ATATÜRK, ÇAĞDAŞ EĞİTİM ve ÖĞRETMEN

Abdullah Çağrı ELGÜN

Ben bir Türk'üm, dünya bir Türk’e dardır
Bu il, ülke, toprak, bizim vatandır.
Bu gençlik, bu ateş, damardaki kan
Yıldırımdır, kasırgadır, tufandır,

Cepheden cepeheye atıldığında
Çocuk yaşta onbirinde, ikide,
On üç yaşlarında şehitliklerde,
Nişansız, rütbesiz yerde yatandır

Nişansız, rütbesiz yerde yatan bu gençlik, Atatürk'ün güvenini kazanan gençlikti ve bütün ümitler bunlara bağlanmıştı. Cesaretimizi kuvvetlendirenler onlardan başkası olamazdı. Bu yıllar Birinci Dünya Savaşı'nın başladığı Türk milleti için gündüzlerin karardığı, hastalıklı yıllardır...

Halk bir çıkış, bir ışık, bir aydınlık, bir nur ararken, bataklığa saplananlar, çamurların pisliğine el, yüz sürenler vardı... Kimi Amerikan sığınmacılığı, kimi İngiliz mandasını düşleyip seslendirirken(1) kongrenin genç delegelerinden, bir tıp öğrencisi, arslanlar gibi gürleyen, heyecan dolu sesiyle Sivas Kongresi'nde Manda ve Sığınmacılığa, kafese kapatılmış bir aslan gibi yaşamak isteyenlere, kesin cevabı veriyordu. Bunu gören Atatürk:"Arkadaşlar! Gençliğe bakın!..Türk millî bünyesindeki asil kanın ifadesine dikkat edin." demekteydi. Daha sonra bu, tıp öğrencisine dönerek: "Evlât, müsterih ol. Gençlikle iftihar ediyorum ve gençliğe güveniyorum." Der. Sonra da: "Azınlıkta kalsak da mandayı kabul etmeyeceğiz. Parolamız, tektir ve değişmez: "Ya istiklal ya ölüm!.." Garantisini verir. Askerî elbise ile toplantıya gelen bu gencin de alnından öper. "Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar.(2)diyordu.

Gençlikteki dinamizmi görmüş, bitmeyen enerjiyi olumlu yöne sevk etmiş, onlara yepyeni bir Türk Cumhuriyeti kazandırmıştı. "Dinlenmekten bahsederken, dinlenmenin ve istirahatın zamanının çoktan geçmiş olduğunu hatırlatıyor; gençlere hedeflerini işaret ediyordu. Bir insan; yaptığı, herhangi bir işten memnun ve mutlu olmalıydı: "Bir şahsın, yaşadıkça memnun ve mutlu olması için gerekli olan şey, kendisi için değil, kendisinden sonra gelecekler için de çalışmaktır.", "Mesele ölmek değil, ölmeden önce idealimizi yaratmak, yapmak ve yerleştirmektir.(3) diyordu.

Çanakkale Savaşları'nda, bunu bizzat yaşamış ve uygulamıştı; çünkü ümitsizlik kadar toplumu mağlup etmiş çaresiz bırakmış başka bir hastalık yoktur. Eğer insan, ümidini kaybetmişse, her şeyini peşinen kaybetmiş demektir. Hele bir millette, böyle bir salgın varsa o toplumun hayata dönmesi mümkün değildir. Mehmet Âkif ERSOY’da başka bir şiirinde bu duyguları şöyle dile getirir:

Ye's öyle bataktır ki düşersen, boğulursun. Ümide sarıl; sımsıkı; seyret; ne olursun.
Sahipsiz olan memleketin batması, haktır. Sen sahip olursan bu vatan, batmayacaktır.(4)

Atatürk sahipsizliği, yenilgiyi, korkaklığı, pısırıklılığı, uyuşukluluğu kabul etmiyor. Her şey için, sabır, gayret, azim ve çalışmayı kendisine prensip edinmiş olduğu için gençliğin ve giderek halkın da öyle olmasını istiyor. Âkif'in şiirlerinde bu duygular şöyle dile gelir:
"Yıllarca, asırlarca süren uykudan artık, Bir baksana: Gökler uyanık, yer uyanıktır. Silkin de muhitindeki zulmetleri yak, yık. Dünya uyanıkken; uyumak, maskaralıktır... (5)

