Türk milletinin yetiştirdiği kahraman subaylardan biri Tuna boylarındaki akıncı dedelerinin torunu olarak Rusçuk’da dünyaya geldi ( 1868 )
1877-78 Osmanlı – Rus savaşından sonra oluşan büyük göç dalgaları içinde ailesi ile birlikte küçük Fahreddin de vardı . İngiliz’lerin “ Türk Kaplanı “ dedikleri Medine’nin şanlı komutanı Fahreddin Paşa , askerlik hayatına 20 yaşında bir süvari teğmeni olarak başladı . Harp Okulunu birincilikle bitirmişti . 1913 Yılına kadar ordunun muhtelif birliklerinde görev yaptı. 1913 Yılında 31 nci Alay Komutanı olarak yaptığı başarılı taarruzla Edirne’nin Bulgar’lardan alınmasında büyük rol oynadı . Bir yıl sonra mirliva (general) oldu . Birinci Dünya Harbi başladıktan sonra Hicaz tümeni Suriye’ye çekilince Hicaz’da zayıf mevcutlu dağınık bir alay kaldı .
Osmanlı’ya ihanet eden Şerif Hüseyin ayaklanma için uygun bir zemin buldu . Suriye’deki Ordu Komutanı Cemal Paşa , Hicaz Emiri Şerif Hüseyin’in sözüne ve yeminlerine inanarak Kanal ve Mısır seferlerine katılmak üzere 1500 develi askerin gönderilmesini istemiş ve 60 bin altın göndermişti . Şerif Hüseyin’in oğlu Şerif Ali emrindeki gönüllülerle birlikte Mekke’den Medine’ye gelerek orada kalmıştı. Bu vahim durum üzerine Fahreddin Paşa acele Medine’ye gönderildi .Medine Muhafızı Basri Paşa’nın Emir’in isyan etme niyeti olduğuna dair gönderdiği raporların doğru olduğunu ve Şerif Hüseyin’in oğulları Ali ve Faysal’ın Medine’de kalışlarının maksatlı olduğunu anladı . Şerif Hüseyin 5 Haziran 1916’da isyan etti .
Fahreddin Paşa Medine’de İngiliz’lerden destek alan Arap’larla çarpışmaya başladı .
1916 Temmuz’undan 1919 Ocak ayına kadar 2 yıl 7 ay Medine’yi Arap çapulcularına ve İngiliz’lere teslim etmedi ve emrindeki bir avuç askerle Peygamber Ocağı’nı müdafaa etti . Osmanlı Devleti yenilmiş , Mondros Mütarekesi yapılmış , silahlar teslim edilmiş , ordular terhis edilmiş , savaş bitmiş fakat Fahreddin Paşa’nın savaşı bitmemişti . Padişah’tan teslim olması için emirler alıyordu . Ama kabri başında nöbet tuttuğu sevgili Peygamber’inden bir türlü kopamıyor : “ Sevgili Peygamber’im ; seni nasıl bırakıp da buradan giderim …” diye ağlıyordu.Anadolu’nun saf ve tertemiz çocukları Mehmet’ler , komutanlarının ardında ölüme kadar savaşmaya and içmişlerdi . Galip devletlerin baskısıyla İstanbul zor durumda kalmıştı . Fahreddin Paşa Padişah’ından gelen emri dinlemiyordu .
Bir teslim emrine şöyle cevap verir : “ Malumunuz olsun ki kahraman askerlerim İslam aleminin göz bebeği olan Medine’yi son fişeğine , son damla kanına , son askerine kadar muhafaza ve müdafaaya memurdur. Buna askerce and içmiştir..Bu asker Medine’nin enkazı içinde ve nihayet Ravza-i Mutahhara’nın yeşil kubbesi altında kan ve ateşten örülmüş kızıl bir kefenle gömülmedikçe Medine kal’asının burçlarından ve Mescid-i Saadet minarelerinden Türk bayrağı indirilmeyecektir “ . Peygamber’imizin türbesi , yüz yıllar boyu Padişahların her yıl sürre alaylarıyla yolladıkları hediyelerle bir hazine halinde idi . Medine düşerse Şerif Hüseyin’in çapulcuları ve İngiliz’ler tarafından yağma edilecekti .
Fahreddin Paşa tüm sorumluluğu üzerine alarak hazineyi gizlice İstanbul’a göndermeye muvaffak oldu . Hazine 97 sandık içerisinde , bir bölük asker korumasında 27 Mayıs 1917 tarihinde trenle İstanbul’a gönderildi .Topkapı Sarayı’ndaki Mukaddes Emanetler Dairesine konan bu paha biçilmez hazinenin içinde ceylan derisi üzerine Hazreti Osman’ın el yazısıyla Kur’an , çok değerli el yazması Kur’an-ı Kerim’ler mücevher işlemeli kandil , şamdan , kılıç , askı , tuğra, tesbih , sancak alemi , dört parça çok değerli elmas , altın , inci, gümüş , buhurdan , 95 parça pırlanta , elmas , zümrüt ve yakut vardı .
