Yorgun bir savaşçıydı babam: eh, dile kolay henüz on yedi yaşında iken öğretmen çıkmıştı üstüne üstük ailesinden üç sevdiğini kaybetmişti ardı ardına. Önce kız kardeşi yani Yıldız Halam sonra küçük erkek kardeşi nihayetinde de gazi babasını toprağa vermişti ve kala kalmışlardı bir başına rahmetli babam ve babaannem.

Öğretmen olarak ne çok yer gezmişlerdi anne oğul nerede ise cennet vatanın her köşesine gitmişler ve babam yüzlerce öğrenci yetiştirmişti.

Sözcükleri bol keseden harcamak değil amacım sadece yüreğimi sağaltmak çünkü babam göç ettiğinde geç anladım onun kıymetini ne de olsa o benim çınarımdı.

Otuz seneden fazla bir süre memleketine hizmet vermiş bir eğitim neferi olan babam ve bana asla öğretmen olmamı tavsiye etmedi ne de olsa çok hırpalanmıştı görevini mükemmel şekilde ifa etmek adına ama değmişti de. Hem annesi idi onunla gurur duyan hem de tüm dostları en başta ben ve imrenerek dinlerdim anlattığı nice yaşanmış anıyı.

Yorgun zamanlar ve yorgun yıllar ve yorgun bir adam.

Anlattığına göre tayin olduğu bir köyde yaşayanların çoğu frengi hastasıydı ve hasta olanlar ayrı bir yerde toplanıyor ölenlerin cesetleri de devasa bir uçuruma bırakılıyordu ve o köyde öğretmenlik yaptığı sürece ne çok cenazesi çıkmıştı sınıfından babamın. Bir diğer anısında ise tipide yolda kalmış iken anne oğul neden sonra kurtarılmışlardı köylülerin yoğun çabası sonunda bu yüzden bir bacağı tamamen donmuş ve son anda kesilmekten kurtulmuştu donan bacağı.

Onu hep dikkatle dinlerdim anılarını anlattığında ve nasıl da gözleri parlardı öğrencilerinden bahsettikçe. İstanbullu iken babam ve ailesi daha sonra nice öğrencisi çıkmıştı karşısına ve hepsi minnetle sevgiyle sarılmışlardı babamın ellerine.

Öğretmenliğin güzellikleri idi bana anlatılan ve eğitim aldığım okulların müfredatı oldukça ağırdı ama asla yakınmazdım ola ki yakınayım babam verirdi ağzımın payını:

‘’Okuduğun devlet okullarının kıymetini bil kızım. İstanbul’un merkezinde en iyi okullarında okurken asla şikayet etme. Nice kız çocuğu var nice insan eğitim alamayan. Sadece önüne bak asla da yakınma.’’

İyi bir öğrenci olmak.

Zorunda mıydım yoksa içimden gelen miydi?

Ama öğrenci olmayı çok seviyordum hele ki böylesi eğitimci bir babam varken bazense hakkını yemiyor değilim hani rahmetlinin çünkü çok baskı kurmuştu bana yaşarken ama elinden geleni değil yüreğinden gelenin sesini dinliyordu o.

Çünkü aileye çok geç katılmış bir bebektim ve de babamın gözünün nuru zaten oydu bana Gülüm ismini koyan öyle ki dokunmaya kıyamazdı bana rahmetli.

Bir hengâme gibi iken hayat ya da çocuk aklımla sevmediğim baskıyı def edemediğim bir de piyano öğrenmemi şart koymuştu rahmetli: eh, dört dörtlük bir evlat olmak da benim payıma düşendi ve yabancı dil eğitimi almamı da çok istediği için Anadolu Lisesinde okumak ve sınavını kazanmak benim payıma düşendi.

İşletmeyi yine onun rızası ile kazandım ama benim gönlümde başka bir meslek yatıyordu. Elbette öğretmenlik lakin bundan babamın dahi haberi yoktu işin aslı içimdeki meslek aşkını da ben çok geç fark ettim.

Gerçi iş işte geçmişti ama.

İşletme okurken üsteledi babam: İngilizce olarak okumam eksik kalmıştı İşletmeyin ben de derslere yüklendim ve en yüksek derece ile İngilizce İşletmeye yatay geçiş yaptım yine babamın hatırına.

Ve üniversiteden mezun olduğumun ertesi babam hayata gözlerini yumdu.

Çınarım devrilmişti benim.

İdolüm babam hatta bazen gardiyan diye seslendiğim adam.

Sonra ne mi oldu?

Bir seneden fazla hayattan koptum. Yeni mezun olmama rağmen çalışmaya henüz başlamamıştım neden sonra kendini toparladım ve İşletme çıkışlı olduğum için kolaylıkla kazandığım banka sınavının ardından çalışmaya başladım özel bir bankada aslında nice bankada çünkü ben mesleğimi sahiplensem bile banka ortamında mutlu olamıyordum ve işte sonunda yaptım yapacağımı. İstifayı bastım ve öğretmen olarak çalışmak adına almam gereken eğitimi göz önünde bulundurup Pedagojik Formasyon kursuna kayıt oldum.

O dönem çok şeyi denedim yaptım da.