Atatürk'e göre gençlik çağı verimlilik ve çalışma çağıdır. Çalışmak sadece kendi hayatımızın devamı için değildir. Bütün bir aile için, millet için, bütün bir ideal ve insanlık için de çalışmak gereklidir. Âkif'in mısralarında da çalışmak:
Kamer çalışmadadır, gökle yer çalışmadadır. Güneş çalışmada, seyyareler çalışmadadır Ecdadını zannetme asırlarca uyudu. Nereden bulacaktın o zaman, eldeki yurdu? (6)

Atatürk'e göre genç: Bilgisini durmadan yenileyen, kültürünü genişleten, çağının problemlerini görebilen, izleyebilen, çözüm bulabilen bir gerçektir. Vatanın düşman çizmelerinin altında inlediği ve düşmanın Ankara'ya yaklaştığı, hükümetin Ankara'yı terk ederek, bütün erkanı ile Kayseri'ye taşınma hazırlıklarının son yapıldığı günlerde, Mustafa Kemal gittiği her yerde de konuşmalarının çoğunda gençliğin yetiştirilmesine değinmiştir:
"Gençliği yetiştiriniz. Onlara ilim ve irfanın müsbet fikirlerini veriniz. Geleceğin aydınlığına, onlarla kavuşacaksınız..", "Büyük başarılar, değerli anaların yetiştirdikleri seçkin çocukların yardımıyla oluşur. "Eğitimdir ki bir milleti ya hür, bağımsız, şanlı, yüksek bir toplum halinde yaşatır ya da tutsaklık ve yoksulluğa sevk eder."(7)

Öğretmenine İnanmış ve Güvenmişti:

Atatürk, öğretmene ve öğretmenlik mesleğine inanır ve güvenir. Öğretmenliği kutsal bir meslek olarak görür ve onlara verilecek değerin, çocuklarımıza, milletimize ve top yekün vatana verilmiş olduğunu anlatır. Onlara şöyle seslenir: "Milletleri kurtaranlar yalnız ve ancak öğretmenlerdir. Ordularımızın kazandığı zafer, sizin ve sizin ordularınızın kazandığı zafer için, yalnız zemin hazırladı. Gerçek zaferi siz kazanacak, siz sürdüreceksiniz ve mutlaka başarıya ulaşacaksınız. Hiçbir zaman hatırınızdan çıkmasın ki Cumhuriyet sizden fikri hür, vicdanı hür, irfanı hür nesiller ister."(8)

24.3.1923'te yaptığı bir konuşmada Atatürk: "Heyet-i içtimaiyemizi, hedef-i hakikate, hedefi saadete ishal için iki orduya ihtiyaç vardır: Biri vatanın hayatını kurtaran asker ordusu; diğeri milletin istikbalini yoğuran irfan ordusu... Bir millet irfan ordusuna sahip olmadıkça, savaş alanlarında nekadar parlak zaferler elde ederse etsin, o zaferler kalıcı sonuçlar vermez. Büyük devlet adamı Nizam-ı Mülk de: "Eğitim almağa ve sonra öğrendiklerimizi başkalarına öğretmeğe razı olan, yeterli vatandaş kitlesi olmadıkça, bütün reform projeleri, çökmeğe mahkumdur. Orduların mızrağı; ancak bir mil öteye gider; eğitim ordusunun etkisi ise asırları kuşatır." ,"Büyük Türk âlimi, Ali Şir Nevâî de, Muhakemet'ül Lügateyn adlı eserinde: "Cihanda, Türk edebiyatının bayrağını dalgalardırmak suretiyle, bütün Türkler'i tek millet haline soktum. Hiç, ordum olmadığı halde, Çin sınırına, Tebriz'e kadar bütün Türk illerini, sadece kitabımı (Divan) gördermek suretiyle fethettim." der. Yavuz Sultan Selim: "Hocamın atının ayağından, kaftanımıza sıçrayan çamur, bizim için bir süs, bir şereftir; çamurlu kaftanımı öldükten sonra üzerime örtünüz. "Hz. Ali: "Öğretmenlik, Tanrı sanatıdır. Bana, bir harf öğretenin kölesi olurum. "Henry Van Dyke de: Öğretmenlik mesleklerin en az kazanç getireni; fakat insanı en çok mükafaatlandıranıdır." demektedirler.

