Hangi rengin asasıdır tutunduğum,
tutulduğum hangi mevsimin azadesidir yorgunluğum…
Gül yüzlü kıvancımda saklandığım
Dört duvar yalnızlığım
Mabedin karşı yakası
Aşka adadığım sözcüklerden diktiğim,
Yaralı matemimle ölgün yüzüm
Dürtülerimi öldürdüğüm kadar müzmin
yolcusuyum
Hüzün denizinin
Leyla’sı aşka adaklar adadığım
Mevsimin solumda atan çırpınışları
Bir gazelim ben ya da solun anahtarı
Aşkın kuyusunda çözülen dilim
Atan şafağı gecenin
Kıyılansa içim
Kıyama durduğum kadar hüzün içtim.
Bir dehlizse arşınladığım
Dalkavuk yalnızlığın rüzgârında
serinlediğim
Tutkunun denizinde tekabül ettiğim
O tek damlanın mayalandığı mevsim
gibi
Gizin titrinde yanıp sönen tinimden
Sökün eden bir yıldız
Astığım yüzümü
Astığım astık
Kestiğim kestik olmadı da ömür denen
Girdabı
Biçare arşınladığım…
Şu yoldaş rüzgârı
Esefle içime çektiğim
Araf’ta uçuşan duvağım
Çünkü aşkın kör denizinde salkım
saçak
Uzandığım sonsuzluğun lanetinde
Hali hazırda içtimada
İman gücümle idrak ettiğim
Sonsuzluğun ç/ağrısında
Atağa geçendir yüreğim
Kalemin ikliminde
İliklediğim düğmelerim
İki dirhem bir çekirdek şiirleri
derlediğim
Hüzün denizinde
Tutsağım aşka ve özlemi
Seğirten imkânsızlığın çeperinde
Ummanlara denk düşen
Müzmin bir çiçeğim ben
Dilemması günün
Devirdiğim şişelerde saklı iksirin
Baştan çıkaran hüznünde saklı
Bir dua ki
Allah yolunda saklı tuttuğum kadar
içimdeki sırrı
Serler serili surlarda
Sırrımla sırra kadem basan
Yalnızlığın uçuşan duvağında
Solan yüzüm
Solan neşrim
Solan bir nesrim ben binlerce şiirde
gezindiğim
Gecenin meşrebi iken
İçimin aydınlığında yanan ateş gibi
Yaktığım ucu mektupların benden bana
uzanan gizi
Saklı tutan Rabbin nezdinde
Emre amade bir kulum
Aşkın ve inancın dirayetinde sızan
bir ışık gibi
Her sözcüğü aşk bellediğim…