Ülkemizin Karadeniz, Güneydoğu Anadolu ve İç Anadolu bölgelerinde görev yapmış, değişik bölgelerdeki sosyo-ekonomik ve kültür faklılığındaki insanlarla birlikte yaşamış biri olarak gözlemlerime dayanarak şunları söyleyebilirim: Her ne şekilde farklılık olursa olsun, farklılıkları bir zenginliğimiz olarak gördüm. Uzun süre birlikte yaşadığım insanlarla etle tırnak gibi birbirimize yakın olduk. Birbirimizi sevip saydık. Bizleri bir arada tutan şeyin İslam kardeşliği olduğu bilinciyle yaşadık. İlişkilerimiz en iyi şekilde sürdü. Endişeyle başladığım yerlerden ağlayarak ayrıldım. İslam şemsiyesi altında yaşayan insanların aralarındaki farklılıkları hiçbir zaman sorun yapmadıklarına şahit oldum. Farklılıkları sorun yapanlar iç ve dış düşmanlarımızdır. Gördüm ki ırkçılık, bu ülkenin kalkınmasını, gelişmesini, huzur ve refah içinde yaşamasını istemeyenlerin şemsiyesidir ve zırhıdır. Hani bir söz vardır: “Bizim dana eve gelecek ama köyün çocukları rahat bırakmıyor” derler. Bu ülkedeki insanlar Türkü, Kürdü, Çerkezi, Sünnisi ve Alevisiyle insanımız bir arada yaşamakta, farklı dil, gelenek ve görenekleri sorun etmemektedir.

Değişik etnik kökenden gelen insanlarla birlikte yaşadım, evimi ve aşımı paylaştım. Karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörü çerçevesinde iyi ve güzel günlerimiz oldu. İslam kardeşliği içinde hiçbir sorun yaşamadık. Çünkü İslam kardeşliği, bir tutkal gibi insanları kaynaştıran ve yapıştıran güçlü bir kimyaya sahiptir.

İnsanlar arasındaki soy ve cinsiyet farklılıklarını alay konusu yapmak ve insanları aşağılamak, yaratılıştaki hikmeti görememektir. Kuran-ı Kerim Müslümanlar arasındaki her türlü bölücü ve aşağılayıcı tavrı fâsıklık olarak nitelemekte ve ırkçılığı yasaklamaktadır. Peygamberimiz (s.a.v) insanlık âlemine hiçbir ırk ayırımı yapılmadan gönderilen tek mürşittir. Veda Hutbesi ırk üstünlüğü iddialarını temelden yıkmıştır.

Irkçılığın en önemli belirtisi kızgınlık, nefret ve haksızlıkta yardımlaşmadır. Irkçılık bir kişinin kendi ırkının haksız davranışına arka çıkmasıdır. Bu milleti zayıflatıp dış saldırılara açık hale getirir, birliği bütünlüğü ve kardeşliği bozar, bölünmeye ve parçalanmaya sebep olur. Irk insanlara bir üstünlük getirmez. İnsanların ırkı ne olursa olsun, hukuk karşısında herkes eşittir. Hukukun temeli, haklar ve sorumluluklar belirlenirken ırka lehte ve aleyhte hiçbir rol tanımaz. İlke olarak yönetici Habeşli bir köle bile olsa ona itaat etmek gerekir. (Müsned IV, 126)

İnsanların, soylarına son derece düşkün olup bunu bir övünç kaynağı görerek diğer insanları kendilerinden küçük görmesi, aşağılaması tam bir cehalet örneğidir. Başarı, üstünlük ve iktidarın ırk ve renk faktörüne dayanmayacağı tarihî seyir içerisinde görülmüştür. İnsanların farklı ırklar halinde yaratılması hakkında değişik görüşler olmuş; kimi soy faktörünü, kimi farklı coğrafyaya bağlı iklim faktörünü öne sürmüşlerdir. Her ne şekilde yorumlanırsa yorumlansın, sonuçta inancımıza göre yaratılan bütün insanların kökü birdir. Bu kök Hz. Âdem (a.s.)’e dayanmaktadır. Irkçılığı savunanlara, kendi ırkını üstün görenlere “Senin atan Hz. Âdem de, diğerlerinin atası farklı biri mi? diye sormak gerekir.

