Güneşin ışıkları artık daha  eğik geliyor, rüzgarlar  kuvvetli esiyordu.  Sonbahar yağmurları da başlamıştı; sararan yaprak  yağmur damlalarının "üç tanesini"  üzerinde tutuyordu, onlarla konuşuyordu " Az zamanım kaldı, sizinle birlikte düşeriz, toprakta besin olmama yardım dersiniz" diyordu.


    Yaprak, ağacı ile bağını koparıp toprağına dönmek üzere zamanını beklerken, bir anda sert bir rüzgar çıktı, onu dalından kopardı, havada sürüklemeye başladı.  Bir an ne olduğunu anlayamadı.  Bu bilinmezlik, onu hemen anılarına götürdü.  "İyi ki, güzel günlerim vardı" dedi, durumunu unuttu; onları düşünmeye başladı.


    Geçmiş günlerini tek tek hatırladı: Bir tomurcuktan çıkmışlardı, yaprak ve çiçek olarak. Kardeştiler. Zaman zaman kardeşini kıskandı. O, çok güzel beyaz çiçek olmuştu; herkes ona türküler yakıyordu " Ayva çiçek açmış yaz mı gelecek". Türkü  yakmakla kalmıyorlar,  ağaca çıkıp çiçeklerini de toplayıp  yiyorlardı; çok güzel tadı vardı.


     Ben de, Yaprak,  yaz boyunca topraktan gelen su ve besini, güneşten gelen ışıklarla birleştirdim  şeker yaptım ,onları çiçeklere gönderdim,  çiçekler de güzel sarı ayvalara dönüştüler. Sonbaharda  olgunlaşınca toplayıp satmaya götürdüler.


     Yaprak tam bunları düşünürken, rüzgar, onu  bir şehrin içinde  beton kaldırıma attı;  çok kalabalık, çok gürültülüydü. Gelen geçen geçen üstüne basıyordu, "Burada  çürüsem toprağa ulaşamam" dedi, içi acı kapladı 

    Tam o sıra da  meyve  poşeti  elinde  bir adam geliyordu, poşetin içinde kardeşlerini gördü; içini bir sevinç kapladı. O adama da  geçerken  üstüne bastı, sarı yaprak hemen adamın ayakkabısının altına yapıştı.

  Yaprak,  çok mutluydu. Kardeşi sordu " Seni hangi rüzgar attı buraya"  diye sordu.  O da,  olanları yolda  anlattı.

    Adam, evinin önüne gelince ayakkabısına yapışmış, yaprağı  fark etti.

 "Nereden  geldi bu  pis  yaprak" dedi.

    Ayakkabısı betona sürterek,  yaprağı ezdi,  parçaladı. Onun  hem canı  yandı, hem de gururu  incindi.

"    Bu güzel ayvaların şekerini veren, tadını veren benim, ama  şimdi horlanıyor, ayaklar altında eziliyorum. Hayat bu kadar adaletsiz olmamalı" dedi kendi kendine.  

     Bunları gören diğer kardeşin de çok canı yandı,  bu  duruma çok üzüldü,  içini bir intikam  duygusu  kaplamıştı.

     Adam evine vardı, akşam yemeğinden sonra sonra hep meyve yerdi, sağlığına çok dikkat ederdi. Karısına "Çok güzel ayva aldım, getir de yiyelim" O akşam, ADAM AYVAYI YEMİŞTİ, daha doğrusu ayvayı yiyememişti;  boğazına takılmış nefessiz kalmıştı. 


    Bilinci kaybolan adam,  hayal  görmeye  başladı: Kapı önünde yaprağı ezerken, hakaret ederken gördü kedini. Poşetteki  ayvaların  üzüntüsüne şahit oldu.  Onların kardeş olduklarını anladı.

    Kendini gelir gelmez " Ayvalar nerede?   diye sordu. Karısı " Ayvadan ölüyordun, yine ne ayvası" diye çıkıştı. Kadının şaşkınlığı  devam ederken, adam tabak içindeki kesilmiş ayvaların tohumlarını özenle aldı,  bir kağıt havluya koydu, elbiselerini giyip, kapının önüne indi. Karısı, şaşkın ve kaygılı şekilde peşinden gitti. Kocası elindeki kağıt havluya, kırılan ezilen yaprak parçalarını özenle topladı; gitti, malzeme dolabından küçük çapayı aldı, bahçenin en güzel toprağının olduğu, en güzel güneşi alan yerinde bir çukur açtı, onları toprağa gömdü. "Artık siz çocuklarımızsınız, ilkbaharda görüşürüz" dedi

    Karısı, bu  durum karşısında çok duygulandı, eşine sarıldı,

sevinçten ağladılar, gözyaşları toprağa döküldü.

    Sararan yaprak, "üç tane gözyaşı damlasını"  üzerinde  tuttu.







( Yaprak Ve Meyve Kardeşliği başlıklı yazı Herstory tarafından 19.01.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.