AVCIDAN  SEVGİLERLE  -1

 

 

1980 li yılların başları.

 

Memlekete o yoldan giderken uğrar, bir gece onlarda kalırdık. Kuzenin kocası, bir devlet bankasında çalışıyordu. İyi bir avcıydı. İki sene önce bir kış günü birlikte memlekete gittiğimizde tavşan avına çıkmıştık. Köpeğinin kaldırdığı tavşanı ilk atışta vurmuştu. İkinci tavşanı benim vurmamı istemişti.
Ateş ettiğim tavşan, sendelenmesine rağmen uzaklaşmıştı. Ama, enişteden kurtulamamıştı. 

 

Salonda yenen yemekle başlayan düzenimizi daha sonra balkona taşıdık. Ocak ayının sonlarına doğru olmasına rağmen adeta bahar havası yaşanıyordu. Sadece dağların yüceleri karla kaplıydı. Hanımlar ve çocuklar salondaki televizyon önünde kümelenirlerken biz de balkondaki çilingir sofrasında demlenmeye devam ettik. 

 

Yıllar önce, Türkiye Ormancılar Derneği’nin çıkardığı “Orman ve Av” ya da, Türkiye Avcılar Derneği’nin yayınladığı “Av” dergilerinin birisinden almış olduğum, “Avcıdan Sevgilerle” adlı  şiiri enişteye verdim. Şiire şöyle bir göz atan enişte, gülümsedi.

“Bu şiiri biliyorum,” dedi, daha bir giz gülümseyişle. “İki üç gün burada kalın. Yarın, ava gideceğiz. Sen de gel,” tekliflerinde bulundu.

“İyi olurdu ama…” deyip, kalamama gerekçelerimi söyledim.

Enişte; “Gelsen iyi olurdu. Bir daha ömrü hayatında böyle bir av şöleni göremezdin,” deyince haliyle az buçuk avcı olarak yaptıkları av şölenini merak ettim.

 

Enişte, ilçenin yerlisiydi. Bankacı da olduğu için çevresi genişti.

“İlçemizin adını vermemek kaydıyla anlatacaklarımı yazıp çizmende bir sakınca yok,” diyerek, bazı dergilere yazı yazdığımı bildiği için beni bir noktada baştan bağladı.

 

“Kışları; bir kereye mahsus olmak üzere, özellikle av mevsimin son haftasına denk getirecek şekilde dağ başında av şöleni yaparız,” diyerek anlatıma geçti enişte. “Geçen seneki şölen şöyle olmuştu. Dernek başkanının belirlediği on avcı olarak cumartesi sabahı erkenden avcı bir arkadaşın pikabına, altı-yedi köpekle birlikte doluşarak yola çıktık. Domuz sürek avı yapmak için orman işletme müdürlüğünden izin aldığımız avlanma sahasına yakın bir köyden bizi bekleyen iki avcıyı da ekibe dahil ederek dağın yolunu tuttuk. Pikabın zorlandığı yerlerde omuz verdik ve kuşluk vaktine doğru belirlenen mıntıkaya vardık. Orman içindeki küçük bir alanın kıyısındaki çeşme başında gecelemeyi uygun görüp eşyalarımızı indirdik. Biz de birer yudum indirelim.”

 

Hafiften gülerek rakılarımızdan yudumladık. Mezelerden atıştırdık.

 

“İlk işimiz karnımızı doyurmak oldu,” diyerek devam etti enişte. “Dernek başkanı, domuz sürek avı hakkında kısa bir bilgilendirme yaptı. Tehlikeleri özellikle belirtti. Köylü avcıların dediğine göre altımızdaki sık ormanlık, domuzların gündüzleri yattıkları yermiş. Öğleye doğru domuz sürek avı için köylü avcılar dışındakiler kura ile iki gruba ayrıldı. Köylü avcıların birisi öncülerle birlikte gidecek, diğeri ise artçılarla beraber olacaktı. Öncüler yan olarak ilerdeki sırta giderken, köpekleri de götüren artçılar da yamaç aşağı inişe geçtiler. Herhangi bir kaza olayında yaralıyı götürmek üzere pikap şoförü orada kaldı.  

 

O gün ben de öncü olarak seçilmiştim. Neredeyse bir saate yakın bir yürüyüş sonrası öncülerin duracağı sırta vardık. Kısa bir dinlenmenin ardından ekip başı kabul edilen köylü avcının sırt boyunca belirlediği güvenli yerlere dağıtıldık. Ekip başı, en alt bekleme yerine indi. Onun düdük çalmasıyla sürek avı başlamış oldu.

 

Yüksekte olduğumuz için sürek yapanların bağırışları, köpeklerin havlayışları az da olsa duyuluyordu. Arada bir atılan tüfek sesleri daha belirgin olarak ulaşıyordu.   

 

Ormandaki domuzlar, öncülerin bulunduğu sırta doğru sürülüyordu.

