Ne
kokular vardı, koklamasını bilene ve ne kitaplar vardı okumasını bilene… Kitap kırpıntıları arasında uyudum ve sıcak
kurşunlardan süzülen matrislerin dizisinde sabahladım yorgun bedenle… Ve
kitaplar arasında yoğruldu beynimin ince gülü…
Bir kitap fuarının daha sonuncu
günündeyiz, Bursa’nın yağmur yüklü mart ayının on yedinci gününde…
Yayınevlerinin çatısı altında ne de çabuk geçiverdi okuyucu, kitap ve yazar
üçgeninde bir hafta!
Yeni üyesi olduğum BUYAZ Bursa Yazın
ve Sanat Derneği’nin değerli yazarlarıyla tanışmaktan mutluydum. İzmir’den
gelen Halim Yazıcı İzmir Belediyesi’ne yapılan baskınlarda gözaltına alınan ve 226
gün cezaevinin tecrit koğuşlarında, ranzalarında, avlularında, maltalarında,
kelepçe ve sissizliğin pembe soğuk demirlerinin eşliğinde yazdığı ve pencereyi
açtım/bilemedim/ açtığım nefesim/ yağmurlardı/ kumrular girdi/ kalabalıklar
denizler/ sen girdin/ masamda gölgesi sensizliğin/aldım/su verdim/ çıplak
çelik/ sesinden/ papatya tarlasına/ dönüştü kalbim/ ranzamda kalbim/ ranzamda
yağmur kuşları dizelerinin bulunduğu “Avluda Kuş Sesleri” kitabını benim için
imzalıyor.
Okurlar gelip geçiyor, başı örtülü
ve açık… Erkekli çocuklu ve bebek arabalarının ardında anneli-babalı ve
kitaplar koklanıyor yazarların gülücükleri ve sıcaklığında… Bende bir ara adımlarımı
yayınevlerinin stantlarına yönlendiriyorum. Ünlü, ünsüz yazarlar kitaplarının
önünde okuruna imza vermenin yarışında, bir köşe de uzun kuyruklar ve masada
Can Dündar’la bir fırsatını bulup, 1980 yılında kapanan yayınevimizden sohbet
ediyoruz. Okurlarını fazla bekletmemek adına ayrılıp, bu kez Aziz Nesin’in oğlu
Ahmet Nesin’le sohbet ediyoruz. Yapılan anonsla
Derneğimizin kurucuları arasında bulunan değerli yazanlarından Şaban Akbaba’nın
sunumunu yaptığı ve Nuri Erbak Ortaokulu öğrencilerinin de katılımıyla
gerçekleştirilen ve çeşitli illerden gelen şair ve yazar arkadaşlarımın birer
şiirini okuduğu etkinliğe yöneliyorum. Bir öğrenciye “Sen Ağlama Bebeğim” adlı
şiirimi seslendirdiği için ona yeni çıkan “Vallahi Öptürmem” kitabımı imzalıyorum.
Ve çocukların yazanlara sorduğu soruların her biri oldukça değerli ve anlamlıydı.
Nazım Hikmet’in Bursa’da 12 yıl hapiste kaldığı dönemi
araştıran derneğimizin başkanı ve araştırmacı yazarı Güney Özkılınç’ın Evrensel
Basım Yayım’dan çıkardığı “Nazım Hikmet’in Bursa Yılları” kitabını almayanlar
için tavsiye ederim. Yine Güney Özkılınç
ile H.Deniz Dalkılınç’ın birlikte organize ettikleri ve fuar girişinde
izleyicilerle buluşturduğu “Bursa’nın Kadın Yüzü Sergisi”de görülmeye değerdi.
Kimler yoktu ki; Afet İnan, Aydan Şener,
Behice Boran, İnci Çayırlı, Müzeyyen Senar, Sabiha Gökçen, Suzan Avcı, Şebnem
Ferah, Rahşan Ecevit ve daha nice ilkler… Bursa’nın herhangi bir büyük parkında
Bursalı yazan çizen, müzisyen sanatçıları ile devlet adamlarına ait portrelerin
bir parkta sürekli sergilenmeleri fikrini Bursa Büyükşehir Belediyesi’ne daha
önceleri vermiş, aldığım yanıtta ise, konunun ilgili birimlerine aktarıldığı
belirtiyordu. Umarım projem kısa zamanda gerçekleşir.
