Makale / Eleştri Makaleleri

Eklenme Tarihi : 1.04.2023
Okunma Sayısı : 555
Yorum Sayısı : 9
Benim Oğlum Bina  Okur  Döner  Döner Yine  Okur.


‘’Gök  yüzünde  uçuyordu  kuşlar.
Yapraklarını  döküyordu  ağaçlar.
Kış  uykusuna  yatmıştı  ayılar.
Doğa  bir  başka  güzeldi  o  gece. ‘’

-Güzel  bir  şiir.  Keşke kafiye düzenine  de  dikkat  etseydin.
-Sen  de hiç  bir  şeyi beğenmiyorsun  hocam.  Bu  şiire  de  ‘’  Kafiye  olmamış.’’  dersen  yuh  yani.
-Sence  olmuş  mu?
-Tabii  ki.  Bak  bütün  dizeler  ‘’ lar ‘’  ile  bitiyor.
-Öyle  olunca  da  şiir  kafiyeli  oluyor?
-Aynen..
-O  zaman  sana  hayırlı  işler bol  güneşler  kardeşim..

Evet... Bazı  vatandaşlara  ne  kadar  izah  ederseniz  edin,  bazı  şeyleri  kafalarına  sokmanız  mümkün  değildir. Bu, biraz  yetenek  biraz  da  nasip  işidir.  ‘’Vermemişse  Mabud, neylesin  Mahmut?’’  Durumudur  anlayacağınız.

Kırk  tane  fırın açıp  kırkında  da  ürettiğiniz  tüm  ekmekleri  yedirseniz de,  dünyanın  en  usta  hocaları  tarafından  eğitim  verdirseniz  de, ve  dahi  size  bin  defa  ‘’  Söz !  Bundan  sonra  değişeceğim.’’  Dese  de değişmeyecektir. Yerinde  sayacaktır.

Farz-ı  muhal  ben.. Picasso’yu  bana  hoca  olarak  tutun, yine  de  benim  çizdiğim  resimler  çöp  adam  resimlerinden daha  ileri  gidemeyecektir. ( Onu  bile  yüzüme  gözüme  bulaştırırım.) İşte  o  sebeple  de  hiç  kaabiliyetim  olmayan  resim  sanatına  hiç  bulaşmam.

Bazı  insanlar  ise ya  kaabiliyetsiz  olduklarını  kabullenemez  ya  da  bilir  ama  inadından  vazgeçmez.  Ama  tabii  ki  sonuç  da  değişmez. Aynen eski  bir  Türk  deyimi  olan  ‘’Benim oğlum  Bina  okur,  döner  döner  yine  okur.’’  Deyiminde olduğu  gibi... Ancak  hemen  belirtelim,  bu  işin  kızı  oğlanı  yok  aslında.  Yani  yerinde  sayma  işi  oğlanlara  mahsus  değil.  Kızlarda  da  var.  Hatta  bazen  kızlarda  daha  fazla. 

Deyimin anlamı ile  devam  edecek  olursak...’'Hep aynı şeyleri tekrarlamak, çok çalışmak ama bir türlü ilerleyememek; yerinde saymak' şeklinde karşımıza çıkıyor deyimin  anlamı.

Başka bir bilgiye göre deyim şöyle açıklanıyor:'Binâ, Arapça dilbilgisinde fiillerin çatılarını, Emsile de fiil çekimi ve örneklerini içerirdi. Bu ders, medreseye yeni başlayan çocuklar için çok zordu. 'Binâ' dersinde başarılı olanlar bir üst aşamalara geçirilirdi. Ancak o aşamalarda hata yapan öğrenciler geri çevrilip yeniden 'Binâ' okumaya mecbur edilirdi.'

Evet... Bir  insanın dönüp  dönüp  bina  okumasının  sebebi  aslında  tembelliği  filan değildir.  Aksine  çalışkandır.  Hatta  herkesten  çok  çalışkandır. Başkaları  günde  bir ürünü  ancak  zar  zor  çıkartırken bahsini  ettiğimiz  kişi  bazen  bir  günde  altı  ürün  birden  çıkartır.

Çıkartmasına  çıkartır  ama  bakarsınız  ki  çıkan  ürünlerin  hepsi  adeta  birbirinin  kopyası.

‘’ Arkadaşım !  Biraz  değişik ürünler  çıkar.  Hep  aynı,  hep  aynı.’’  Dersiniz.