Dr. Med. Milhelm Stekel: "İnsanlığın mukadderatı, öğretmenin elindedir." Yunus'un ifadesinde kendini bulan: "Her dem yeni doğarız, bizden kim usanası." demek mutluluğuna erendir. "Bu kadar mukaddes, kutsal bir görevin talibi, sahibi ve onun kölesi olan öğretmen, Öğretmenlik Andı'nda da: “Türkiye Cumhuriyetine karşı, görev ve sorumluluklarını bilerek, bunları davranış halinde göstereceğine; bütün görevlerini Türk Millî Eğitiminin amaç ve ilkelerine uygun olarak yapacağına; öğrencilerini bu doğrultuda yetiştireceğine; namus ve şerefi üzerine and içen" kimsedir. Eski Millî Eğitim Bakanı Asvni Akyol, 18 eylül 1989 Ankara'da yaptığı açıklamada şöyle der: "Sizi sevmek, milletimizi sevmektir. Sizi yüceltmek, insanımızı, milletimizi yüceltmektir".

18 Eylül 1989'da Başbakanlık yapan Turgut Özal da Eğitim, Öğretim Yılının Açılışında öğretmenlere gönderdiği mesajda: "Bizi, millî birlik ve bütünlük içinde kaynaşmış bir millet olma gerçeğinden koparmaya uğraşan teşebbüslere rağmen, bunları korumada ve insanımızı, şuurlu hale getirmede, sizlerin üstün gayretlerinizi taktirle anıyorum... Millî bütünlüğümüzün, tartışma konusu dahi yapılmaması gereğini anlatmalıyız. Türk öğretmenine, yetişkin insanına, Türk anasına, aile babalarına düşen görev, kendisini kontrol etme kabiliyetine sahip, ölçülü ve seviyeli bir nesil yetiştirmektir.” Atatürk'te: "İlk ilham ana, baba kucağından sonra, öğretmenin, dilinden, vicdanından, terbiyesinden alınır." diyor.

Bugünün ilminden, sanatından, teknolojisinden yararlanıp, kendisini her türdeki teknolojik bilgiyle donatarak çağın aletlerini (cep telefonu, bilgisayar, otomobil, uçak helikopter... vb bir çok alet ve teknolojisini) kullanmak ve bütün gücünü, çağı yakalamak; ve çağı aşmak yolunda seferber etmek de Türk gencinin görevidir. Çağdaş olmak, çağın aletlerini bilmek, keşfetmek ve kullanmakla mümkün olacaktır. Türk Öğretmeni, Türk gencine: " Göreceği öğrenimin sınırı ne olursa olsun, ilk önce ve her şeyden önce, Türk Milletinin varlığına, bütünlüğüne, bağımsızlığına, Cumhuriyetine yönelen, yönelebilecek tehlikelerle, nasıl mücadele etmesi lazım geldiğini öğretmesi gerekmektedir." Milletin devamlılığı, vatanın bölünmez bütünlüğünü, bütün dost ve düşmana karşı, büyük bir inat ve cesaretle savunabilecek gençler yetiştirmelidir. Böylece: "Millî ideallerimize tam bir bütünlükle yürüyen Türk genci, Türk milletinin büyük bir millet olduğunu az zamanda bir kere daha ebediyyen olarak tanıtacaktır. " Türk öğretmenin Türk gencinin tek bir şeye ihtiyacı vardır o da: Çalışkan olmak!. Âkif bu konuda, bütün bir millete seslenir:

"Kim kazanmazsa bu dünyada bir ekmek parası;
Dostunun yüz karası, düşmanının maskarası."
"Alınız ilmini Garbın, alınız sanatını;
Lakin veriniz, mesainize son süratini..."

Yetişkinlere seslenirken de:

"O çocuklarla beraber gece gündüz didinin;
Giden, üç yüz yıllık ilmi; tez elden, edinin. ‘

Tevfik Fikret de durmak zamanının çoktan geçmiş olduğunu, artık çalışmak zamanı gerektiğini anlatır:

"Uğraş, didin, düşün, ara, bul, koş, atıl, bağır.
Durmak zamanı geçti; çalışmak zamanıdır."

