Makale / Bilimsel Makaleler

Eklenme Tarihi : 4.06.2009
Okunma Sayısı : 4816
Yorum Sayısı : 4
Bir Şiir Tahlili: “ ASUDE’YE CEVAP ” Şiiri – Faruk Atlı


ASUDE` YE CEVAP

Aşk olmasaydı eğer bir insanın uğruna
Şu gördüğün kâinat kurulmazdı Asude
Cennet inşa edilip cehennemin bağrına
Cana ateşten mühür vurulmazdı Asude

Şöyle düşün Asude, bir damla suyu düşün
Düşün ki damla iken bir insana dönüşün
İşte bu hayat denen ötesi garip düş-ün
Ötesinden öteye varılmazdı Asude

Ne Yusuf şah olurdu garip bir köle iken
Ne Eyyub şükrederdi her yanı çile iken
Şeytanın kastı dahi sadece dile iken
Üç beş âdemoğluyla yorulmazdı Asude

Akıl denen âlemde ne şehirler var bilsen
Aklını yitirirdin eğer deli değilsen
İşte bu şehirlerden birine girebilsen
Dünya denen bu yerde durulmazdı Asude

Ne geceye ay doğar ne de sabah olurdu
Ne acı çekilirdi ne dilde ah olurdu
Ne günah işlenirdi ne de günah olurdu
Kullardan hiç bir hesap sorulmazdı Asude

Ve senin gök mavisi gözlerin olmasaydı
Huriler kadar güzel sözlerin olmasaydı
Benim de sana sevdam çok derin olmasaydı
Kaleme bu satırlar verilmezdi Asude


Faruk Atlı



“ Asude’ye Cevap ” Şiirinin Tahlili:

Aşk imiş her ne var âlemde
İlim bir kıyl ü kal imiş ancak (Fuzuli)

Aşk ve sevda.
İşte insanoğlunun hamurundaki maya. Yoğrulduğu andan itibaren her şeye alıcı gözüyle bakan yüreklerin esası. Aşk, şu kâinatın bir varlık sebebidir, hem şu kâinatın rabıtasıdır, hem şu kâinatın esas hayatıdır. Aşk olmasaydı insan olmazdı; insan olmasaydı hayat olmazdı.

İnsanoğlu.
Kâinat ağacının meyvesi, esası, özü. Muhabbet suyuyla sulanmış o meyvenin çekirdeği, gelecekte rüşeymler verecek bir umudun tohumu. Kâinatı bir ağaç olarak düşünürsek insan o ağacın meyvesidir. İnsan da kâinatın en kapsamlı, en engin bir meyvesi olduğu için, kâinatın tamamını kaplayacak kadar bir muhabbet, o meyvenin çekirdeği olan insan kalbine Hallaku’l Azim tarafından derc edilip, mühürlenmiştir.
Zira kâinattaki bütün varlıklar insan için var edilmiş, insan da Allah(cc) için var edilmiştir. Hilkatin ve dünyaya gönderilişin gayesini bilmek ve bu uğurda yol almak. Her şeyden önce ve her şeyle beraber insanlıktan nasibini almak uğruna mücadele. İnsanoğlu dünyaya gönderilirken hiçbir şeyin boş yaratılmadığının farkındadır. Aslında her var oluş, bir yok oluşa; o yok oluş da ebedi bir alemin bekleme salonundaki kısa bekleyişin habercisidir. İnsanoğlu ömrü boyunca bu uğurda koşar, koşarda küheylanlar gibi çatlarcasına. Fakat bazen yorulur, kenara çekilir; bazen de yılmadan usanmadan sevdası uğruna devri âlem eder.

Şiirimize başlık olan Asude kelimesi ise, yaratılıştaki rahatlığın, suhuletin adı olsa gerek. Fakat bu kolaylıkta öyle bir zorluk vardır ki; emanet sırta binmiş, yük ağır, yol uzun, dostlar ilgisiz, havada çetin ve kesif bir duman, benlik baskı altında. Bütün bu çetin yolculuğun sonunda bahar mevsiminin asude ülkesindeki muştular görülmektedir.

Şairimiz “Asude’ye Cevap” şiirinde hilkatin özünü ne de güzel anlatmış. Hayat eşittir: Asude. İnsanoğlu en onulmayacak biçimde asude ülkesine gelmiştir ki, dünya onun için bir menzil halini almıştır.