Bazen  kızar ‘’  Siz  benim  bir  şeyler  üretmemi  istemiyorsunuz.’’  Der.

Hatta  bazen  ‘’ Siz , benim ölmemi, bu  değersiz  bedenimin  yok  olmasını  istiyorsunuz.  Ben  hepinizi  çok  sevdiğim halde hepiniz  bana  düşmansınız.’’  Diye  öylesine  bir  acıtasyon  yapar  ki  ‘’  Hay  ellerim  kopsaydı  da  yorum  filan  yapmasaydım.’’  Diye  düşünürsünüz.

Bazen  de  tam  tersine ‘’  Tamam  söz!  Bundan  sonra  farklı  farklı  ürünler  sunacağım.’’  Der ama bir  kaldıraçla dünyayı  yerinden  oynatmak  mümkündür  de  bu  vatandaşın  değişik  bir  ürün piyasaya  sürmesi mümkün  değildir.

Evet...  Neticede her  gün  aynı  ürünü görmekten  gına  gelmiştir o  sebeple  de artık  o  vitrine  bakmazsınız. Çünkü  baksanız  göreceğiniz  şey,  on  sene  önce  ne  idiyse  on  sene  sonra  da  hep  aynıdır.  Bunu  bir  cümle  ile  özetleyecek  olursak:   Eğer  şifreyi   çözebilirseniz  ( ki  yıllarca  uğraşa  uğraşa  artık  çözmüşsünüzdür.)  ürünün  bize  sürekli  ‘’  Ben  küskünüm  feleğe  düştüm  bitmez  çileye.’’ Dediğini  görürsünüz. Başka  da  bir  şey  görmeniz  pek  olası  değildir. ( Aslında  güzel  şarkıdır  lakin  her  gün  de  dinlenez  ki.  Hem  de  bir  kaç kez. )

Hatta  öyle  ki  ürün  ne  olursa  olsun onun  vitrinde  ‘’ Ben ‘’  diye sunulduğuna  şahit  olursunuz  ve öyle  bir  hale  gelirsiniz  ki  seyrettiğiniz şey  bir  ürün müdür  yoksa  ürünü  üretenin  bizzat  kendisi  mi  karıştırırsınız.

Dediğim  gibi  tek  çare  vardır: O  vitrine bakmamak,  kafayı  çevirip gitmek. Ama  bu  da  mümkün  değildir.

Bilenler  bilirler,  eskiden  Topkapı  ve  Harem  otogarlarında  cazgırlık  edip  müşteri  kapan  görevliler  vardı.  Bunlar  işlerinde   öylesine  ustaydılar  ki  Edirne’ye  gidecek  adama  Mersin  bileti  aldırıp  Mersin’e  yollarlardı.  İşte  aynen  o  görevliler  gibi  bizim vatandaş  da  ‘’  Gel  vatandaş  gel...  Koş  Vatandaş  koşşşş.’’  Diye  öylesine  feryat  eder  ve  daha  olmadı  kolunuza  bacağınıza  yapışır  ki  bin  kere  gördüğünüz  ve  artık her  hattını  ezberlediğiniz  ürüne  yine  bakmak  zorunda  kaldığınız  gibi  ‘’  Aaaaa  ne  kadar  da  güzel  olmuş  bu  yeni  ürününüz.  Tek  kelimeyle  harika,  şahane,  fevkaladenin  fevkinde,  yüreğiniz  dahil  tüm  sakatatlarınıza  sağlık. ‘’ Demek  zorunda kalırsınız.

Her  zaman  papaz  pilav  yer  mi?

Sıkıysa  yeme..  Bir  şekilde  yedirir.

‘’Ama  ben  papaz  değilim  ki yahu.’’  Diyorsunuz  değil  mi? 

Hiç.  Farketmez  papaz , haham  veya  imam  olmanız. O  ürünü  satın almak  zorunda  olduğunuz  gibi ‘’  Aman  da  aman,  bu  ne  güzel  bir  ürün  böyle.’’  Diye  övgüler  de  yağdırırsınız.

‘’ Hocam!  Hep  ürün  dedin  durdun  da  nedir  bu  ürün?’’  Diye  sordunuz  sanırım.