Bunun için ise, insanlarımızın eğitilmesinin gereğine değinir; çünkü eğitimli insan bilir ve çalışır. Çalışmak bütün kuvvetlerin oluşmasını sağlayan tek cevherdir. Bu çalışma melaikesini, çalışma cevherini, iyi kullanabilen toplumlar kalkınır; milletler mutluluğa erer, bahtiyar olurlar. Milletin devamlılığı mutlak çalışarak garanti altına alınabilir. Bugün olduğu gibi, gelecekte de milletimizi birçok bölgelere, kamplara, taraflara, taraftarlara, partilere, teşkilatlara, sağa sola; laik antilaik; dinci köktendinci; Kürt, Türk; Alevi, Sunni, Şii ...vb gruplara bölüp lokma lokma yutmak isteyenler çıkacaktır. İşte bunların tezlerini çürütüp, planlarını alt üst edecek, bütün besledikleri ümitlerini kıracak, sadece asker; polis, zabıta gücü değil; siyaseten, ekonomice ve teknik yönlerden de güçlü bir, aydın öğretmene ve bunların yetiştirecekleri gençliğe şiddetle ve çok acele ihtiyaç vardır; çünkü öğretmen, toplumun aynasıdır. Böyle çalışkan milletlerin gelecekleri aydınlık, toplumu huzurlu, çocukları mutlu ve günleri sevinçlidir..

Türk gençliği Aatürk'ün açtığı bu uygarlık ve medeniyet yolunda, Atatürk'ün izinde O'nun gösterdiği hedef ve üküye doğru durmadan, yorulmadan ve yılmadan yürümeye devam edecektir. Mehmet Âkif bunu şiirinde, şöyle dile getirir:

"Cehennem olsa gelen, göksümüzde söndürürüz, Bu yol ki hak yoludur; dönme bilmeyiz yürürüz.

Atatürk, dinlenmenin insanı, yarı yolda bırakabileceğini, bizim gibi üç yüz yıl Avrupa'dan geri kalmış, Avrupa seviyesinde ilim ve teknolojiyi yakalayamamış, bir devlet için, dinlenmeyi çaresiz bir hastalık, hatta ölüm olarak görür. Onun için: "Dinlenmeden yürümeye karar verenler asla ve asla yorulmazlar." Böyle olunca Türk öğretmeni, Türk genci Türk insanı başarılı olmaya mecburdur, hatta mahkumdur.. Tarihte böyledir; bugün böyledir; gelecekte de böyle olacaktır. Bu yaşanılan coğrafya; boşluğa, işsizliğe, bilgisizlige, teknolojik ve ilmî başarısızlığa asla ve asla müsaade etmez.. En karanlık en bunalımlı dönemlerde Atatürk'e ve millete güven kaynağı olan Türk öğretmenin, bugün ve gelecekte de Türk gençliğine Ata’nın görüş ve düşünceleri doğrultusunda ve onun izinde yürüyerek güven kaynağı olmaya devam edeceğinden asla şüphe etmiyorum.

Atatürk'ün Halkına Güveni Sonsuzdur:

Kurtuluş Savaşı başlarında, İzmir'de Hasan Tahsin'in düşmana ilk kurşunu atmasıyla başlayan direniş, bütün vatan sathında, dalga dalga yayılarak milletimizin gönlünü kavurur bir alev halinde bütün yurdu kaplar. Antep'te: Şahin Bey, Kahramanmaraş'ta: Sütçü imam, Erzurum'da: Nene Hatun ve Şanlıurfa'da bütün bir şehir ve sonra topyekun millet, millî bir direnişe geçer. Daha ordularımız girmeden halk kazmasıyla, küreğiyle, orağı, sapanıyla düşmanın gövdesini yere serer; kellesini uçurur. Vatanına, toprağına ve Tanrı'nın varlığı ve birliğine şahitlik eden kutsal mabetlerine düşman çizmesini bastırmaz... Bu halk ordusu, savaşın her safhasında öğretmeni ve öğrencisiyle yan yana Türk ordusuyla bir ve beraberdir. Atatürk bu cevheri Türk halkında da görmüştür, onu yakından tanımaktadır. "Onuncu Yıl Nutku"nda: "Az zamanda çok ve büyük işler yaptık. Bu işlerin en büyüğü, temeli, Türk kahramanlığı ve yüksek Türk kültürü olan Türkiye Cumhuriyeti'dir.(9) Bundaki muaffakiyeti, Türk milletinin ve onun değerli ordusunun bir ve beraber olarak azimkârâne yürümesine borçluyuz." der. Halk topyekûn dünyanın en modern silahlarıyla donatılmış, istilâ ordularına karşı tavır almıştır. Düşmanın bu ordusunu yenmek, azmini bir daha dönmemek üzere kırarak; bu, "tek dişi kalmış canavar"ın postunu delecek, yerlere, serecektir.