“ Asude’ye Cevap ” şiirimizin biçim özellikleri olarak şu özellikler karşımıza çıkmaktadır:

Şiirimiz, halk şairlerinin kullandıkları hece vezni esas alınarak yazılmış olan dörtlüklerden oluşmaktadır. Şiir dörtlüklerden oluşan altı kıtadan meydana gelmiştir. Burada birinci dörtlükten sonra gelen bütün dörtlüklerin ilk üç mısrası kendi içinde kafiyelidir. Dörtlüklerin son mısraları, şiirimizin ana düşüncesini temsil eden “ Asude ” sözcüğüyle tamamlanmıştır.

“Asude’ye Cevap” şiirine yapı bakımından bir bütünlük kazandıran öge, her dörtlüğün sonunda tekrar edilerek ve redif olan asude kelimesidir. Şairimiz, şiirinde anlatmak ve okuyucusuna vermek istediği mesajı adeta bu kelimeden ibaret olarak icra etmeye çalışmıştır.

Her dörtlük sonunda farklı seslerle kafiye bütünlüğü sağlanmaya çalışılmıştır. Kafiye çeşidi olarak şiirde tam ve zengin kafiye çeşitleri kullanılmıştır. Bunun yanında redifler de kafiyeleri desteklemiştir.

Şiirimiz hece vezninin 7 + 7 kalıbı esas gözetilerek, 14’lü hece ölçüsüyle yazılmıştır. Genellikle hece vezninin esas olduğu ve duygu yoğunluğu fazla olan şiirlerde kalıp olarak kullanılan bir ölçüdür. Kafiye örgüsü olarak koşma tipi kafiye düzeni kullanılmıştır. Burada esas olan ilk dörtlük çapraz kafiye düzeninde olup diğer kıtalarda ise koşma tipi esas alınmıştır.


………………… uğruna a
………………… Asude b çapraz kafiye
………………… bağrına a
………………… Asude b

………………… düşün a
………………… dönüşün a koşma tipi kafiye
………………… düş-ün a
………………… Asude b

………………… köle iken a
………………… çile iken a koşma tipi kafiye
………………… dile iken a
………………… Asude b

Şiirde kullanılan dil çok sadedir. Kelimeler de sanatlı kullanımı pek az görülmektedir. Kelimeler gerçek anlamlarının dışında fazla kullanılmamıştır. Kelimeler mozaiğin parçaları gibi bir bütünü oluşturan parçaları andırmaktadır. Her bir kelime grubu okuyucusuna bir gerçeği haykırmaktadır. Aslını unutmaya başlayan insana şiirimiz bir ders mahiyetindedir. Çağın getirdikleri altında hızlı bir koşturmaca maratonuna giren insanoğlu giderek kendini unutmakta ve başka meşgalelerle uğraşmaktadır. Şiirimiz insanın bu gidişatına bir dur demekte ve “ sen bu idin, busun! ” serzenişini haykırmaktadır. Okuyucu bu serzenişi şiirin her kıtasında hissetmektedir.
“ Düşün ki damla iken bir insana dönüşün / Şeytanın kastı dahi sadece dile iken / Akıl denen âlemde ne şehirler var bilsen / Kullardan hiç bir hesap sorulmazdı Asude / Benim de sana sevdam çok derin olmasaydı. ”

Şiirimize hâkim olan kelime “aşk” tır. Bu aşk sayesindedir ki insanoğlu yaratılmış ve dünyaya gönderilmiştir. Dünyaya gönderiliş gayesi, sebep ve sonuçları üzerinde bir mütalaa mahiyetinde şiirdir.

“Asude’ye Cevap ” şiiri aslında insanın dünyaya gönderiliş hikâyesini anlatması bakımından manidardır. Kelimeler o kadar titizlikle seçilmiştir ki, şiiri okuduğunuzda sayfa sayfa takip edilen bir var oluş hikâyesini okuyor gibi hisler uyanmaktadır. Buradan yola çıkarak şairimizin şiiri yazarken yoğun bir duygu yoğunluğu altında ezilirken, kelimelerin şair dimağından sıyrılıp şiiri oluşturduğuna şahit oluyoruz.