Para kazanmak için özel dil dersi verdim ve sayısız ödevine yardımcı oldum öğrencilerin. Tez türü çalışmalar ve iki üç kuruş kazanıp yoluma devam ediyordum.

Nihayetinde kursu başarı ile tamamlayıp öğretmenlik yapmak için de artık gerekli donanıma sahiptim.

Bu bölümü kısa tutacağım çünkü kısa zamanda adeta bir ömrü harcadım.

Sürekli bir geçiş halindeydim.

Geç kaldığım için atanmadığım için ücretli öğretmen olarak çalıştım devlet okullarında.

O kadar çok okul gezmiştim ki ama çok da insan tanımış yüzlerce öğrencim olmuştu.

Fiyasko ile sonlanan öğretmenlik maceram ve çalıştığım okullarda babam hep benimleydi.

Öğretmenler odasında otururken.

Öğrencilerime ders anlatırken illa ki babam da benimleydi.

Öyle çocuklardı ki onlar her biri ayrı dünya en çok da Kartal’da çalıştığım bir devlet okulunda güzel zamanlar geçirmiştim zaten ilk okul orada görev yaptım.

Nasıl ki babam beni okşamaya kıyamaz öğrencilerim de benim için bir evladım gibiydi.

Babam ilkokulu öğretmeni olarak mezun olmuş sonrasında eğitimini sürdürüp Edebiyat öğretmeni olarak çalışmıştı Türkiye genelinde ve işte şimdi ben babamı yine çok arıyorum.

Öğretmen kimliğinden bana yansıyan güzellikler ve okumaya bana sevdiren ilk öğretmenim iken babam.

Hem öğretmenlik yaptığım yıllarda onun eksikliğini hissetmiştim ve şimdi de tam on yıldır aralıksız yazarken onun da yanımda olmasını çok isterdim.

Aslında manen yanımda da ve ona malum olduğunu biliyorum çünkü yazmaya başladıktan sonra babamı daha iyi anladım ve öğretmenlik yaptığım yıllarda da onu çok iyi anladım.

Güzel ülkem ne çok yollardan geçti ve bu günlere eriştik şükürler olsun ki. Başöğretmenimiz Mustafa Kemal Atatürk ve tüm öğretmenlerimiz: hakları asla ödenmez.

Yokluktan çıkan canım ülkem genç Türkiye Cumhuriyeti ve eğitim neferleri bu ülkeye hizmet veren.

Çok istediğim bir şeyi gerçekleştirdim de gerçi asil öğretmen olarak atanmadım ama ücretli çalıştığım devlet okullarındaki o eşsiz havayı sevgiyle soludum.

Öğrencilik zaten kanımda öğretmenlik zaten genlerimde ve ben daha neler yapmak isterdim ülkem adına.

Bu vatanın ekmeğini yiyen, yaşadığım topraklar ve beni okutan devletim ve insanım. Alnının teriyle ekmek parası kazanan milyonlar.

Ben ülkem için ne yapsam az gelir.

Atansaydım herhalde dünyanın en mutlu insanı olurdum çünkü ben bir vatandaş olarak ülkeme devletime borçluyum.

Ve ben her ne yaptımsa bir öğretmen kızı olarak en başta ailemi gururlandırmak adına da değil sadece içimden gelen coşkuyla yaptım ifa ettim görevlerimi görevden dahi üstün tuttum alnımın teriyle yaptıklarımı.

Öğretmen kimliği babamın ve edebiyatçı kimliği…

Sanmayın hayatım süper ve mükemmel bir yaşamım var ama çok şeyi de aştım aştık ailecek ve şükür bu günlere geldim geldik de.

El bebek gül bebek büyüsem de ben hayatı yaşaya yaşaya tanıdım asla da piştim demem çünkü daha kırk fırın ekmek yemem lazım mademki hala ümidim var yarınlardan ve ben bu sefer anneme verdiğim sözü tutuyorum çünkü ilk destekçim annemdir yazma konusunda yoksa defalarca pes etmiştim.

Asil ülkemin canım vatanımın bir vatandaşı olarak bir eğitim neferinin evladı olarak asla da pişman değilim yaptığım yanlış meslek seçimlerinden ve yaşadıklarımdan çünkü alın teri döktüm ne yaptımsa ve helali hoş olsun para kazanmadan öğretmen olarak çalıştığım yıllar ve ben yeniden doğsam yine öğretmen olurdum yine yazmaya da gönül verirdim.

Teşekkür ederim ülkem.

Teşekkür ederim Türkiye’m.

Teşekkür ederim devletim ve Atatürk.

Teşekkür ederim ailem.

Teşekkür ederim bende emeği geçen tüm öğretmenlerim.

Ve teşekkür ederim siz değerli okuyucularıma beni yalnız bırakmadığınız için.

Güzel ülkem seni seviyorum ve güzel insanım.

Bu ülkenin bir vatandaşı olmaktan gurur duyuyorum ve:

Çok yaşa Türkiye’m.

Tüm öğretmenlerimin ellerinden öpüyorum ve ebediyete intikal eden öğretmenlerimize Allah’tan rahmet diliyorum.

İyi ki varsınız iyi ki.


( Öğretmen... başlıklı yazı GÜLÜMM tarafından 25.09.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.