Saat gece yarısını vurduğunda,
ekranlarda bir ışık yeniden doğdu
Kiminde yeni demlenmiş çay
kiminde kalbi ısıtan bir heyecan vardı.
Ama herkes biliyordu
bu gece, kelimelerden çok dostluk konuşacaktı.
Edebiyat Evi yine sessizce açtı kapılarını.
Ne yarış vardı, ne gösteriş.
Sadece kelimelerin içinden birbirine yürüyen kalpler
Bir “hocam” sesi yükseldi
ardından bir “kalemine sağlık.
Ve o anda, her şey olması gerektiği gibi başladı:
sade, içten, gerçek.
O gece şiirler birer yıldız gibi düştü sayfalara.
Kimi heceyle süslüydü, kimi serbestti,
ama hepsinin ortak bir dili vardı: sevgi.
Çünkü burada her dize,
bir yüreğin imzasını taşıyordu.
Her paylaşılan şiirde bir geçmiş,
her yorumda bir dostluk,
her sessizlikte bir anlayış gizliydi.
Fikret Hoca bir duayı yazdı kelimelere.
Hatice zarafetiyle yumuşattı her satırı.
Demir kelimeleri çelikle yoğurdu,
Türkmenoğlu’nun dizeleri rüzgâr gibi esti,
Zaralı Şampiyon’un sesi, kalplere güç verdi.
Ve nice isimsiz şair,
sadece bir kalp bırakıp gitti o gece sayfaya.
Ama herkes biliyordu:
Burada her kalp bir isimdi.
Saat 12’ye geldiğinde,
şiirler ardı ardına paylaşıldı.
Birinde anne kokusu,
birinde yalnızlık
birinde umut,
birinde dua
Ve bütün o kelimeler,
tek bir ortak duyguda birleşti: biz
Çünkü bu evde kimse yalnız yazmadı.
Her satır bir başkasının kalbine uzandı.
Her yorum bir tebessüm bıraktı.
Her beğeni, “seni anlıyorum” demenin sessiz hâliydi.
O yüzden bu gece sadece bir final değil,
bir yaşanmışlık anıtı oldu.
Yıllar geçse de unutulmayacak bir hatıra gibi.
Bir grup insanın kelimelerden dostluk inşa ettiği
sessiz ama sonsuz bir bağın hikâyesi.
Ekranlar yavaşça soldu.
Ama kimse çıkmak istemedi.
Çünkü bu ev, sadece internette değil
artık herkesin yüreğinde yaşıyordu
Kelimeler sustu
ama dostluk kalem tutmaya devam etti
Ve o son satır
o gece hep birlikte yazıldı
Bu ev şiirden fazlasıydı
Bu ev dostluğun ta kendisiydi
İsmail Gökkuş
Edebiyat Evi – Sonsuz Hatıra