ayaklarında ayakkabı yoktur bizde ise bazen yırtık pırtık olsa da yalın ayak değillerdir. Ama asıl önemli husus İsviçre’de 1981’e kadar yasal olan bu ‘’Kiralık Çocuk’’ ya da ‘’Köle Çocuk’’ uygulaması Türkiye’de hiç bir zaman yasal olmamıştır. Devlet bu çirkin uygulama ile hep mücadele halinde olmuştur ama bu konuda ne derece başarılı olduğu tartışılır.
Peki Türkiye’deki Kiralık Çocuklar sorunu ne zamandan beri var olan bir şeydir?
Çok eski bir maziye sahip değilmiş bu durum. En fazla yüz yıllık bir mazisi varmış.
Hani şeytan ‘’ Medeni kanunun kabulüyle birlikte İsviçre’den ilham alınarak başlamış bir uygulama olabilir.’’ Diye fısıldıyor dersem yalan söylememiş olurum.
Hele bir de bu olayın yaygın olduğu illerimizin bir özelliği var ki ister istemez Türkiye’deki Kiralık Çocuk olayının İsviçre’deki Köle Çocuklar olayından ilham alınarak başlatılan bir uygulama olduğu hakkında insanı daha da şüpheye düşürüyor. Ama bunu açıklamayacağım. Dediğim gibi o illeri ve ilçeleri rencide etmek istemem. Zaten o il ve ilçeler halkı de geneli itibariyle karşılar böyle bir yasal olmayan uygulamaya...
( Heidi’nin Ayakları Niçin Çıplaktı? Ahmet Nasıl Kiralık Çocuk Oldu? başlıklı yazı Sami Biber tarafından 8.09.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.