Bütün bu biçim özelliklerinin yanında, şiirimizin içerik özellikleri olarak dörtlükleri ele aldığımızda şu özelliklerini görmekteyiz:

Aşk olmasaydı eğer bir insanın uğruna
Şu gördüğün kâinat kurulmazdı Asude
Cennet inşa edilip cehennemin bağrına
Cana ateşten mühür vurulmazdı Asude
dörtlüğü insanoğlunun yaratılışındaki maksadı terennüm etmektedir. Ezeli ve ilahi kelamda Allah-u Teâlâ Sevgililer Sevgilisine (sav) seslenirken “Sen olmasaydın, dünyayı yaratmazdım.” İlahi beyanında bulunurken her şeyin yaratılma hikmetinin, O’nun (sav) yüzüne olduğunu haykırmaktadır.
Aslında bu dörtlüğümüz okuyucusuna “özünü ve dünyaya gönderiliş gayesini unutan insana bir uyarı mahiyetindedir.” Her şeyin bir “AŞK” tan başladığını haykırmaktadır. Yani insana Yunus Emre’nin diliyle;

Hak yarattı âlemi,
Aşkına Muhammed'in.
Ay ve günü yarattı,
Şevkine Muhammed'in.

Ol! dedi oldu âlem,
Yazıldı levh ü kalem.
Okundu hatm-i kelâm,
Şanına Muhammed'in.
mısralarını haykırmaktadır. Şiirde her hatırlatışta Asude’ye seslenmesi bu yaratılışın ne kadar kolay olduğunu belirtmektedir. Şairimizin muhayyilesindeki asude aslında hayalindeki sevda, kalp gözü ve aklıdır. Şairimiz kendi hissiyatı ile kalp ve akıl ikilisi arasındaki bağı haykırmakta ve gönül gözüyle gördüğünü, akıl gözüne de hatırlatmaktadır.
Dünya hayatının bir meydanı imtihan olduğunu ilk dizelerden itibaren öyle bir seslendirmektedir ki, madem her şey aşk ile başlamıştır, o zaman aşığın aşkına, maşukun cevap vermesi gerekmektedir. Yoksa ceza mekânı olan cehennemin kurulamayacağını bildirmektedir.

Şöyle düşün Asude, bir damla suyu düşün
Düşün ki damla iken bir insana dönüşün
İşte bu hayat denen ötesi garip düş-ün
Ötesinden öteye varılmazdı Asude
dizlerinde insanın özünü hatırlatmaktadır. Şiir adeta ilahi kitapta dillendirilen “ Biz insanı bir kan pıhtısından yarattık.” ayetini hatırlatmaktadır. Şiirdeki kelimeler öyle hassasiyetle seçilmiş ve intizamla bir araya getirilmiş ki, şiir adeta ezeli kitaptaki kelamların şiircesi gibidir.

Dünya hayatının bir düşten ibaret olduğunu vurgulamaktadır. Her şeyin göz açıp kapayıncaya kadar geçtiği söylenmektedir. İnsanoğlu için hayat bir su damlası iken, rahmi madere düştüğü andan itibaren başlayıp çocukluktan gençliğe, yetişkinlikten ihtiyarlığa uzanan bir kısa yolculuktur. Bu dünya hayatı geçilmeden, bu imtihan meydanındaki sırrı imtihan bilinmezse ötelerin ötesine geçilemeyeceği çok mükemmel bir tarzda dile getirilmiştir.

Ne Yusuf şah olurdu garip bir köle iken
Ne Eyyub şükrederdi her yanı çile iken
Şeytanın kastı dahi sadece dile iken
Üç beş âdemoğluyla yorulmazdı Asude
Kuyulardan zindanlara oradan da saraylara geçmenin yolu bu hayatı yaşamaktan geçmektedir. Hz. Yusuf’un (as) kıssasını hatırlatmaktadır. İnsan sabrederse zindanlardan saraylara; kölelikten krallığa geçen yoları kolayca geçecektir.

Şairimiz şiirde “aşk, yaratılış” kelimelerinden sonra başka bir sihirli kelime olan “ sabır ” kelimesinin mahiyetini açıklamakta ve üzerinde durmaktadır. Sabır, meyvelerin olgunlaşmasının adıdır. Hz. Eyyup (as) ile özdeşleşen kelime. Sabrın meyvesi şükür. Şükreden insan her zaman sabreden kişidir. Asra yemin edilirken hüsran içinde yoğrulan insanlardan sadece birbirlerine sabrı tavsiye edenlerin ilahi kurtuluşa erecekleri müjdesi verilmektedir.

İlahi dergâhtan kovulan iblisin imtihan sırrını sabır sınavıyla kaybettiği ve insanların da iki dudakları arasından çıkıp kalplerinden yol bularak pervaz eden kelimelerle kaybettikleri vurgulanmaktadır. İnsanların dilinden çıkan kelimelerin önemli olmadığı, önemli olanın bunların yürekten gelmesidir. İmtihan sırrı yürekten gelen birkaç kelimeyle sonlanmaktadır.


