Bir asıra çattık ki, dökülen kan diz boyu
Manzarayı görenler dona kaldı be Hasan
Otağ kurmuş cihâna Kabil'in kahpe soyu
İşimiz Ebâbil'e, Kûn'a kaldı be Hasan
Toplasan, emin ol ki etmiyoruz bir adam
Ne duamız ihlaslı, ne de inancımız tam
Kalplerde iblis için pek müsait bir ortam
Aşk nefretle yarışta sona kaldı be Hasan
Karabasan mıdır ne, üstümüze bu çöken?
İçimizde en mutsuz mezarına geciken
Tırlar dolusu iken düşmanıma gereken
Ellerinde üç günlük kına kaldı be Hasan
Uğrasan da diyorum sindiğimiz katlara
Tükürsen ar bilmeyen sırıtan suratlara
Öyle uzak düştük ki destanımsı tatlara
O ölümsüz sevdalar âna kaldı be Hasan
Her kime rastladıysam "hâlin çok durgun" dedi
Nasıl mesut olayım; hilâlim vurgun yedi
Yunuslar diyârında nice hain türedi
Meydan üç beş çakala, çana kaldı be Hasan
İnsan bu; gamlı ise, gönül dalgalı deniz
Bebekler doğranırken nasıl yanmasın geniz
Nevbahardan vazgeçtik; güneşten bir nebze iz
Bulutun insafına; tana kaldı be Hasan
Hazana da razıydık, fırtınaya tutulduk
Tefrika belasının girdabında yutulduk
"Uyutulduk ey halkım! Milletçe uyutulduk"
Demek, düşün ki bana... bana kaldı be Hasan!