Efendim , bu  ürünün  ne  olduğunun  hiç  önemi  yoktur.  Bu  bir  çanta  da  olabilir  bir  çift  ayakkabı  da.

Siz  onu  on  sene  önce  bir  vitrinde  gördünüz  ya,  on  sene  sonra  hâla  aynı  vitrindedir.  Kendisi  olmasa da tıpkısının  aynısı...  On  sene  hatta  yirmi  sene  hep  aynı  model,  aynı  boyut,  aynı renk...  Değişen  hiç  bir  şey  yok.

Benim  oğlum  bina  okumakta,  dönüp dönüp  yine  okumaktadır. Lakin  çocuğun  hatırı  olmasa  da  okuduğu  medresenin,  o  medresede  müderrislik  yapan  diğer  hocaların  hatırı  vardır.  O hatıra  binaen  siz  de  ürünler  hakkında  bir  iki  kelam  eylemek  mecburiyetinde  hissedersiniz kendinizi.

Peki  başınıza  bundan  daha  kötü  ne  gelebilir?

Sizinle aynı  mahalle  ve aynı  sokakta  oturduğu  halde bahsini  ettiğim  vitrine  hiç  bakmadan  geçenler  vardır.

Ürün  sahibi, o  kişilerin  suçunu  kabahatini  de sizin  sırtınıza  yükler.  ‘’  Neden  benim  ürünlerime  bakan  yok?  Neden  alıcı  çıkmıyor?’’  Diye  resmen  başınızın  etini  yer,  ensenizde  boza  pişirir.

‘’Yahu  bana  ne?  Milletin  kafasına  silah  mı  dayayım?  ürünlere  bakın  ve  satın  alın diye.’’  Dersiniz ama  mazeretiniz  kabul  görmez. 

Lakin  daha  da  daha  beteri  vardır.

Bütün  bu  olup  bitenden  yani  üreticinin  ürününe  kimselerin  bakmaması  ve  takdir  etmemesinin  tüm  kabağının  sizin  başınızda  patlamasından  da  beter  olan  nedir?  Ne  olabilir? 

Şu olur:

Mahalle  ve  sokakta  yaşayan  tüm  insanları  siz  örgütlemiş  olursunuz.

‘’Pardon  Hocam!  Burayı  anlamadım.’’  Dediniz  sanırım. Hemen  anlatayım.

Ürün  sahibi  oturur  bir  senaryo  yazar  ve  yazdıktan  sadece  bir  kaç  saniye  sonra  yazdığı  senaryoya  kendisi  de  inanır.

Bu  senaryoya  göre  mahalle  ve  sokakta  yaşayan  tüm  insanlara  ‘’  O  vitrine  asla  bakmayın.  O  ürünler  hakkında  asla  övücü  bir  şeyler  söylemeyin.’’  Diyen  ve  insanları  ürün  sahibine  karşı kışkırtan  da  sizsinizdir.

Peki  neden  böyle  yaparsınız?

Çünkü  çok  kötüsünüzdür.

Hatta  o  kadar  kötüsünüzdür  ki  ürün  sahibi,  hasta  olup  günlerce  komada  yatan  annesi  için ‘’  Ne  olur  dön ‘’  dediğinde  siz ‘’  Allah’tan her  şeyin  hayırlısını  isteyin.  Dön  diyorsunuz  ama  ya  yatalak  olarak  dönerse?  Ona  da  size  de  azap  olmaz mı? Bence dönmesi  için  değil  hayırlı  bir şekilde dönmesi  için dua  edin.’’  Diyebilecek  kadar  kötüsünüzdür.  Bu  sözlerinizle  bir  başka  insanın  annesinin  ölmesini istemektesinizdir. Bir  başkasının  annesinin  ölümünden  haz  alacak  kadar  kötüsünüzdür. Bir  başkasının  annesi  ölecek  de  sizin  elinize  ne  geçecektir  bre  hain  ve  kötü  kalpli insan?

Size  kala  kala  tek  bir  çare  kalır:

Değil  o  vitrine  bakmak,  o  vitrinin  olduğu  sokağa  bile  uğramazsınız. Vitrin  sahibi  ile  selamı  sabahı  kesersiniz.

Ne demiş  atalarımız?

Azıcık  aşım  ağrısız  başım.
( Benim Oğlum Bina Okur Döner Döner Yine Okur. başlıklı yazı Sami Biber tarafından 1.04.2023 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.