El mantığı kolektif başlayış yerine, hiçbir çalışma ve gayret göstermeden mülkü olan bir mülk sahibini irade sayıp mülkten pay dağıtmasıyla köleci ilişkileri başlatıyordu. Yani vicdan mülk sahibinin mülküne ortaklar tanımamayı baz alıp, baz aldığı anlayışa göre sızlayacaktı.


Mülk sahibi isterse mülkünden size pay verir veya hiç pay vermezdi. Vicdani kanaatleriniz bu esasa göre değer yargılarını ortaya koyup; ortaya konan değer yargılarını da bu esasa göre ölçüp biçecekti



Daha açığı “veren el alan elden üstündür” diyen köleci işleyiş içinde ortaya çıkarılan köleci söylemler şimdi sizin vicdanınızdı. Bir kefeye yoksunluğun davranışları diğer kefeye varsılın veren el ile yoksulun alan elin mana anlayışı konmuştu. Denge tutmuyordu. Kolektif kefeye karşısındaki kefeye, kolektif tüketme karşılığı konmuş terazi görselinin zihin imajından, vicdan muhasebesi doğacaktı.


Kefelerinde varsılın ve yoksulun davranışları olan köleci vicdanlı muhasebe köleci ortama yeni bir düşünce, yeni bir eylem alanı açacaktı. Bu yeni söylemli eylem alanına göre vicdanınız size “sağ elin verdiğini, sol eliniz görmesin” diyecekti. Ama güzel söz değil mi? Bu güzellikle siz farkına varmadan kolektif referansa göre yanlış olanı meşrulaşıyordunuz. Emeği gasp edilen düşkünlerin sadaka alma işi El mantığı ile meşrulaşıyordu.


Dahası “veren el alan elden üstündür”. “sadaka ömrü artırır” demekle soyut bir sadaka kaynağı söyleyen vicdanın yarattığı dilenciler ordusu ve iyi niyeti (!) su istimaller karşısında yeni sağduyu insanları veren elden alması yerine çalışmaya sevk eden bir vicdan muhasebesine dönüşecekti. Dağdan gel kolektif sürecin üretim gücünü ve çalışma nesnesini elinde al. Sonra insanın düştüğü bu içler acısı duruma “sağ elin verdiğini sol el bilmesin” de….


Sonradan görülmüş ki tasadduk bağlamında yapılan inayetlerle insanlar hazırcı ve miskin olup, bir lokma bir hırka diyen miskinliğin kanaatleri ortamın beklenmeyen bir gerçekliği olmuştu. Bu kez de miskinleşmeye karşı, miskinliği önleme adına “Veren El, alan elden üstündür” denmeye getirilmişti. Veren elden kasıt, mülk sahibiyle çalışan kişi belirtmesiydi.


Oysa kolektif alanın ne veren eli vardı. Ne alan eli vardı. Veren de kolektif güçtü, dağılım da kolektif güce doğru olmakla iki elin sesi vardı. Kolektif alanda veren elle alan elin tekil eylem alanı yoktu. Ezik elin veren ele karşı alan elin duyduğu vicdani minnettarlıkla veren ele ezik ezik dua okuması yoktu.


Kişinin hoşlanmasına yönelim olan El takdiri; kolektif alanı, mana anlayışı düzeyine indirgeyip kişileri tamaha yöneltmişti. Tamah edenler içine düştükleri durum karşısında bir kolektif alanı hatırlayıp, bir köleci sisteme bakmanın kıyası içinde “kendim ettim kendim buldum” diyorlardı. Köleci yapı içinde sık sık duyduğu “komşusu açken, tok yatan bizden değildir” diyen aforizma ansıdığı kolektif alanda yoktu.


Köleci sistem içindeki vicdan, kişileri; “alan ele karşı sadaka vermeye, aç yatana karşı infakta bulunmaya” davet ediyordu. Sadaka vermeyi ve infak etmeyi tek yanlı acıma, tek yanlı merhamet olarak söylüyordu! İyi de neden vicdan ve merhamet etmeliydim? El bunu söylemiyordu.


Oysa kolektif ilişkiler tek yanlı olmayan ilişkilerle “karşılık işlerin, karşılık emek gücünü yardımlaşıcı" sekans hareketleriydi. Baş başa verince taşı yerden kaldırmanın bilinciydi. Bir elin nesi var? Hiç değilse iki elin sesi var diyen bilincin vicdanıydı. Bu nedenle kolektif alanlar kişilere sadaka ön göremiyordu.

( İttifaklar Bir Referans Noktasıydılar 54 başlıklı yazı Uraz Bayram tarafından 9.10.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.