Santimetrekareye Düsen Siir Parametresi 2
içinde biriktirdiği ayıp rezil rüsva kepazelik günah
suç vebal çirkeflik kuyusu - irin ve iltihabın kokuşmuşluk damarı ucundaki
herkesin kendisi olduğu, patlaması kaçınılmaz yığılmışlığı türlü kalıp maske
tamir tahut şerincelik gösteren yamalarla örtüp kapatmak asla mğmkün değildir.
Çünkü ne demişler : ’ tencere dibin kara.’ Kimsenin
yüzünde aklında kişiliğinde ve karakterinde hak hukuk vicdan ahlak onur itibara
dair temiz, arınmış, beyaz sayfa ve eğilim ilişkisi kalmamışsa; her yer
birbirini bozan kerhane ; her insan pavyon soytarısına dönmüş dolaşmış ve
alılsnmış demektir.
Eninde sonunda yaşadıkları evrenler etaplar evreler ve
oturdukları evler kendi elleriyle yaptığı yıkımların baykuş viranesine sürekli
huzursuz geçimsiz molozları işleyip taşıyan, ve feryat figan facia enkazındaysa
mutsuzluğun dibini köşesini kurcalayıp çırpınan ayaz azadı küsmüs bezmiş ve
kovulmuş dünya sürgünüdür kendi yapımına musallat ve sebep insan.
Cumhuriyeti kurarken tasa Orhun Kitabeleri’ nden
okuyup heceleyip öğrenip aldıklarını yorulmaz yılmaz fikrinden cesaretinde ve
taşıyarak ; ve her gün toprağını tazeleyip saf be temiz insanlık aşkı
damarlarında hali vakti dili kültürü dünü yarına iletip aktaran kalemin
boyasından kanadıydı; Seyrani, Dertl, Kaygusuz Abdal, Gevheri, Emrah dede
mirasını Veysel’ e , Mahsuni’ ye ve Neşet Ertaş’ lara damar damar yükleyip
götüren MEHMET AKİF ERSOY’ un ZULMÜ ALKIŞLAYAMAM başlıklı hakka ve halka
ilişkin tespit ve tembihi.
“Zulmü alkışlayamam,zalimi asla sevemem
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem
…
Üç buçuk soysuzun ardından zağarlık yapamam
ZHele hak namına haksızlığa tapamam
Doğduğumdan beri alığım istiklale
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lale
Yumuşak başlı isem , kim dedi uysal koyunum
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum
kanayan bir yara gördüm mü yanar ta ciğerim
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim
adam aldırma geç git diyemem, aldırırım
….”
Toplumlarını köklü ve sağlıklı temeller kaynağında
dinç, dayanıklı, tutarlı, dengeli, kararlı, inançlı , bilgili, iradeli güvenli
diri, sağlam ve yerleşik hayatın ilgisini uyandırıp iletişimini kurabilen etkin
özgürlüğe ve yetkili özgüvene dair vazgeçilmez harcı ve madde başlıkları olan -
tarih bilinciyle birlikte yapısal dokusunu örmüş donatmış - dil, kültür,
deneyim, birikim, sözlü yazılı edebiyat külliyatı; tüm duyarlı değerlerini
kodlayan tüketim piyasası karanlığı ve kabuğundan çıkmamaya ezilir küçülür
düşer biter tükenirse; algıdını ve alışkanlığını harcayıp kullananların
buyurganlık keyfiyetine göre karanlığından başka hiç bir şeyi görüp bilip
anlayıp farkedip duyamayan; ve sürekli acıdan acıyı doğurtan tüketim
piyasasının sefalete şükreden; ve afyonuyla uyuşmuş zavallılığa tapınan; lanet,
kahır, beddua, bela, şiddet, küfür, sataşma, cinnet, çatışma, bulaşma, cerahat
okuma ve akıntılarına dönüşür tüm toplumsal değerlerin en üst başlığındaki
kültür , dil, sanat ve edebiyat.
