Bir bardak çay, arada sırada gelen can sıkıntısı ve yalnızlık... Herhangi bir yaz günü bugün de. Sabah güneş doğuyor, kalkıyorum; akşam da güneş batıyor sessizce. Bütün gün hiç bitmeyen bir rüzgâr ve geçmişim işte ikide bir aklıma gelip duran.

 

      Ne zaman bir şiir dinlesem ya da tozlu geçmişimi aklıma getirsem, yazılar yazarım böyle. Tanıdığım insanların bazıları yaşıyor, bazıları ölmüş oluyor genelde. Yine böyle yaz günlerinden bir gündü. Üniversitede stajdaydım galiba. Öğlen yemeğimi yedim ve evden çıktım okula doğru gidecektim. Hava da kavuruyordu bir taraftan. Temmuzun orta yerinde ve gönlümün uçsuz bucaksız çölünde gezip duruyordum kimseye zararım dokunmadan. Gelecek o zamanda karanlıktı zihnimde. Öğlen sıcağında dümdüz, kavrulmuş tarlalar gibi bir belirsizlik vardı gözlerimde. Yürüdüm, yürüdüm… Okula varmama az kalmıştı. Arkama baktım, her zaman arkama bakmıştım zaten. Kimse yoktu koskoca caddede. Gökyüzüne baktım; batıda perde gibi bulutlar vardı. İyi dedim, serinlerim biraz. Tekrar yürümeye başladım. Okula gittim, akşama kadar düşünmeyle geçti zamanım.

 

      Çok fazla düşünüyordum. Öyle ki bazı zamanlar iletişim kuramıyordum insanlarla, o zaman da herkesin gözünde soğuk ve itici bir tip olup çıkıyordum. Sabahları her zaman hüzünle kalkardım. Serin bir gökyüzü karşılardı beni.  Yine her zaman ki gibi gezmek, yürümek isterdim. Güneş hiçbir zaman yakmazdı bütün gün.

 

      Ben her zaman gözlerimle ötesine baktım dünyanın. Bütün dünya ve madde dediğimiz her şey yok  oldu gözümde. Şimdi bile hala o madde dediğimiz şeyin varlığına inanmıyorum. Bunu herkes biliyordur ama yine de söylemek isterim; biz maddeyi nasıl algılıyorsak madde işte öyle varlığını sürdürüyor. Ama şu da bir gerçek ki, duygularımız ve yaşadığımız ‘an’ dediğimiz şey, hiçbir zaman yok olmuyor. Sadece değişiyor o kadar.

 

 

      Yazın orta yeri işte. İki bin on birin temmuz ayı da bitiyor. Özlemler de bitiyor o da ayrı konu ya. Hayali bile kalmadı sevmenin. Dünya sadece bir madde kaldı gözümde. Ruhsuz birer madde yığını işte. Kuşluk vakti serin bir yaz günü, abdestini alıp iki rekât namaz kılmak varken; bütün bir ömrü gelip geçici dünyaya ayırmak… İşte bu kendimize zulmetmekten başka bir şey değil. Geçen her mevsim ruhumdan bir parça koparıp gidiyor. Bu kadar boş yaşıyorken, günün birinde toprağın altına gireceğim. O zaman ne dünya kalacak, ne de…

( Bir Bardak Çay başlıklı yazı MehmetÇİFTCİ tarafından 19.02.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.