 

Öncülere verilen talimat şu idi.  Sadece iki mozak, yani iki yavru domuz vurulacak. Bir süre sonra köpeklerin havlamalarından domuzların bize doğru geldiğini anladık. Ben, sırtın seyrek çam ağaçlı bir yerindeki yüksekçe bir taş üzerindeydim. Sırt, otuz metre kadar metre ötemde hafif bel yapıyordu. Daha da az ağaçlıydı.  Köpeklerin sesleri giderek yakınlaşıyordu. Çömelmiş vaziyette duruyordum. Bir de gördüm ki, iri iki domuz gelmekte. Arkasında da beş-altı kadar yavru. Hepsi kuşaklıydı. Pek de güzel görünüyorlardı. Tam bizim istediğimiz gibi körpeydiler.”

 

Enişte, o günkü heyecanı yeniden yaşıyor gibiydi. 

 

Enişte: “İri domuzlar, yavruların yetişebileceği hızda yürüyorlardı. Yavrular ise, birbirlerini ezercesine koşuşturuyorlardı. Boyuna ilk çıkan iri domuz erkekti. *Çalakları neredeyse bir karış kadar vardı. Asıl tehlikeyi sezmiş olmalı ki, homurdanıyordu.  Ana domuz da çıktı yavrularla birlikte. Boyun biraz düz olduğu için hızlandılar. Yavrulara ateş ettiğimde hepsini vurabilirdim. Çiftemin bir namlusunda *şevrotin, öbüründe de yivli Alman domuz kurşunu vardı. Arkada kalabilecek bir yavruya ateş etmek için sabırsızlanırken mozaklardan birisi sıkışmış ki öbürleri üzerinden geçmiş. Kalkınca sendeledi. Sürüden ayrılanı kurt kapar misali tetiğe dokunuverdim. Adım dahi atamadı. Mızzk diye ses çıkarıp yana devriliverdi. Homurdanan iri domuzlarla yavruların sırtı aştıklarını görünce, yüksek taşın üstünden atladığım gibi koşarak yavru domuzun yanına vardım. Can çekişmekte olan hayvanın boğazına bıçak çaldım. Baba domuz, geri döner, silah atmama fırsat vermeden çalaklarıyla beni haşat eder diye koşar adım yerime döndüm.”

 

Güldüm.

“Eti haram da olsa domuz yavrusu mundar olmasın diye mi bıçak çaldın?”

Gülümseyen enişte ikram ettiğim sigarayı aldı.

“Av eti mundar olmaz," dedi.  "Hayvan, fazla acı çekmesin istedim.”

“Baba domuz, yavrularını sayma fırsatı bulamadığı için dönmemiş olabilir mi?”diye esprili

soru yöneltince yine gülümsedi enişte. 

“Orasını bilemem,” dedi. “Yavrunun mızzk sesini duyup geri dönebileceklerini tahmin ettim. Her hayvan yavrusunu koruma içgüdüsüne sahiptir. Domuzlar daha da koruyucudurlar. Domuz, eşini kıskanmazmış derler. Külliyen yalan. Eşleri için ölümüne kavga ederler. Bir tehlike karşısında yavrularını korumak için, çalaklarını birbirlerine sürterek bileyip güç gösterisi yapar. Hele bir de yaralı ise, önüne gelen her canlıya saldırır. Karnını deşmek için insan arar. Yaraladığı insanın soluk aldığını anlarsa çalaklarıyla adeta etleri doğrar. O nedenle domuz avı ihmal ve dikkatsizliğe gelmez. Gelelim bizim ava. Beş dakika sonra üst tarafta bir silah daha patladı. Ardından da düdük sesi geldi. Ben de düdük öttürünce, yukarıdan üç kez düdük çalındı. Bunun anlamı, “av tamam, toplanın” idi. Köpeklerin havlamaları da giderek kesilmeye başladı. Biraz sonra gelen bir arkadaşla, yavru domuzu ayaklarından tutarak düdük sesinin geldiği yere yöneldik.”

 

Sigaralar küllendi. Kadehler diplendi. Ardından tazelendi.  Sonuç nereye varacak diye merak ediyordum. Balla boğazını yağlayan enişte, sazı tekrar eline aldı.

 

 

*Çalak               :   Erkek domuzların dışarıya çıkmış, sivri ve bıçak gibi keskin azı dişleri.

*Şevrotin           :  En iri saçma. Direm de denir. Av fişeğinde, üçerli olarak dokuz adettir. 

*Domuz kuşunu: Fişekte tek ve yuvarlaktır. Bilye kurşun ya da dom dom kurşunu da denir.

                               Ucu konik, tapa şeklinde yivli setli olanlar da vardır.

 

Bir bölüm daha var.         

 

Veysel Başer

        

  

( Avcıdan Sevgilerle -1 başlıklı yazı Veysel Başer tarafından 9.06.2012 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.