Bir yakınımız veya herhangi birisi,

Yaşadığı bazı olumsuzlukları beyninde tekrar tekrar yaşadı,

Düşündü, düşündü, günlerce düşündü...Olumlu bir sonuç yoktu ama olumsuzu vardı:

Düşüne düşüne beyni zorlandı, sürmenaj oldu.

Psikolojisi bozuldu, psikiyatrdan destek almaya başladı çok düşünmekten.

Genel anlamda eyleme geçmeyen düşünmek pasif iç direniştir,  herhangi bir yararı yoktur, zararı daha çoktur.

Bir diğeri,

Düşündü, üzüldü, günlerce içine kapandı, üzülmekten kendini alamadı.

O da olumlu bir sonuç bekledi  ama olmadı. Uzunca bir sürecin sonunda  kendini çok kötü hissedince gittiği doktoru,  tansiyon hastası olduğunu söyledi.  Noktalayamadığı üzüntülerinin olumsuz sonucuydu "tansiyon".

Bir başkası,

Düşündü, üzüldü ve ağladı. Günlerce ağladı. Olumsuz ne varsa yaşadıklarını, gördüklerini ve duyduklarını  tekrar tekrar yaşadı. Yaşadıkça ağladı, ağladıkça o anları aynen yaşadı.

Gözleri kıpkırmızı olmuş ve ağrıyordu. Görmesi netliğini kaybetmek üzereyken soluğu göz doktorunda aldı. Kılcalların  kanama yaptığı bilgisini aldı ve dinlendirici bir gözlükle çözüme yöneldi.

Yaşadığı olaylardaki  nedenlere niçinlere cevap aradı, "böyle bir hareketi ben hak etmedim, bu bana yapılır mıydı" diye  içlendi.

Yukarıdaki  örneklere çevremizde sık rastlarız, bir tanıdığınızda bir yakınızda görebilirsiniz.

Eylemlerle olmasa bile sözlerimizle sebepli-sebepsiz birbirimizi incitir daha ötesinde kırarız acımasızca. Kırıcı sözlerin, muhatabın iç dünyasında açtığı yaralar kolay kapanmaz bazıları yıllarca sürebilir hatta ölünceye kadar..."El yarası geçer ama dil yarası geçmez"  atasözünde olduğu gibi...

Sözlerin kılıçtan keskin olduğunu bilmeyen var mı?

Onun içindir ki, sözlere ve davranışlara çok dikkat etmek gerekiyor. Sarf edilen kelimelerin yanında jest ve mimiklerin bile rolü olur artı ve eksi sonuçlarda.

Varsayalım ki biri diğerini isteyerek veya istemeyerek  incitti-kırdı. Şayet ince ruhlu birisi ise, bir küçük demet  çiçekle gidip özür dilemesi hiç de zor değildir. Ama kaba birisinden böyle bir nezaketi beklemek boşunadır.

İnsanlar da yetiştiği çevre ve ailesinin etkisiyle farklıdırlar. Bir başka ifade ile insanlar da kalite kalitedirler. Eğitim, kağıt üzerindeki diploma, fazla etkilemez gerçekteki öz kaliteyi...

Hangi kalite gurubunda olursak olalım birbirimizi incitmemeye/kırmamaya azami özen göstermeliyiz bilhassa kan bağımız olan yakınlarımızı.

Uzak bir kişi ile karşılıklı kırılmalarda selam sabah kesilir, öldüğü farzedilir ve konu hepten belleklerde bitirilir. Ama  kişinin anası-babası ve evlatlarıyla hatta kardeşleriyle arasında kırgınlıklar olması  mutlaka çok acıdır. Düğün, cenaze veya kutlamalarda karşılaşılır, görse olmaz görmese olmaz. Ortamın atmosferi bozulur.

Bu yüzden porselen tabağı düşürüp kırmamak lazım, ikiye bölünüp yapıştırılsa da izi kalacaktır. Hele ki  cam bardağı asla düşürüp tuzla buz etmemek lazım.

Biz aile olarak istisnasız her birimiz, kimseyi kırmamaya özen gösteririz. Bu davranış modeli için özel bir gayret sarf etmemiz gerekmiyor, içimizden geldiği gibi hareket ediyoruz ve "bardağı kırmamak gerektiğinin" bilincindeyiz.

Çok nadir olsa da, bizi kırıp incittiklerinde, üzerinde durmayız ve, "O, kalitesini ortaya koydu, üzülmeye ve konu yapmaya değmez" der ve kendi gündemimize döneriz.

Sevgili okur,

Gerçekten başkalarının yaptığı kötü hareket ve sözler için  üzülmeye değmez. Bu hayat bizim ve sağlığımız değerlidir. Sağlığımızdan daha değerli ne olabilir?

Olumsuzlukları unutup olumlu olanları aynı haz içinde tekrar tekrar yaşayarak  çevremize pozitif kişiliğimizden yansıyacak ışıklar saçmak daha güzel değil mi?

Pozitif kişiliklerin manevi dünyasında oluşan  her daim canlı tutulan  en güzel  şey "SEVGİDİR"...

Sevgi...Yaratılan her şeyi güzel görüp yürekten  sevmek...Bu güzelliklerin bize "ödül" olarak sunulduğu bilinciyle daha çok sevmek...Severken kendimizi ikinci planda tutmak...

Sevgi üzerine çok yazılır, çok okunur...Sevgi  bir yüce kavram ve özel bir lütuftur.

Sevgi dolu kişiler iyi niyetli ve pozitif enerji yüklüdürler. Hem kendilerine hem de çevrelerine faydalı kişilerdir.

Pozitif enerji hatlarının hasar görmemesi ve akımın daimi olması dileklerimle :-)))

Ve,

Sevgi dolu selamlarımla...

Yurdagül Alkan.

( İç Hesaplaşmalarımız başlıklı yazı Gülalkan tarafından 30.07.2013 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.