Fahreddin Paşa , yalnız hain Arap’larla değil tabiatla da savaştı . Yaz mevsiminde sıcaklık odada 40 , güneşte 50 derece arasında değişiyordu . Askerin karnını doyurmak en önemli mesele idi . Sıcaktan ve düşmandan ziyade yiyecek sıkıntısından bunalan Fahreddin Paşa , yerli halkın sevdiği bir gıda olan çekirgenin askerler tarafından yenebilmesi için bu hayvanın şifa ve faydalarını anlatan bir “günlük emir”i askeri edebiyat şaheseridir . Paşa , günlük emrinde bir hadis-i şerif’ten de yararlanıyor ; “ İki ölünün ve iki kanlının yenmesi bize helal oldu “ . İki ölü , çekirge ile balık , iki kanlı ise karaciğer ve dalaktır . Emir ayrıntılarla devam ediyor ve çekirge yemeklerinin tarifi yapılıyor . Dün yediği çekirge tavasının lezzetini askerlerine anlatıyor : “ Elhasıl dün çekirgeyi bahçelerden def ve tenkil tedarikini düşünürken , bu gün çekirge geliyor mu diye yollarını gözlüyorum .Hangi mıntıkaya çekirge düşerse tarifim vechile istifade edilmesini ve bana da hediye olarak çekirge gönderilmesini arkadaşlarımdan rica ederim “.Fahreddin Paşa 17 temmuz 1916’da Hicaz Seferi Kuvvetler Komutanı olmuş , daha sonra 28 Nisan 1917’de Ferik ( tümgeneral ) oldu .Savaş boyunca Türk,Alman,Avusturya_Macaristan Devletlerinin en büyük harp ve nişan madalyalarını aldı . Emirlere itaat etmenin en önemli düstur olduğunu bilen bu şanlı komutan , İstanbul’dan gönderilen “ TESLİM OL “ emirlerine itaat etmiyordu . Mondros Mütarekesinin imzasından iki ay sonra 27 Ocak 1919’da , bir rivayete göre arkadaşları tarafından kolları tutularak belinden tabancası alındı . Bütün asker , subaylar ve Fahreddin Paşa ağlıyordu .Büyük Komutan adet gereği , kılıcını İngiliz’lere vermedi . Hazreti Peygamber’in kabri üstüne bıraktı . Yüce Peygamber’inin huzurunda göz yaşlarını tutamıyor , hıçkırarak af diliyordu.
Aynı gün İngilizler Fahreddin Paşa’yı Yenbu iskelesinden bir savaş gemisiyle Mısır’a götürdüler .Altı ay Kahire’de hapis kaldı . Oradan savaş suçlusu olarak Malta adasına götürülerek iki yıl daha zindanda kaldı . İşgal altındaki İstanbul’da Kürt Mustafa Paşa mahkemesi tarafından gıyaben idama mahkum edildi . Mustafa Paşa’nın girişimi ile Malta’daki tutuklu mebuslarla birlikte kurtarıldı . İtalya , Almanya ve Rusya üzerinden 2 Ağustos 1921’de Kars’ta vatan topraklarına ayak bastı . Doğru Ankara’ya geçerek Milli Mücadeleye katıldı .
1922 Yılında Afganistan Kabil Büyükelçisi olarak tayin edildi . Fahreddin Paşa Afganistan’da dört yıl görev yaparak Türk-Afgan dostluğunun temelini attı . 1926 tarihinde Türkiye’ye döndüğünde gördüğü manzara karşısında İstanbul’daki evinde inzivaya çekildi .
22 Kasım 1948 senesinde 80 yaşında vefat ederek vasiyeti gereği Rumeli Hisarı kabristanına defnedildi . Üç oğlu , bir kızı vardır . Oğullarından ikisi general olmuş ,diğeri Hava Yedek Subayı iken şehit düşmüştür .
Bir zamanlar hizmetinde bulunmaktan şeref duyduğumuz sevgili belde Medine’nin son müdafii , kahraman asker !
O Sevgili’nin muazzez sözünü sen de bilirsin ki “ Kişi sevdiğiyle beraberdir “
Senin vücudun Rumeli Hisar’ında olsa da inanıyorum ki ruhun o yüce Peygamber’le beraberdir .
Sen hâlâ o kutsal topraklarda ve Mescid_i Nebevi’nin kapısında manen nöbet tutan kahraman Türk askerisin .
Ne mutlu senin gibi askerlere !
( Kılıcını Peygamber(sav)’e Veren General başlıklı yazı A.Müfit KUTLU tarafından 16.08.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.