Doğduğu dünyayı ömrü hayatıyla duyup görüp insan
zenginliğinin ve YAŞAMA SEVİNCİNİN aklına fikrine vicdanına okuyup yazan onur
ve gururla, aracısız tercümansız ulaksız ulaşıp eriştiği sözü yazıyı toplumsal
kaynağa büyüten inanlı kararlı kimi şiir ve şairleri de vardı doyduğu
toprakları yurdu yuvası bilen Türkiye Cumhuriyeti’ nin
AHMET KUTSİ TECER mesela;
ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA şiirinde :
“ Orda bir köy var uzakta
Onköy bizim köyümüzdür
Gezmesek de , tozmasak da
O köy bizim köyümüzdür
Orda bir ses var uzakta
O ses bizim sesimizdir
Duymasak da, tınmasak da
O ses bizim sesimizdir
…… “
MURADİYE’ de AKKŞAM şiirindeyse:
“Tırman akşamleyin Muradiye’ den
Uzaklaşan günün sesini dinle
Bir kırık basamak,bir taş merdiven
Bekliyor çıkalım diye seninle
Yalnız çıkacaksın şimdi…Bir revak
Altında oturup dinleneceksin
Birden bir kumrunun sesi taşacak
Günün arkadından söyleneceksin
…..”
Toplumsal didiş hattının çürümüş kokuşmuş çıkmazlarda
devamlı çözümsüzlük biriktirdiği; talanı yalanı haramı körükleyip kollayan
niyet maksatları irade yetkisiyle donattığı ; günü güncesi değişmez ve
istikrarı mutluluğu yerlere yeksan hak hukuk dengesizliklerin iktidar sahibi
yaptığı; hayatla gerçek hiç bir bağıntıdı olmayan ülke dışı tercümanlığının
kozmo kalıplar içinde kaynayıp kuduran huzursuz günsüz ve yarınsızlığa - süslü
intihar çerçevesi içinde betonarme ve çarpık yapılaşma rant kapsamına alınmış
hapsedilmiş - nasıl değişip dönüşerek uyumlu güdümlü itirazsız itaatkarlık
numunesi olma tarifesine göre uyuşturucu reçeteler yazıp, bulaşıcı virüslerin
yolunu ayarını düzenini damarını ve hünerini kotardığı ünvan imtiyazı ve geçerli
seçkin olma puan notuyla toplumsal enkaza direk müdahil terbiye eder duruma
gelir sanat kültür ve edebiyat.
Türkiye Cımhuriyeti binası yapımı ve gelişimi
sırasında çaldığı türküden çağırdığı sevgi saygı toplum ve itibar bağından
karlı kışlı yokluk günlerine ‘Han Duvarları ‘ nı yastık yorgan ederek ve soğuk
giyip ayazı kuşanarak ülke gerçekliğine ve toplum hayatına kendi tanıklığından
bakanlar da vardı mesela FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL ;
ÇOBAN ÇEŞMESİ şiirinde insan, dil, kültür, doğa ,
toplum sevgi saygısını her şeyin başlangıcına bir ve bedel hayatın mülkü mirası
sayıp bildiği:
“ Derinden derine ırmaklar akar
Uzaktan uzağa çoban çeşmesi
Ey suyun sesinden anlayam bağlar
Ne söyler bu dağa çoban çeşmesi
Göynünü şirinin aşkı sarınca
Yol almış hayatın ufuklarınca
O hızla Dağları Ferhat yarınca
Başlamış akmaya çoban çeşmesi
O zaman başından aşkındı derdi
Mermeri oyar taşı delerdi
Kaç yanık yolcuya soğuk su verdi
Değdi kaç dudağa çoban çeşmesi
…. “
Sebep O ‘ dur ki, göze alıp gönülde yorulanları aklın
fikrin cesaretin söz ve yazı sahipliliğiyle esirgenmeyen emeklerin oluyordu dün
bugün ve yarın. Mutsuzluk bedduası okuyan ve avlayarak uyuşturduğu
kalabalıklara nasıl aşağılık düşüklük dilencisi ve zavallısı olunurun yokunu
yöntemini çevrim içi sürekli tedavülde tutan zıkkım zindan piyasa
pazarcılığında ; acıdan kahırdan gösterişli görsellik boyayıp parlatıp duran
sözden yazıdansa ne doğa ne tabiat ne toprak ne ilim ne irfan me ilgi ne
iletişim ne insan ne kültür ne toplum; sadece kendini türeten hır gür
zıvanasından başka hiç bir hayat belirtisi doğup büyümüyor maalesef.