Sizi Bursa’nın öğretmen bir
şairiçesiyle tanıştırmak istiyorum. Kendisi kelimelerle oynayarak şiiri oya
gibi işliyor yüreklerin derinliklerine… Ve “Kadın Kokusu” şiirinde Meral Demir diyor
ki:
“Bana ‘Ahım şahım şairsin…’ diyenler/sadece
yol alırım kalemin hallince…/Bayatlayan kara haberlerle takas ederim/ al takke
ver külah…/ siz/ saltanatına tövbe edesi gelen şiirlerde/ kadın kokusu sinmiş/
adımları takip edin sessizce… “ Ve yine aynı stantta bulunduğum, Muharrem
Demirci, Erdem Katırcıoğlu, Süreyya Güven, Pelin Yılmaz, Belma Alper Uğur,
Çiler Çeliker yazdıkları kitapların ardında okurlarıyla söyleşiyorlardı…
Hafta içi öğrenciler fuar içinde ve stant
gerisinde cıvıl cıvıllar… Kitapların dünyasına koşuşturuyorlar özgürcesine ve
merakla… Küçük bir kız standımızın önünde dikkatimi çekiyor. Mavi gözlü sevimli
mi sevimliydi… Adı Çağla Timurtaş, Namazgâh İlköğretim okulunun 3’ncü sınıfına
gidiyor. Yazar Arkadaşım Şaban Akbaba’nın “Afacan Maymun” adlı çocuk kitabına
gözü takılıyor ve soruyor:
“Amca fiyatı ne kadar?”
“Üç lira, tam sana göre bir kitap”
“Ama benim o kadar param yok ki!”
“Kaç liran var?”
“Hiç”
“Annen, baban buraya gelirken kaç lira verdi?”
“Yedi lira, onunla da iki kitap aldım, param kalmadı”
Küçük kız kitabın başından ayrılmıyor, maviş gözlerini
bana gülümseyerek bakıyordu, belli ki kitabı ısrarla istiyordu. Dayanamadım,
kitabı ona ben hediye aldığımda, gözlerindeki gülümse her şeye bedeldi.
Çay içmek ve biraz soluklanmak için yazar arkadaşım
Meral Demir’le fuar dışına çıkmaya yöneliyoruz. Yazarların uğradığı VİP
Salonu’na giriyoruz. Yan koltukta oturan Doğan HIZLAN’ın yanına gidip
tanışıyorum. Kendisine 1980 Darbesi sonrası kapanan Doğan Yayınevimizi
sorduğumda, hatırlıyor, kitaplarını bastığımız Fikret Otyam, Hasan Hüseyin
Korkmazgil, Mümtaz Sosyal ve Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin birçok hocasını
birlikte anıyoruz… 1968 -1980 Yılları bir kez daha gözlerimizin önünden kayıp gidiyor…
Bugün Pazar ve fuarın son saatleri… Fuar tıklım tıklım
dolu… Genç bir kız kitabımı incelediğinde, sohbet ediyoruz. Ona; dinle,
siyasette ve şirketlerce aldatıldığımızı, kredi kartlarının bilinçli
kullanımını, nasıl iyi bir tüketici olmamız gerektiğini, ilginç hırsızlık ve dolandırıcılık
olaylarından bahsettiğimde, kitabımı hemen imzalamamı istedi. Bana; “Bende
yazıyorum” dediğinde ilgimi çekmişti. “Ne güzel, konusu ne? Kaç sayfa yazdın?”
sorularıma, “Aşkı yazdım 200 sayfayı geçti” yanıtıyla bu kez edebiyat konusunda
yazmanın püf noktalarını, çalışmanın yayınevlerince basılma ve piyasaya
sunulması mücadelesi hakkında bilgiler veriyorum.
Akşam hüzünlüydü, bir hafta ne çabuk geçmişti, saatler ilerlediğinde yayınevlerinin kalan kitapları
çıkarıldıkları kolilere tekrar konuyor, yazarlar yavaş yavaş stant gerisinden
yolculuklarına hazırlanıyordu… Stanttaki afişler yerlerinden sökülüp çantalara
konuluyor… Anonslar artık fuarın son bulduğunu söylediğinde, geriye kalan
binlerce kişinin adımları salonun içinde hep birlikte bir dahaki bahara kadar sanki
“PAYDOS” diyordu…
Ertuğrul
Erdoğan
Mart
2013/Bursa