Ne geceye ay doğar ne de sabah olurdu
Ne acı çekilirdi ne dilde ah olurdu
Ne günah işlenirdi ne de günah olurdu
Kullardan hiç bir hesap sorulmazdı
İlk kıtadan itibaren dillendirilen duyguların devam ettiği mısralar. Mısralar arasında bir bütünlük, bir uyum görülmektedir. Her şey devri daim içinde üzerine düşen vazifeyi yaparak hayatı devam ettirmektedir. Asıl olan vazifenin şuurunda olarak görevi icra etmek. İnsanın emrine verilen her şey görevini yerine getirirken, insandan da dünya hayatına gönderiliş gayesine uygun olarak davranması hakikatini yerine getirmesiistenmektedir. Okuyucusuna şiiri okuturken asli vazifesini de hatırlatmaktadır.


Hayat, iki heceden ibaret: Dünya ve ahiret.
Bu ikisi arasında meşgaleler birer düşten ibaret. Aslını, esasını başka hayata saklamalısın. O hâlde, gerçek sonsuz hayat, beşikle tabut arasındaki mesafeye sığmayacak kadar ulvî ve ebedî bir hakikattir. Böylesine sonsuz bir hayat karşısında dünya hayatı, deryadaki katre kabilinden değil midir? Bu yüzden asıl hayat, Kur’ân ve sünnet hakikatlerini ruhaniyet cenneti içinde yaşayarak ebedî saadete nâil olabilmektir. Bunun yolu da dünya hayatını, musibetleri ile de, ziynetleri ile de ebedî hayatın ilk merhalesini teşkil eden bir imtihan safhası olarak görmekten geçer. Aşık gönüllülerin dünyadaki huzurlu hayatı, ahrette de aynı huzur ikliminde devam etmektedir.
Yahya Kemal âdeta böyle bir huzuru “Rindlerin Ölümü” adlı şiirinde şöyle terennüm etmektedir:
Ölüm asude bahar ülkesidir bir rinde;
Gönlü her yerde buhurdan gibi yıllarca tüter.
Ve serin serviler altında kalan kabrinde
Her seher bir gül açar; her gece bir bülbül öter.

Önemli olan imtihan sırrına uygun davranmaktır. Hesap sorulacaksa insanın yaptıklarındandır. Aşk ile yaratılan dünya hayatının kaçınılmazı günah işlemektir. Günah işlendiyse istiğfarla tekrar eski asudeliğine kavuşturulabilir. Kirli aynayı parlatan, temizleten iksir istiğfardır. Madem oldu, o zaman da arınma yollarına bakılmalıdır. İşte hikmetli sır burada.

Ve senin gök mavisi gözlerin olmasaydı
Huriler kadar güzel sözlerin olmasaydı
Benim de sana sevdam çok derin olmasaydı
Kaleme bu satırlar verilmezdi Asude
Şairimiz son dörtlükte terennüm ettiği hakikatlerin menbaını okuyucusuna seslendirmektedir. Bu hakikatin dile getirilmesindeki hikmet “Asude’nin bakışı”dır.

Mecnun’ a, bu kara kuru Leyla’nın nesini sevdiklerini sorduklarında: “Siz onu, Mecnun’un gözüyle bakınca anlarsınız.” cevabını vermiştir. Bakış açısı farklılığı.

Şairimiz de sevdalısı olduğu Asude’sine bakarken sorusunu cevaplamış ve yukarıdaki dörtlükleri terennüm etmiştir. Bu sevda o kadar derin ki, insanın mahiyetinden itibaren dile getirilmesi gerekmektedir. Şiirimize başlık olan “Asude’ye Cevap” şiirimizin son mısrasıyla beraber anlam kazanmaktadır. Şairimiz “Benim de sana sevdam çok derin olmasaydı / Kaleme bu satırlar verilmezdi Asude ” dizesiyle yazmaktaki maksadını da itiraf etmiştir. Yunus’un dillendirdiği gibi her başlayış akabinde bir sevdaya giriftardır. Aşk olmazsa gerisi hep boş konuşmalardır. Dünya bile bir sevda uğruna seyr-ü süluk etmekte, mehlika bile bu aşk uğruna gecesini gündüzüne katmaktadır.

Satırlar son demine ulaştığında Yunusça konuşmak gerektir.

Yunus, aşk ile kaimdir bu âlem,
Onun çün devreder devran içinde.



ÖMER BATI
31.05.2009 - Gaziantep

( Bir Şiir Tahlili: “ Asude’ye Cevap ” Şiiri – Faruk Atlı başlıklı yazı Ömer Batı tarafından 4.06.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.