Yaşadığımız şu çağda ırkçı saldırılara çok sık rastlamaktayız. Çinlilerin Doğu Türkistan’daki Türklere, Hinduların Müslümanlara, Sırpların Arnavut ve Boşnaklara, Yahudilerin Filistinlilere, Almanların ülkedeki yabancılara karşı uyguladığı ırkçı politikalar, zulüm, işkence ve saldırılar bütün dünyanın gözü önünde yapılmaktadır. Gençlerini iyi eğitemeyen Almanya bugün yabancı düşmanlığı ile körüklenen asi gençlerle, ırkçı dazlaklarla mücadele etmektedir.

Tarih boyunca üstün sayılan ırkların diğer ırklar üzerinde egemenlik kurma ve sömürme girişimlerinde ırkçılık meşru bir gerekçe olarak kullanıldı. Yahudilerin ve Almanların kendi ırklarını üstün ırk sayması gibi. Bunun neticesinde insanlar bayağı, değersiz görülerek onlara her türlü kötülük yapılabileceği düşüncesi sayesinde tarihte büyük katliam ve görülmemiş işkenceler yaşanmış, insanlar gaz odalarında katledilmişlerdir. Siyonistler tarih boyumca olduğu gibi bugün de Yahudi olmayanlara köle muamelesi yapmaktadırlar

Yine Batı Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanların giderek artan bir şekilde, yeniden güçlenen ırkçı saldırılara maruz kaldıklarını görmekteyiz. Almanya’da dazlakların Türklere yaptıklarını, evlerin yakıldığını, yakın tarihimizde yaşadık ve gördük. Hollanda’da Müslümanlara yapılan haksızlıkları televizyon ve gazetelerden takip ediyoruz. Benzeri Fransızların Cezayirlilere, Amerika’nın Irak’a ve diğer ülkelere yaptıklarına şahit olmaktayız. Avrupa’nın göbeğinde Bosna’da bir İslâm devletine tahammül edilememiştir. Yapılan büyük katliamlar karşısında soykırım yapan insanlara bir şey yapılmamıştır. Sözde insan haklarına sahip olan batının katliamlar karşısında çifte standart uyguladığını ve olaylara seyirci kaldığını hepimiz biliyoruz.

Batı merhum Akif’in “Tek dişi kalmış canavar” olarak nitelemesindeki haklılığı ne kadar açıktır. Bosna’ya yapılanları kimler unutabilir? Filistinlilerin yıllarca yaşadığı zulmü kim unutabilir? Eritre’yi, Moro’yu, Keşmir’i, Karabağ’ı ve daha nicelerini yüreğimiz yanarak sadece seyretmedik mi? Ah vah deyip karanlığa küfredeceğimize oturduğumuz yerden, sıcacık yataklarımızdan kalkalım. Zulüm altındaki bu insanlara her insan, maddi ve manevî yönden yardım etmesi boynunun bir borcu değil midir? Peygamberimiz (s.a.v) “Müslümanlar bir vücudun organları gibidir, ona bir zarar gelince tüm vücut rahatsız olur” buyurmuyor mu?

Afrika’dan zorla alıp götürdükleri zencileri köle olarak kullanan Amerikalılar zencilere karşı taşıdıkları kinden hâlâ kurtulamadılar. Yakaladıkları bir beyazla bir zenciye aynı muamele etmediklerini televizyonlardan izliyoruz. Güney Afrika ve Amerika’da bir zamanlar umuma açık olması gereken yerlerin kapılarında “Köpekler ve zenciler giremez!” levhalarının asıldığı unutulmadı.

