Geçenlerde televizyonda bir türkü programı izliyordum,program biterken kapanış müziğinde çeşitli sanatçılardan kısa türküler çalıyordu adını hiç bilmediklerim..Bunlardan biri de Muharrem Ertaş idi.Sesi öylesine etkiledi ki beni o an,anlatamam.O kadar ciğerden geldi ki,hemen oturup eserlerini ve duyduğum o türküyü bulmaya koyuldum ve buldum da.Günlerdir dinliyorum eserlerini ve okuyorum hayatını.Şimdiye dek adını çok kez duyup da hiç dinlemediğim hiç hayatını okumadığım için derin bir pişmanlık çektim ve çekiyorum.Zira böylesine bir Ustanın hayatını bilmemek eserlerini dinlememek benim için büyük bir mahcubiyet sebebidir..Duyduğum bu derin hayranlık ve pişmanlık içinde bu yazıda hayatını ve sesini duyurmayı amaçladım.Muhakkak dinleyenler vardır Ustayı ama hayatını okuyarak sesini yeniden duymak gayet hoş ve bir vefa olacaktır.Umarım bu yazı Usta için küçük de olsa bir vefa olur.Mekânı Cennet olur inşallah Ustamızın.

 
 
1913 yılında Yağmurlubüyükoba köyünde başlayan yoksul ve çileli hayatı,
Kırşehir’in Bağbaşı mahallesindeki yoksul gecekondulardan birinde noktalandığında
71 yaşındaydı.Ömrünün neredeyse tümünü çalıp çağırarak geçiren Muharrem Usta’nın
bütün bir hayatı bir bakıma bu iki kelimede saklı: "Çaldı ve söyledi."
 
Musiki kültürümüzün en orijinal ve sanatkarane örneklerini içeren hususi repertuarı ve
icra uslubu üzerine değil akademik çalışmalar yapılması, ciddi bir makalenin bile
yayınlanmadığı göz önüne alınırsa,ülkemizde Muharrem Ertaş’ı derli toplu değerlendiren
elinizdeki yayın olduğu söylenebilir.
 
Ülkemizde diyoruz, zira çeşitli zamanlarda A.B.D. ve Japonya’dan gelen müzikolog ve etnomüzikologların Muharrem Ertaş üzerinde çalıştıklarını biliyoruz.
Kimdir Muharrem Ertaş ? O’nu farklı ve orijinal kılan nedir?
Temsil ettiği o güçlü geleneğin neresindedir?
Muharrem Ertaş zurnacı Kara Ahmet ile Ayşe Hanım’ın 5 çocuğundan biri dedelerinin
deveci kabilesi mensup olduğu ve Horasan’dan gelip Kırşehir’in Yağmurlubüyükoba
köyüne yerleştiğini daha sonra bir tek kişi (Yusuf Usta) hariç,bu köyün tamamını 1940lı
yılların başında Kırşehir’in Bağbaşı Mahallesine göç ettiğini biliyoruz.
Henüz 7-8 yaşında iken ilk bağlama derslerini aldığı dayısı Bulduk Ustadan sonra,
Muharrem Ertaş’ın asıl ustası bu Yusuf Ustadır. Yusuf Usta yöresinin anonim ezgilerinin
yanı sıra, daha çok Toklumen’li Aşık Sait’in (1835-1910) şiirlerini ustaca çalıp söyleyen
ve bütün bunları Muharrem Ertaş’a da öğreten yörenin en ünlü saz ustalarından biridir.
Muharrem Ertaş o günleri şöyle anlatıyor :

"Çalıp söyleme merakım küçük yaşlarda başladı. Bulduk adındaki dayımın çok güzel sesi
vardı.Bir köyde türkü söyledi mi diğer köyde dinlenirdi.Hatta seferberlikte asker
kaçaklarını yakalamak için subaylar dayımı yanlarına alıp köy köy dolaşırlarmış.
Dayıma türkü söylettirip kendileri de pusuya yatarlar ve dayımın sesine dağlardan köye
inen kaçakları yakalarlarmış. Derken Yusuf Usta beni çok severdi, merakımı görünce
beni yanına aldı her gittiği yere götürdü.Düğünler de, bayramlarda, eğlencelerde yanından ayırmayarak ustalarından öğrendiğini bana da öğretirdi.
Yedi yıl O’nun la çalıştıktan sonra artık tek başıma çalıp söylemeye başladım."
 
İlk karısı Hatice Hanım’ın kısa bir süre sonra vefatı üzerine evlendiği ikinci karısı
Döne Hanım’dan Necati,Neşet, Ayşe ve Nadiye adında dört çocuğu olur.
Daha sonra Döne Hanım’da vefat eder ve bir düğün için geldiği Yozgat’ın Kırıksoku
köyünde kader karşısına Arzu Hanım’ı çıkarır.Bu son evliliğinden Ekrem, Ali, Muharrem
ve Cemal adlarında dört çocuğu daha olur ve ömrü, yöresel tabirle sekiz baş horantaya
ekmek parası kazanmak uğruna son derece zor ve kötü şartlarda çalışıp çırpınmakla
geçer.Muharrem Ertaş’ın adı bir TV programında okuduğu sözleri Dadaloğlu’na ait ünlü
‘Avşar Bozlağı’ ile yurt genelinde duyulur.
 
Bu öyle bir okuyuştur ki şimdiye kadar saz çalıp okuyanların hiç birine benzememektedir.
Tok ve davul gibi gümbürdeyen, ama alabildiğine duygulu bir divan sazı eşliğinde; 
tiz, gür, parlak ve bir o kadar da içli ve yanık bir sesin okuduğu,bir buçuk oktavı aşan
ses genişliğine sahip bir Dadaloğlu gürlemesi :
 
Kalktı göç eyledi avşar elleri
Ağır ağır giden eller bizimdir
Arap atlar yakın eyler ırağı
Yüce dağdan aşan yollar bizimdir
 
Repertuarındaki diğer eserler de kimsenin bilmediği, söylemediği, bilenlerin ise asla
bu derece güzel ve etkileyici okuyamayacaklarını itiraf ettikleri türküler, bozlaklar, ağıtlar
ve halay havaları.... Her biri tümünün en güçlü ve orijinal örnekleri...
Muharrem Ertaş, 1970’li yıllardan itibaren, o yıllarda büyük bir şöhrete sahip olan
‘Neşet Ertaş’ın babası Muharrem Ertaş’ olarak ismi daha çok duyulur olmuş fakat
hiçbir zaman layık olduğu gerçek şöhrete erişememiştir.
O şan şöhret için, büyük paralar kazanmak için sanat yapan biri olmadı hiçbir zaman,
olamazdı da.Çünkü çalıp söylemek, O’nun için doğal yaşam biçimiydi.
Bu dünyada 71 yıl yoksul kendi halinde ve sessizce yaşayan Muharrem Usta ,
1984 yılının 3 Aralık günü yine yoksul ve sessizce öldü. Dünya durdukça sesi
gökkubemizde yankılanacak bir sanatçının
“garip” ölümüydü bu. Son sözleri gerisini tamamlayamadığı “sazımın emaneti...” oldu.
Muharrem Usta‘nın adı,
yaşarken kıymeti bilinmeyen sanatçıların başında anılsa yeridir. Ruhu şad olsun.
 
''Alıntı''
 
      
             

( Usta Muharrem Ertaş başlıklı yazı Gkhn tarafından 24.02.2011 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.