elleriyle perdelerken güneşi
gölgesinin saat on iki yönünde
topun peşinde koşturan
kısa pantolonlu yaşıtlarının
arasından geçip gittiğini
yanağına vurulan bir tokat
gibi hissedecekti
hayatının, okul arkadaşının
yakasına iliştirdiği
bir öpücük kadar düzensiz ve
kirli geçeceğini
rüzgar güllerinden fark
edecekti
ve fark ettiğinde ise her şey
için
artık çok geçtiğini
ellerinde rüzgar gülleri ile
dolaşan
kısa pantolonlu çocukların
çığlıklarından öğrenecekti
uzun replikler arasında gidip
gelen
yaşlı bir adamın tesbih
tanelerinden
saat sekiz yönüne dağılan
okul arkadaşlarına kadar
bu
hayattan alacaklı olduğunu
boğazına
bir yıldırım gibi düşen
hıçkırıktan
öğrenecekti
tersine
akan bir çağlayanın tam ortasında
suların
durulmasını bekleyen bir balık gibi
sudan çırpınıp çıkan hür bir şiir gibi
son nefesini verecekti
elleriyle perdelerken güneşi
üç heceli bir kelimeydi
yalnızca lösemi
mehmet gökhan damar