Dünyada ırk ayrımı ciddi bir problem olarak görülüyorsa, bunca modern eğitime ve öğretime, evrenselleşmeye, birliklere, küreselleşmelere ve hümanizmaya rağmen ırkçılık gündemden düşmüyor. Bir kısım devletler kendi ırkından olmayanları ikinci sınıf insan olarak algılıyor. Dünyanın en modern ülkesi olarak tanınan Amerika’da beyazlarla siyahlar ruhen ve zihnen kendilerini eşit hissedemiyorlarsa, dünyanın birçok yerinde insanların hayatı hiçe sayılıp, inançları ve ırklarından dolayı öldürülüyor, işkence görüyor, hapishanelerde namusları kirletiliyorsa, bütün dünyaya seslenerek; “Hani nerede meşhur o insan haklarınız” diyorum.

Bu yanlışları kökten silecek İslam kardeşliğidir. “Bu bir ütopya mı? Gerçekten yaşanmış mı?” diyenler İslam Tarihini incelediklerinde bunun en güzel örneklerini göreceklerdir. Bedevi bir toplumu, şerefli, izzetli, merhametli ve adaletli bir duruma getirenin İslam ahlakı olduğunu ve bunun tarih süreci içerisinde yaşandığını görmekteyiz. Mekke Dönemi bunun en güzel örneğidir. Ensar ile Muhacirin birbirini sevgiyle kucaklamasına ve yardımlaşmasına tarih şahitlik etmektedir. Bu başka kültürlerin tarihinde görülmemiş büyük bir örnektir.

Asr-ı Saadet (Mutluluk Çağı) döneminde köle çocukları, zenciler ve fakir insanlar, dönemin soylu ailelerinden olan Kureyş’in başına geçerek onları yönetmiş ve savaşlarda komutanlık yapmışlardır. Bugün İnsan Hakları Beyannamesinin en önemli maddelerini oluşturan kısımları, asırlar önce Peygamberimizin Veda Hutbesi’nde yerini almıştı. Peygamberimiz (s.a.v) “Arap’ın Arap olmayana hiçbir üstünlüğü yoktur. Üstünlük ancak takva iledir” buyurmuştur.

Topraklarımızı bölmeye, parçalamaya çalışan hainlerin; Allah’ı, Peygamberi, Kitabı, Kıblesi bir olan insanları birbirine düşürmek için yapılan sinsice oyunlarını, bunlara âlet olan iç ve dış mihrakları görüyoruz. Bu zavallı kişiler, etle tırnak olmuş insanlarımızı asla bölemeyecektir. İslam kardeşliği etrafında birleşen Müslümanlar bu oyunlara alet olmayacaktır. Bu vatanın kurtulmasında hangi ırktan olursa olsun, bütün insanlar kanını, canını vererek mücadele etmişlerdir.

Merhum Akif’in İstiklâl Marşında da belirttiği gibi her karış vatan toprağı şehit kanlarıyla sulanmıştır. “Bastığın yerleri “toprak!” diyerek geçme, tanı; / Düşün altında binlerce kefensiz yatanı…” bir başka kıtada “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? / Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda!..” diyerek hissiyatını dile getirmiştir. Bütün bu söylenenlerden ibret almamız ve ders çıkarmamız gerekmektedir. Gelin hep birlikte ele ele vererek düşmanların oyununa gelmeyelim. İslam şemsiyesi altında birleşelim.
İslam dini toplumlar arasındaki birlik ve dayanışmayı yok etmesinden, zulüm ve sömürüye neden olduğundan ırkçılığı yasaklamış hatta lanetlemiştir. Bakınız merhum Mehmet Akif ERSOY Safahat’ının Hakkın Sesleri bölümünde bu konuyla ilgili şöyle haykırıyor:
………
Hani, milliyetin İslâm idi… Kavmiyet ne!
Sarılıp sımsıkı dursaydın ya milliyetine.
“Arnavut” ne demek? Var mı şeraitte yeri?
Küfr olur, başka değil, kavmini sürmek ileri,
Arap’ın Türk’e; Laz’ın, Çerkez’e, yahut Kürd’e;
Acem’in Çinli’ye rüçhânı mı varmış? Nerde!
Müslümanlıkta anasır mı olurmuş? Ne gezer!
Fikri kavmiyeti tel’in ediyor Peygamber.

