KUR’AN’I
RAFLARDAN İNDİRELİM
“Doğrudan Kur’andan alarak ilhamı, Asrın
idrakine söyletmeliyiz İslâm’ı” (M.Akif Ersoy) Kur’an; sakınanlar ve arınanlar
için bir yol göstericidir. Kur’anın gönderiliş amacı; insanların inançlarını
düzeltmek, ahlakını güzelleştirmek, dünya hayatlarını düzene koymak, ilahi irade,
rıza ve düzene uygun bir dünya hayatından sonra ve bu sayede onlara ebedi
mutluluklarını kazandırmaktır.
Kur’an;
insan ve insaniyetle ilgili her konuya, varlığın başlangıç ve sonuna, yaratılış
ve yok edilişe, ahlaki erdemlere, fert ve cemiyet olarak insanla ilgili
kurallara ve kanunlara, tarihi olaylara, kıssalara temas etmekte, insanları
eğitmeye yönelik öğüt ve ibret tablolarına yer vermektedir.
İnansın
inanmasın düz mantıkla düşünen herkesin Kur’anı inceleyerek ulaşabileceği bu
sonuç, onun Allah’tan geldiğinin reddedilemez bir delilini teşkil etmektedir.
Kur’anı Kerim bir yandan insanların din ve dünya hayatlarıyla ilgili olarak
doğru bilgiler ihtiva etmekte, bu hususta gerçeklerin kesin kanıtlarını
içermekte, aklı aydınlatmakta, itikadı düzeltmekte, doğru yolu göstermekte,
diğer yandan hem bireye hem de topluma yön vermekte, hidayet ve kurtuluş
sağlamakta, nihayet bireyleri ve toplumları gerçek hayra, nimete ve mutluluğa
götürmektedir.
Merhum
Akif’in de belirttiği gibi, Kur’an bize hayat vermeli, hayatımızın her anını
işgal etmeli. Kur’ansız bir hayatın hayat olmadığı, Kur’andan uzak yaşantının
yaşantı olmadığı şuurunda olmalıdır. Kur’anın; “belhum adal” dediği;
“hayvanlardan daha aşağı” duruma düşmemek, Kur’anla iletişimle mümkün olur.
Mümin şahsiyet; Kur’anla iletişim içine girer. Bu, her ramazan ayında “hatim
yarışı”na girerek, el alem; “ne çok hatim yapmış, ne kadar iyi okuyor” diye
iftihar vesilesi yapmakla olmaz. Kur’anı, yükseklere koyarak, gelin ve
damatların odalarında süs olsun diye nakışlı kaplarda saklamakla şahsiyet elde
edemeyiz.
Mümin şahsiyet; aynı zamanda ve her şeyden
önce Allah’la iletişim kuran, Kur’an okudukça, Allah’la konuştuğunu bilen
insandır. Kur’anla iletişime geçen; hurafelerden, akıl ve düşünceye aykırı
davranışlardan, ilme ters tutumlardan uzak kalan, Kur’anca iletişimi hayat
iksiri olarak gören, barışı, kardeşliği, diğer dinlerden olanlara karşı
hoşgörüyü, insan sevgisini, adaleti, eşitliği, “veren el” olmayı, “bugün Allah
için ne yaptın?” anlayışına ilgisiz kalamayan kimsedir.
Mümin
şahsiyet veya Kişilik sahibi mümin; aynı zamanda bir medeniyet göstergesidir.
Kurandan yolu geçmeyen veya ruhu, gönlü Kur’anla sulanmayan insanlar;
fedakârlık, vefakârlık, sorumluluk, elini taş altına koyma bilincinden uzaktır.
Kur’ansız insanlar; empati kuramaz, “Salih amel” içinde olamaz, “emir olunduğun
gibi dosdoğru ol” anlayışını idrak edemez. Kur’anca iletişime şaşı bakanlar;
“niçin yapmadığınızı söylersiniz?”, “ya olduğun gibi görün, ya da göründüğün
gibi ol” ruhundan habersizdir. Temiz toplumun anahtarı; Kur’anca iletişimdedir.
Çünkü bu ruhla iletişime girenler; ticarette hile yapamaz, müşterisine bozuk ve
hileli mal veremez, yaya kaldırımlara mal koyup yayaların geçmesine engel
olamaz. Teraziyi hileli tutamaz. Faizle alışverişin “haram” olduğu şuuru
içindedir. Borçlandığı zaman; yazılı hale getirir ve şahitlendirir. Mümin
şahsiyet; ne incinir ne de incitir. Kendine yapılmasını istemediği bir şeyi
başkasına yapmaz. Kur’an hayat kitabıdır. Dolayısıyla doğru, mükemmel bir hayat
yaşamak isteyen; Kur’anca iletişime girer. Kişilik sahibi mümin; Kâmil
insandır.
İnsanlar, Kur’anca iletişimle olgunlaşır ve itibar kazanır. Onun için; “kalpler ancak Allah’ı zikirle huzur bulur” denmiştir. Kur’anca iletişim içinde olanlar; Mümin şahsiyeti oluşturur. İnsanlara; eliyle, diliyle zarar vermemeyi bilir ve uygular. Bir kötülük gördüğü zaman; önce eliyle gidermek, buna gücü yetmiyor, hakkından gelemiyorsa diliyle gidermek, engel olmak, buna da gücü yetmiyorsa kalben gidermek için çaba gösterir. Toplumsal olaylara ilgisiz kalmamayı, “aklı, dini, namusu, şeref ve haysiyeti koruma konusunda taviz vermemenin şuurundadır. Her insanla; hangi ırktan, hangi mezhepten, hangi renkten, hangi ülkeden olursa osun kenetlenme yollarını arar. Ebedi ve ezeli düşmanlığın geçer akçe olmadığın kafalara nakşeder. Allah’ın her yerde, her mekânda var oluşu, Onsuz hiçbir şeyin anlam ifade etmediği, edemeyeceği anlayışındadır. Zaten Allahsız hiçbir durum söz konusu değil, olamaz da. Allah kâinatı çepeçevre kuşatmıştır. Yürürken ayağımız, konuşurken dilimiz, bakarken gözümüz, tutarken elimiz, düşünürken beynimiz, damarlarımızda dolaşan kanımız…