Hep kazaya belaya uğrayarak çıkılımolamayan sokaklar
sapağında ve sapkınındaki kafadan attığı ve başından savıp salladığı tesadüfen
rast gelişlerin veya tesadüfen rastlantıların her çeşit ve biçimini ağıt
merkezine koyup, yoran yopratan söze yazıya sürekli cenaze merasimi düzenleyen
sanat- edebiyatın uygun ölçekli işininHanım Ağaları ve Feriştah Babaları, bütün
bu avlama ve tavlama işinin - herkesin kendine uyar miktar acı dilimini
hayatının doyurup kandırıp besleyen afyonuna kapış kapış tükettiği -
birbirinden özenip imrenen kusnuk ve köpük kalıntısı aktarımlarını
nöbetleşirler.
Çünkü sorgulanmayan hayat dünden kopar, günü öldürür
tüketir, yarınıysa kavgaya şiddete harama vurguna fuhuşa furyaya alışmış
uyuşmuş bağımlılıklarla ; herkesi istisnasız eşitleyen paydada arızalı
hastalıklı sorunlu kişiliksizlik düğünlenmesiyle dolaşıp dalaşarak kader yazıp
kader bozan patron tanrılarından yüksek not alma veya beğeni kontenjanında en
alt sıralara hayatım bütün kirini pasını derdini yüklenip taşırken birbirini
deşip didikleyen cinnet tırmanışlarında ömür ezip üzen tantana; eğitim seviyesi
ne olursa özgürlüğü iradesi sorumluluğu tüm toplam değerleri elinden alınmış
olsun okur yazar alışkanlığı sıfır korkunun karanlığın hazır sesler sözler
buyruklar emrine amade kulluk kölesidir.
Nedenlere niçinlere muhatap yükümlüdür ve bağlıdır;
aidiyet duygusunu derleyip toplayan değerlerle aklın fikrin gözlemleyip
deneyimlediği kişilik karakterine yahut toplumsal hafızaya doğa , tabiat, canlı
, cansız, soyut , somut yaşamsal bütünlüğün ve hayati hassasiyetin eğitilerek öğretilen
insan ilişki ve iletişiminde aslı gerçeği olan “ tırnağında dahi ‘“ geçmişini
geleceğe götürüp taşıyabildiği . Askında gerçek inandırıcılığı yoktuysa ne dğn
kavramı vardı insanda ne gelecek kaygısı. Bop ürününe mahsus servet sermaye
çarkında ağır komalık ağıt aşılayan derbederliğin mükemmel kumaş ve kostümlü
imaj ve imla külliyatına her şeyin değersizliğini önceleyen ahkam kesmelerle
söz sanat siyaset ve edebiyat; kahır bela okuyarak sitem yağdırıp şikayet
ettiği bütün bozuk yapılaşmaların aynısına tesis ve takas eder kendisini.
Zaaflarını bilen özgüvenle inandırıcı samimi
gerçeklikte kendini kabullenmek; aynı zamanda farkında olunan veya olunmadan
işlenen tüm yanlışları anlayıp bilen tamir ve tedavi için bir fırsat olduğu
gibi, sonsuz sessizliğin uyuyan mucizelerinden hayatın çok sesli, çok çeşitli
ve çok renkliliğini duyup konuşup dillenerek; başkasıyla zenginleşecek ve
tamamlanacak sevgiye saygıya barışa ve insana duyulan ihtiyacı tolere edip
kabullenmeyi ( bencillikle her yağma yıkıma kendini tanrılaştırmabın aksine)
sağlar ve mümkün kılar.Eğer burayı akla fikre açık ve özgğr tutmazsa insan,
başkasından döllenmeli özürlü arızalı düş hayal düşünce duygu güdümüne bağlı ve
bağımlı , söze yazıya şiire sanata kültüre dike özgürlüğe ve özgüvene hem
murdar hem muhalifiyle; devamlı felaketlerini beraberinde sürükleyen düşünüp
davranmanın dipsiz bucaksız esaretinde saplanır boğulur ölür insanlık.
Seyfi Karaca … Aralık / 22
(
Santimetrekareye Düsen Siir Parametresi 2 başlıklı yazı
Yeldegirmeni tarafından
1.12.2022 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.