En büyük düşmanıdır Ruh-u Nebi tefrikanın;
Adı batsın onu İslâm’a sokan kaltabanın!
Şu senin akıbetin bin bu kadar yıl evvel,
Sana söylenmiş iken doğru mudur şimdi cedel?
………
Ne Araplık ne de Türklük kalacak aç gözünü!
Dinle Peygamberin ilâhî sözünü.
………
Medeniyet size çoktan beridir diş biliyor;
Evvela parçalamak, sonra da yutmak diliyor.

İslam dini bütün Müslümanları kardeş ilan etmiş, bunu da soy kardeşliğinden üstün tutmuştur. Bunu en iyi simgeleyen hac ibadetidir. Dünyanın dört bir yanından gelen insanlar yan yana, omuz omuza ibadet etmektedir. Dünyada bir başka örneği görülmeyen ve büyük ibretlerle dolu bu manzara, eşitliğin en güzel ifadesi, insan birliğinin belki de en yüksek sembolüdür. Ayrı ırkta, ayrı renkte, ayrı dilleri konuşan, fakat aynı inanca sahip bu insanları bir araya getiren ve kardeşliği hiçbir fark gözetmeksizin ümmet anlayışı içinde kalplere nakşeden din İslam dini olmuştur.

İnsanların ve milletlerin birbirlerine üstünlüğü biyolojik yapılarına göre değil, aynı inancın paylaşımı ve o inancın emirlerine daha çok sarılmalarına göredir. Milletlerin ecdatlarının yaptığı iyi ve güzel işleri anması, tarih boyunca inancı ve vatanı için yaptığı kahramanlıkları, fedakârlıkları insanlığa örnek olacak işleri takdir edip övmesinin bir sakıncası yoktur.

Peygamberimize (s.a.v) “Ya Resulallah kişinin kavmini sevmesi kavmiyetçilik sayılır mı? Diye soran sahabeye Peygamberimiz: “Hayır, kişinin kavmine zulümde yardımcı olması kavmiyetçiliktir” buyurmuşlardır. (Ebu Davud, Edeb, 112 - Ahmed bin Hanbel IV, 107, 160 - İbn-i Mace, Fiten,7)

İnsanın sadece kavmini sevmekle kalmayıp, benim soyum her zaman haklıdır ve ne olursa olsun ben soyumdan yanayım anlayışı ırkçılıktır. Bu aynı zamanda bölücülük olup dinimizce de yasaklanmıştır. Kardeş olmak, aynı ırktan olmayı gerektirmez. Kardeşlik varken neden ırkçılık yapalım? İslam ırkçılığı reddeder. Çözümün yani kurtuluş reçetesinin İslam kardeşliğinde olduğunu düşünüyorum.

(SON)
( Çağların Sinsi Hastalığı: Irkçılık - 4 başlıklı yazı Ali ÖZKANLI tarafından 18.10.2009 tarihinde sitemize eklenmiştir. Sitemizde yayınlanan eserlerin hukuki sorumluluğu , kullanılan materyaller ve yazının içeriği yazarlarına aittir.İzin alınmadan kaynak gösterilse bile sayfamızdaki eserler başka yerde yayınlanamaz. Eserlerin izin alınmadan kopyalanması ve kullanılması 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Yasasına göre suçtur. )
Okuduğunuz Yazının Site Kurallarını İhlal Ettiğini Düşünüyorsanız, Site Yönetimine Bildirmek İçin Tıklayınız.
 

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu

EdebiyatEvi.Com | Edebiyat ve Kültür Platformu