Atatürk, Onuncu Yıl Nutkunda, mensubu olduğu Türk milletini ne kadar çok iyi tanıdığını ve onun özelliklerini nedenli iyi bildiğini ve milletine güvenini belirtir. Bu asalet, yücelik, tarihin bütün devirlerinde; Türk Hakanlarında, Tiğinlerinde, Beylerinde de görülen bir meziyettir ki bu, Türk halkında da vardır. 720-735 Yıllarında Kül Tiğin, Bilge Kağan ve Vezir Tonyukuk, anısına yaptırılan, ANITMEZAR KİTABELERİ'nde (Orhun Abideleri) Bilge Kağan bizzat kendi ağzından milletine şöyle seslenir:

"... İleri; gün doğusuna, güneyde; gün ortasına doğru, batıda; gün batısına, kuzeyde gece ortasına doğru; içindeki milletler hep bana tabidir... Türk milleti için, gece uyumadım; gündüz oturmadım... Ölesiye, bitesiye çalıştım! Ölecek milleti dirilttim. Giyimsiz milleti, giyimli; yoksul milleti zengin kıldım. Az milleti çok ettim. Başka kağanlı, başka ülkeliden üstün kıldım. Türk milleti bu sözümde yalan var mı?.”

Mustafa Kemal Atatürk de, aradan yüzyıllar geçmiş olmasına rağmen atalarının sözlerine benzer; aynı sözleri "Onuncu Yıl Nutkun" da dile getirir: “Türk milleti! Onbeş yıldan beri, giriştiğimiz işlerde muaffakiyet vadeden çok sözlerimi işittin. Bahtiyarım ki bu sözlerimin hiçbirinde, milletimin hakkımdaki itimadını sarsacak, bir isabetsizliğe uğramadım... Bugün aynı iman ve katiyetle söylüyorum ki millî ülküye tam bir bütünlükle yürümekte olan Türk milletinin, büyük millet olduğunu bütün medenî âlem, az zamanda, bir kere daha tadacaktır.(10)

Halkına güvenmemiş, halkına inanmamış liderler, kendisini olduğu gibi top yekün bir milleti ve onun fertlerini de bataklığa sürüklerler. Kaynağını halktan almayan, halkla bir ve beraber olmayan hiçbir zafer başarıya ulaşamaz... Türkiye Cumhuriyeti'nin dayandığı temel prensiplerden biri olan HALKÇILIK hiçbir zaman sınıfçılık olarak algılanmamalıdır. Bu prensibe göre: "Türkiye halkı, ırkça, dince ve kültürce ortak, birbirlerine karşılıklı saygı ve fedakârlık hisleriyle dolu, kaderleri ve menfaatleri müşterek olan bir toplumdur(11)" Böyle bir toplumda birlik beraberlik ve güç bulunur, aksi düşünülemez.

Atatürk, Türk milletine, gençliğine, öğretmenine, halkına ve onların çağdaş eğitim alanındaki düşünce ve hamlelerine güvenir. Bu unsurların kendi dinamikleriyle, yılmadan, yorulmadan, usanmadan, yılgınlık ve bezginliğe düşmeden kendi izinde ve adım adım yolundadır. Türk milletinin gençliğine, öğretmenine, halkına, çağdaş eğitimine Atatürk kadar inanmış ve değer vermiş başka bir lider yoktur.

DİPNOTLAR:
(1):Utkan KOCATÜRK, Atatürk’ün Fikir ve Düşünceleri. 3. Basım.Ankara.1984.s.162.
(2):Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri C.II.İkinci Bas.Ank.s. 113.l82.28
(3):18 MART 1923 Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri.C.II.İkinci Basım.s.133
(4):M.Akif Ersoy.Safahat.İnkılap ve Aka Bas.l98l.s.l02 (5): M.Akif Ersoy.Safahat.İnkılap ve Aka Bas.l98l.s.l02
(6) M.Akif Ersoy.Safahat.İnkılap ve Aka Bas.l98l.s.l02 (7) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri C.II.İkinci Bas.Ank.s. 113.l82.28 (8) Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri C.II.İkinci Bas.Ank.s. 113.l82.28
(9):Atatürkçülük.BirinciKitap.Ank.l983.s.340-341 (10):Atatürk'ün Söylev ve Demeçleri.C.II.2.Bas.Ank.l959.l7
(11):Atatürk El Kitabı.Atatürk'ün Doğ.l00.Yılına Arm.Pan Mat.s.25.




( Atatürk Çağdaş Eğitim Ve Öğretim başlıklı yazı A.Çağrı Elgün tarafından 28.04.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.